kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 27 Eylül 2007, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ABDURRAHMAN YILDIRIM

Hem para çekme, hem faiz düşürme formülü mü?

Türkiye ile IMF arasındaki program ilişkisi gelecek yıl mayıs ayından itibaren nasıl sürdürülecek? Gerçi mayısa kadar epey zaman var ancak 2008 büyüklükleri ve bütçesi ekim ayında belirlenecek. Böyle bir gereklilik de şimdiden 2008 Mayıs sonrası uygulanacak programın adının konulmasını gerektiriyor.
Ortaya atılan model, küresel dalgalanmanın gelişmekte olan ülkelerden başlamasını engellemeyi amaçlayan yeni bir IMF program şekli. Adı Reserve Augmentation Lina (RAL), yani Rezerv Büyütme İmkanı. Böyle bir programın yürürlüğe girmesi, hükümetlerin kendi ekonomik programlarını kendilerinin belirleyip uygulamasına ve dış borç ödemesine göre IMF'le belli bir rezerv düzeyini belirleyip tutturulması prensibine dayanıyor. Eğer belirlenmiş sınırın altına düşülürse IMF'den otomatik kredi kullanımı devreye giriyor, azalan rezerv tamamlanıyor.
Oluşturulmaya çalışılan bu yeni kredi mekanizması IMF tarafından henüz kabul edilmiş değil. Küresel dalgalanmanın azalması durumunda yürürlüğe konulması ihtimali bir ölçüde zayıflıyor.

Artıları ve eksileri
Faiz dışı fazlaya dayalı stand-by yerine rezerve dayalı yeni programa geçilmesi ne getirir, ne götürür?
* Bir kere böyle bir anlaşmaya taraf olan ülke kendi programını özgürce yapma ve uygulama imkanına kavuşuyor. IMF programını sürdürmek zorunda kalmıyor. İlişki rezervin düzeyine indiriliyor.
* Ancak böyle bir programa dahil olmak belli bir risk altında olduğunu da kabullenmek demek. Az sayıda ülke tarafından kabul edilmesi halinde, bu ülkelerin özel bir gözlem altında tutulması ve hatta spekülatif bir atağın hedefi haline gelmesi de olası. Rezerv seviyesi biliniyorsa, ülkenin spekülatörler tarafından sürekli sınır altına itilmesi olasılığı var.
* Yeni programın en büyük eksikliklerinden biri herhangi bir önlem alınmasını gerektirmemesi. Yapısal önlemler, reformlar söz konusu değil. Bu da programı yürüten ülkeyi belli bir tembelliğe itebilir.
* Azalan rezervlerin takviye edilmesini ve belli bir seviyede tutulmasının en büyük yararı sıcak paracılara olacak. Ülkeden çıkış olanakları her zaman olacak ve muhtemelen düşük maliyetli olacak. IMF kendi misyonuna uygun olarak dış borçların geri ödenmesini garanti altına alırken sıcak paracılara çok iyi bir koruyuculuk sağlıyor. IMF'nin sıcak paracıları korumak gibi bir misyonu yok halbuki.
* Böyle bir program Türkiye'ye gelen portföy yatırımlarının riskini minimize edebilir. Yurt dışına çıkışı kolaylaştırıyor, çıkış sırasında para yok deme olanağını ortadan kaldırıyor. Portföy yatırımları için en önemli risklerden biri minimize edildiğine göre, faiz de kayda değer oranda düşürülmeli.
* Hatta faizi daha az düşürerek daha fazla sermaye çekme yolu da tercih edilebilir.
* Ancak Merkez Bankası'nın son faiz indirimi sırasındaki açıklamasına göre, 2008 yılında yüzde 4'lük enflasyonun aşağıya geçilmesi ihtimali arttı. Enflasyon korkusu ortadan kalktığına ve sermayenin geri dönüş riski minimize edildiğine göre, yüksek faiz verme gereği ortadan kalkıyor.

Hükümet niye istiyor?
Yani oluşturulmakta olan IMF programı, sermaye girişlerini teşvik ettiğinden ve faiz düşüşünü kolaylaştırdığından döviz kurunun dalga boylarını küçültücü, faizden para kazanmayı kolaylaştırıcı, liranın değerlenme sürecini uzatıcı etkilere sahip gibi gözüküyor. Belki bu yönleriyle hükümet tarafından göz kırpmayla karşılanıyor da.

Sonuç
"Görünmeyenleri görünenlerden çıkar."
Atinalı Solon