İster tekerlek üstünde, ister deve ya da at sırtında yapılan tüm yolculuklar, Ay'a ulaşma özleminin birer parçasıdır. İnsanın, Ay'a dokunması için kat ettiği yol yalnızca Dünya'yla Ay arasındaki mesafe olan 384 bin 400 km. değildir. Bu uğurda insanlık, yüzyıllar süren yolculuğunda dünyanın etrafını dolaşmış ve tüm dağların zirvelerine tırmanmıştır. Pusulanın bulunmadığı yıllarda, denizciler gözlerini gökyüzünden ayırmadı. Gitmek istedikleri limana ulaşmak için yönlerini hesaplarken, Ay'a ve yıldızlara bakarak şunu geçirdiler içlerinden: "Bir gün size de sıra gelecek!" Tüm bu yolculuklarda bir şeyi ayırmadık yanımızdan: Diş fırçası! Mısır mumyalarında ağız sağlığına verilen önemin MÖ 4000 yılına dayandığını biliyoruz. Sümerliler dişlerini altın kürdanlarla temizlerken, MÖ 2500 yılında yazılan Çin'e ait en eski
Hwang-Fi adlı tıp kitabında diş hastalıklarından söz edilir. Yine, ilk çiğneme çubuklarını ve diş fırçasını kullananların Çinliler olduğu kabul edilir. Dişlere verilen değerin, çok eskilere dayandığını göstermek için Romalı şair Nikarkos'a kulak veriyoruz: "Hanım çarşıya gitti Takma saç aldı Dudak boyası, balmum Rastık, takma diş... Bütün bunları alacağına, Yeni bir yüz alsa daha iyi ederdi." Bir şiirinde "Söyleyin, ne var bu yolculukta?" diye soran Orhan Veli, ceketinin iç cebinde taşırdı diş fırçasını. Birkaç günlüğüne Ankara'ya giden şair, okul arkadaşı Şinasi Baray'ın Üç Nal Lokantası'nda içtikten sonra belediyenin açtığı çukura düşer ve İstanbul'a döndükten sonra beyin kanamasından ölür. Kardeşinin eşyalarını almak için Cerrahpaşa Hastanesi'ne giden Adnan Veli, cebinde at yarışı programı ve sarı ambalaj kâğıdına sarılmış bir diş fırçası bulur. Kâğıda
Aşk Resmi Geçidi adlı şiirini yazmıştır Orhan Veli. Şairin âşık olduğu kadınları andığı bu şiirin kimi yerleri diş fırçasının ıslaklığının mürekkebi dağıtmasından dolayı okunamaz. Diş fırçasından önce ağız bakımında misvak kullanılırdı. Suya temas edince lifleri bir fırça gibi açılan bu bitki, yüzyıllardır diş sağlığına hizmet eder. MÖ 160'da bugünkü Urfa civarına denk düşen Samosata'ya gelen kervan sahipleri, handa şair Lucian'ın hikâyesini dinlerken misvakı ağızlarından eksik etmezlerdi. Lucian, Atlas Okyanusu'na açılan bir gemiye bindiğinden söz eder hikâyesinde. Öyle bir fırtınaya yakalanırlar ki, rüzgâr bulutlara savurur koca gemiyi. Gökyüzünde yedi gün, yedi gece yol alırlar ve Ay'a inerler. Kısa boylu, çıplak kafalı, uzun sakallı ay yaratıkları, dünyalıları yakalayıp krallarının huzuruna getirir. Lucian'ı dikkatle dinleyen yolcular, hikâyeden öylesine etkilenir ki, ağızlarındaki misvak otunu heyecandan ısırmaya başlar! İlk uzay romanı kabul edilen
Ay Savaşçıları Berlin'de bir müzede bulunuyor.
Yayın tarihi: 23 Haziran 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/23/ct/haber,7097BE61FCFA4B6A852EC07D1B3B726B.html
Tüm hakları saklıdır.