İstanbul'un sokaklarına, meydanlarına, işyerlerinin önlerine konulan ineklerden iki tanesine elim değdi! Hatta, birinin her tarafına, ötekinin başına ve arka kısmına! Aman efendim, bir yanlış anlama olmaması için bu yazıda 'arka' meselesini anlatalım:
Yaşamdan Dakikalar'ın setini ziyarete gelen UPS'liler, 'Dikkat İnek Çıkabilir' projesi için ekip olarak bir inek boyamamızı teklif etmişti. Hıncal Uluç, Nebil Özgentürk, Haşmet Babaoğlu ve tarafımdan boyanan inek, Nişantaşı'nda, İstanbulluları serginin son günü olan 31 Ekim'e kadar selamlayacak.
Yaşamdan Dakikalar ineği, Oyuncak Müzesi'ne getirildiğinde, iki yanı boyanmıştı. Hıncal hocam, bir Afrikalı şaman edasıyla, sevgili Nebil de Miro'nun çırağı olarak ineğin yanlarına renk katmışlardı. İşim zordu! Haşmet ağabeye ineğin ya başını ya da 'arka' tarafını bırakacaktım! Eh, ben de çaresizlik içinde boyaları, fırçaları aldım ve ineğin kuyruk tarafına geçtim. İşimin zor hem de çok zor olduğunu bir tabureye oturarak, ineğin arkasına baktığımda anladım. Burası şekilsiz, kıvrımların çok olduğu, daracık bir alandı. Hıncal Uluç ve Nebil Özgentürk, hayvanın en geniş ve düz yerleri olan karın kısmını kapmışlardı. İneğin kıçına baka baka ne yapacağımı düşünürken aklıma birden Kız Kulesi geldi!..
KIZ KULESİ'NE YAKIŞIRDI
Bana kalsa, bu ineklerden bir tane Kız Kulesi'ne koyardım. 50'ye yakın dünya kentini 'Cowparade' adıyla gezen bu sergi, hiçbir kente İstanbul kadar yakışmamaktadır. Çünkü, İstanbul Boğazı'nın tarihe geçen ilk adı olan Bosphorus, 'İnek Geçiti' demektir. Öyküsü de kısaca şöyledir: Tanrılar tanrısı Zeus, güzel bir prenses olan İo'ya âşık olur. Sevgilisini karısı Hera'dan korumak isteyen Zeus, onu bir ineğe dönüştürür ve boğa kılığına girerek onunla sevişir! Hera, İo'yu bir sığır sineğiyle kovalar. İnek kılığındaki zavallı İo, böğrüne yapışan sinekten o kadar rahatsız olur ki, Ege kıyılarında can havliyle koşturur. Asya ve Avrupa'yı ayıran suları yüzerek geçtiği için de İstanbul Boğaz'ı 'İnek Geçiti' olarak adlandırılır. Ne var ki, biz, son yıllarda Boğaz'ı Neresinde karides yenilir?", "Hangi gece kulübünde nasıl tepinilir?" türünden yazılarla andığımız için bu büyük tarihi olayı ıskaladık. Evet, ben, boyadığım ineğin Kız Kulesi'ne konmasını isterdim. Böylelikle İstanbul 'Cowparade' denilen bu serginin başkenti olurdu. İneklerden oluşan bu sergi, İstanbul kadar hiçbir dünya kentine yakışmamaktadır.
'KÜÇÜK İNEK' SÖZÜ İLTİFATMIŞ
"Neden Boğaz'ın kıyısında bir yere değil de Kız Kulesi?" diye soranlara da yanıtımızı 1852'de İstanbul'a gelen Gautier'den verelim: Fransız şair Kız Kulesi'ne gider ve Damalis'in mezar taşını görür! Damalis, İstanbul'u Makedon general Philippe'in saldırısından koruyan Chares'in karısıdır. Her savaşta eşinin yanında olan Damalis, Boğaz sularının aylarca kan renginde aktığı bu savaşta ölür ve Chares, onu Boğaz'ın içindeki kayalıklara gömer. O kayalıklar, günümüzün Kız Kulesi'dir ve de Gautier'in tanıklığıyla Damalis'in kitabesi 1852 yılına kadar orada durmaktaydı! Şimdi kim bilir nerededir? Damalis'in mezar taşındaki yazı şöyle başlamaktadır: "Ben, İnachus'un kızı, ineğin sureti değilim. Önümde serili Bosphorus'a adımı vermedim." Ve şöyle bitmektedir: "Bana boidion denirdi. Şimdi, Chares'in karısı olarak her iki kıtadan faydalanıyorum." Mezar taşında yazan 'boidion' sözcüğü, güzel kadınlara iltifat olarak söylenirdi ve anlamı da 'küçük inek'ti! 2010 yılının Avrupası'na kültür başkentliği yapacak İstanbul için alarm zillerinin çaldığı bu inek' sergisiyle ortaya çıktı. İstanbul, üstüne iş merkezi kurulacak bir alan, eğlence merkezi ya da lüks bir lokanta değildir. 2010 yılı için gerçek kalemşörler, ressamlar, müzisyenler, heykeltraşlar şimdiden surlara konulmalı, bir çalışma grubu kurulmalıdır. Aldım elime fırçayı, ineğin arkasına bir Kız Kulesi çizdim. Kuyruğunu da yeşil renkli bir yılan yaptım.
Yayın tarihi: 15 Eylül 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/15/ct/sakin.html
Tüm hakları saklıdır.