1970'li 80'li yıllarda bazı şirketler hakla açılırken ve yeni sermaye artırırken ruçhan haklarını nominal yani üzerinde yazılı olan değerden satışa sunardı. Tabii piyasa değeri daha yüksek olduğundan aradaki fiyat farkı kadar bir gecede kâr etmek firsatını insanlar kaçırmazdı. Akşamdan, yarı geceden kuyruğa giren hisse senedi yatırımcıları şirketlerin kapısında sabahlardı. Hatta bu görüntüler 90'lı yılların başında bile görüldü. Sırayı kapan hisse senedini yazılı değeriyle alıp piyasa değerinden satabiliyordu. Tabii sıraya girenlerin arasında bu işin ticaretini yapan, birden fazla insanla saf tutanlar vardı ve belki de çoğunluktaydı. Şirketler bunu niye yapardı diye geriye dönüp baktığımızda, kendi tanıtımını yapmaktan başka mantıklı bir nedenini göremiyoruz. Bir kaç yüz kişiye belli bir çıkar dağıtmanın karşılığı reklamdı, halka açıldık vurgusuydu, halkın o hisselere ilgisinin olduğunun kamuoyuna duyurulmasıydı.
-
Son örnek- Hisse senedi promosyonunda bu görüntülerin daha vahşisini, çok daha büyüğünü dün yaşadık. Bu kez promosyon ürünü olan elektronik eşyalar ve bilgisayarlardı. Türkiye'de şubesini açan uluslararası elektronik satıcısı şirket iki günlüğüne sattığı ürünlerin bazılarının fiyatını ciddi biçimde düşürmüştü. Yüzde 50, yüzde 70, hatta yüzde 80'lere varan fiyat düşüşleri vardı. Bu fiyatlar toptancılarda bile yoktu. Yani bilgisayar süpermarketinden ürünü alıp dükkânında satmak, normal ticaretten çok daha kârlıydı. Böyle bir fark da işi çığırından çıkardı. Binlerce kişi dün sabahın erken saatlerinden itibaren elektronik ürün satan marketin İstanbulTepeüstü'ndeki yerine akın etti. Yollar kilitlendi, Fatih Köprüsü tıkandı. Sonunda da olun oldu. Promosyon ürünlerinden almak isteyen tüketiciler veya ticaretçilerin oluşturduğu izdiham drama dönüştü. Polis biber gazı kullandı. Yaralananlar oldu.
Ölçü kaçmış olsa bile, şirket Türkiye'ye güçlü bir başlangıç yapmış oldu, kendini tanıttı.
-
Bu neyi gösterir?- Bu son olay da piyasaların, yatırımcıların, tüketicilerin fiyata karşı ne kadar duyarlı olduklarını ortaya koydu. Fiyatların düzeyi talebi veya arzı, üretimi ve tüketimi harkete geçirebilir ya da patlatabilir. Düşürübilir veya artırabilir. Bu fiyat düzeyi ister finansal piyasada olsun isterse reel piyasada değişmez. Zaten birinci örnek sermaye piyasasıyla ikinci örnek de reel sektörle ilgili.
Buradan hereketle şu sonuçlara varabiliriz:
- Reel kesimde fiyatların genel düzeyine enflasyon oranı deniyor. Demek ki fiyatlar ne kadar düşük olursa, talep o kadar yüksek oluyor. İnsanlar malı veya hizmeti ucuzken almayı seviyor. Ya da fiyatın ucuzlaması talebi harekete geçiriyor. Bu anlamda dünyada ve Türkiye'de enflasyonun düşük düzeyde seyretmesi ekonomi ve büyüme için en belirleyici etkendir.
- Finansal piyasalarda alınan satılan varlıkların arkasında bir üretim veya hizmet vardır. Piyasalarda oluşan fiyatlar reel değerleri temsil ediyor. Bu açıdan borsa, döviz, faiz üçgenini reel ekonomiden ayrı sanal bir piyasa gibi gösterilmesi yanlıştır. Bu piyasalar ekonominin finansal tarafıdır. Ekonomiden ayrı bir şey değildir. Ekonominin ve fiyat değişiminin iyi bir yansıtıcısıdırlar.
- Finansal piyasalarda son yaşanan dalgalanma reel kesimin sorununun bir yansıması olduğu kadar fiyatların düzeyiyle de yakından ilişkilidir. Fiyatlar yeterince düştüğünde finansal piyasalara talep yeniden artacak, piyasalardaki dalgalanma azalacak ve istikrarlı bir yükseliş eğilimi yeniden başlayabilecektir.
Fiyat izdiham da yaratır, sinek de avlatır. Fiyat değişikliklerine kimse duyarsız kalamaz. Bu açıdan fiyatlardaki değişiklik, bir yandan sorunun yansıtıcı olduğu gibi diğer yandan çözümün de en önemli parçasıdır. Yeter ki piyasa mekanizması sağlıklı çalışsın.
- Sonuç- "Gemiyi kaybetmektense, çıpa kaybetmek yeğdir." Hollanda Atasözü
Yayın tarihi: 26 Eylül 2007, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/26//haber,F63FAE3D0EFB4274B02C7FD237E6ED8D.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.