ABD Irak Savaşı'nı her ne sebeple başlatıysa başlatsın,
bugünkü kepaze duruma düşeceğini herhalde beklemiyordu. Üstelik bu savaşın sistemi çok zorlayan, kurumları tahrip eden, sorumluların herkese bilerek yalan söyledikleri bir dinamik sonucu başlamış olması ülkenin iç dengelerini de sarstı.
ABD yönetimi Irak'ta yalnızca kafasına koyduğunu yapamamakla kalmadı. Savaşın basında deklare edilen amaçlara ulaşılamadığı gibi, bölgedeki rejimlere yönelik tehditkar tavır da sökmedi. Müttefiklerin üzerindeki demokrasi baskısı artık neredeyse hepten kalktı. İsrail'i koşulsuz kollayan, Filistin meselesini neredeyse gündemden çıkaran yaklaşım
iflas etti. Bu gerçekler ışığında Washington'un gücü sarsıldı, dünya sistemindeki liderliğinin
meşruiyet zemini erozyona uğradı. Dikkatinin ve kaynaklarının çoğunu emen Irak nedeniyle ABD dünyanın geri kalan bölgelerinde rakiplerinden, düşmanlarından ve hatta
müttefiklerinden darbe yedi. Olayları yönlendirme gücünün zayıflaması, çeşitli sorunlara dikkat ve kaynak ayıramaması gelişmeleri şekillendirme imkanlarını kısıtladı. Rusya kendi ilgi ve çıkar alanlarında daha rahat at oynatmaya başladı, Çin etki alanını genişletmek için daha rahat manevra yapar hale geldi.
ABD artık küçümseniyor Ancak bu olumsuzluklardan yola çıkarak ABD'nin uluslararası sitem içindeki yerinin, gücünün ve rolünün küçümsenecek düzeye indiği sonucuna varmak yanlış olur. Çinlilerin dünyayı hala "çokkutuplu" değil, tek süpergüç ve büyük güçlerden oluşan bir sistem çerçevesinde degerlendirmeleri de bunu anladıklarını gösteriyor. Bush sonrası yönetimi ABD'nin
küresel stratejisini yeniden belirleyip, etki alanını yeniden açacaktır. Bu çabasında muhtemelen pek çok ülkeden destek de görecektir. Bu bağlamda ABD ile Hindistan'ın bu hafta gerçekleştirdikleri askeri manevraları kayda geçirmek gerekir. Son zamanlardaki bazı gelişmelere bakıldığında ABD'nin Ortadoğu siyasetini oluşturanların
yeni parametreleri tanımlamaya başladıkları da anlaşılıyor. Wshington Post'un bağlantıları güçlü ve güvenilir yazarı David Ignatius'un 26 Ağustos'ta yayınlanan yazısında bunlar anlatılıyor.
ABD bundan sonraki tüm enerjisini iki konuya ayıracak gibidir. Bunlardan birincisi Irak savaşının da etkisiyle bölgede muazzam güç kazanan
İran'ı tecrit etmek ve zayıflatmaktır. Ignatius'a göre ABD'nin İran ile işbirliği çabaları Tahran'daki sertlik yanlılarının politikaları nedeniyle sonuçsuz kalmıştır. Bu durumda Suudi Arabistan ve diğer Arap devletleri silah satışları yoluyla yeniden kazanılacak ve
İran karşıtı cephe şekillenecektir. Bunu kolaylaştırmak amacıyla da Filistinİsrail çatışmasının halli için en azından görünürde adımlar atılacaktır. ABD'nin ikinci meselesi Irak'tan
nasıl, ne hızla ve ne koşullarda çıkacağını belirlemektir. Şiiler'in ve Kürtler'in gücüne dokunulmasa bile Sünniler'in de güçlenmesi ve bir dengenin şekillenmesi bu arayışta ön plana çıkmaktadır. Kürtler
sorun yaratmadıkları ölçüde ABD tarafından bir baskıyla karşılaşmayacaklardır. Zira esas denklem içinde oyuncu değildirler. Ancak istedikleri her şeyi elde etmeleri de mümkün değildir. ABD'nin yeni siyaseti detaylanırken Türkiye bir ölçüde Sünniler'le olan ilişkileri bir ölçüde de İran'a karşı kendisinden beklenecek tutum nedeniyle ama asıl
Irak Kürtleri'nin siyasal varlığına yaklaşımıyla denkleme girecektir.
Bu nedenle de Irak'ta ikinci perde başlarken, birinci perdeyi çok iyi anlamak, oyuncuların degerlendirmesini doğru yapmak ve oynanırken yazılan senaryoya çok daha
yaratıcı yaklaşımlarla katkıda bulunmak zorundadır.
Yayın tarihi: 9 Eylül 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/09//ozel.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.