Beyazıt Camii'nde namazı kılınan cenazenin ardından yürüyenler, Cağaloğlu'na geldiklerinde, yokuş boyunca sıralanan kitabevlerinin kepenklerini birer birer indirdiklerini görürler. Vitrinleri bir giyotin gibi kapatan çinkoların çıkardıkları sesler, bir matem melodisi gibi yokuş boyunca yankılanır. O sırada, çarşı iznine çıkan bir asker, cenazeye gösterilen ilgi karşısında yanındakine sorar: "Merhum ne iş yapardı abi?"... "Şairdi," yanıtı üzerine, "Nee, şair mi?" diyerek heyecanını ifade eden asker, esas duruşa geçer ve önünden ağır ağır ilerleyen tabuta selam çakar! O gün, duvara asılı takvim yapraklarında '17 Kasım 1950' tarihi yazmaktadır. Tabutun içindeki de üç gün önce kaldırıldığı Cerrahpaşa Hastanesi'nde, saat 23.20'de gözlerini İstanbul'a, şiire ve yaşama kapayan, doktorların ölümünü şüpheli gördükleri için otopsi yaptıkları, kestikleri, biçtikleri Orhan Veli'nin narin bedenidir. Orhan Veli, Aşiyan Mezarlığı'nda, tasarımını Abidin Dino'nun yaptığı kabre defnedilir. Şiirleri gibi süslü püslü olmayan mezar taşında yalnızca 'Orhan Veli 1914 -1950' yazmaktadır. Bu yazıdaki ironiyi bir şiirimde şöyle dile getirmiştim:
Şiirden kovduğu uyağın dönüp dolaşıp sonunda mezar taşına konması ne garip: Orhan Veli 1914 - 1950
Ölümünden 38 yıl sonra Rumelihisarı'ndaki parka, heykeli dikilir Orhan Veli'nin. Heykelin yapılış aşamasında, Melih Cevdet Anday aranır ve arkadaşının oturup kalkışını içeren sorular sorulur. Anday, Orhan Veli'nin otururken bacak bacak üstüne attığını söylese de heykelin bu oturuş şekliyle hiçbir ilgisi yoktur. Melih Cevdet Anday'ın sözlerini doğrulayan fotoğraflardan biri, Sabahattin Ali'nin anlatıldığı, 1995'te yayımlanan
Filiz Hiç Üzülmesin adlı kitabın sayfalarındadır. Bu fotoğrafta, Sabahattin Ali'nin yanında oturan Orhan Veli'nin, bacak bacak üstüne attığı görülür. Bir diğer fotoğraf ise Mina Urgan'ın 1998'den itibaren satış listesinde dev adımlar atan
Bir Dinozorun Anıları adlı kitabında yer alır. Urgan'ın, Küllük Kahvesi'nde çektirdiği fotoğraftaki Orhan Veli'nin pozu, Melih Cevdet Anday'ı doğrular. Heykelde, şairin oturuşu gibi giydiği, daha doğrusu kendisine giydirilen pantolon da tartışmaya açıktır. Şık giyinmeyi seven Orhan Veli, parasız kalınca elbiselerini eskiciye satardı. Bu konuda unutamadığı bir anısı vardır Melih Cevdet Anday'ın: "Sattığı yer, hep aynı eskici olurdu. Hergele Meydanı'ndaki bir eskici. Tatlı bir anım var, onu anlatıvereyim. Bu giysilerin pantolon paçaları dardı elbet, Orhan'ın beğenisine uygun olarak. Bir gün, gene bir giysisini götürdüğünde, eskici: 'Beyim, bir dahaki sefer paçaları bol tut, çünkü satılmıyor dar paçalı olduğu için,' demişti." Orhan Veli'nin pantolon paçalarının kısa oluşunun nedeni babasıdır! Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nda şeflik yapan Mehmet Veli Bey, hiç hoşlanmazmış pantolon paçalarının ayakkabıya kadar sarkmasından. Hatta, şairin Ankara Lisesi'nden arkadaşı Oktay Rifat, bir kompozisyon dersinde kaleme aldığı yazıda, sözünü ettiğimiz paça sorununu ele almış ve Orhan Veli'nin evden çıkarken pantolon paçalarını epey yukarıya çektiğini yazmıştır. Heykele baktığımızda, pantolon paçalarının uzun olduğunu görürüz!
Yayın tarihi: 26 Mayıs 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/26/ct/haber,77A9A287CE464EB3AC311A86A122CC95.html
Tüm hakları saklıdır.