Arayan bizim çöpçü kaptan! Yelkenlisiyle Fransa'dan Türkiye'ye gelirken dümeni kilitlenmiş. Ege denizinin ortasında, ceviz kabuğu gibi sallanıyormuş. Ama o, yardım için aradığı telsizinden aldığı müjdeli haberi, benimle paylaşırken, yaşadığı felaketi bile unutmuş. Fırtınanın içinden bağırıyor: "Bodrum'un Kisse Koyu var ya... Hani imara açılacak o harika koy var ya... Hani canım senin SABAH Pazar'da başlattığın 'Kisse'yi kurtaralım!' çığlığın var ya... Kisse Koyu imara açılmayacak. O doğal haliyle sonsuza kadar öylece tüm insanlığın hizmetinde olacak. "Vay be," dedim. Sonra da bu savaşta en büyük destekçilerim, bizim SABAH Pazar ekibini (Özellikle Aslı ve Figen'i) kalpten tebrik etme kararı aldım. Niye böyle otoriter bir havaya büründüm, diye merak ederseniz, ben artık bir filika (Filo değil...) amiraliyim ya... Tek sorunum, teknede yaşama uyum sağlamak adına, her gün aynı yere üç kez kafamı vurmak. Şimdi koltuk değneksiz bile çalışma ofisimden yatak odalı kamarama geçebiliyorum. Bir filika amirali olarak kadrom zengin. Çocuklarımın (Mesut- Esra) iki günlük denetiminden tam not aldım. Ana kraliçe sevgili eşim Sevinç de filikama tam not verirse, sorun yok. Şu an kadroda tek eksik Kaptan! "Kaptansız tekne olur mu?" demeyin. Köpeğim Kaptan gelemiyor, çünkü okulu henüz tatil olmadı. Kavacık'taki Topaz Köpek Okulu'nda leyli meccani (yatılı) okuyor. Baş öğretmen İsmail Efe'den hâlâ beş emri öğrenemediği için ikmale kalma durumu bile var. Karnesinde zayıf olmazsa ben teknenin kıçında rakı içerken, peynirimden çalmasına bile izin verebilirim. Şu an mı! Bir okurumun dediği gibi kanadı kırık Martı Jonathan Livingston gibiyim. Hâlâ uzaklara yelken açamıyorum. Sadece Bodrum Marina'dan demir alıp, kaleyi iskeleme doğru tutup, şöyle bir Kara Ada turu yapıp geliyorum. Bizim Yusuf, Zafer ve Osman kaptanlar geldi mi yelkenleri de açıp Çökertme'ye kadar uzanıyoruz bile... Bu kanadı kırık martı gibi teknemin kıçında oturmam, sanki yeni bir yaşam biçimi oldu. Aman tanrım! Meslektaşlarımdan inanılmaz ilgi gördüm. Habertürk'e konu oldum. Star'dan Kadir Çelik ekibiyle geldi.
Hürriyet'ten Ayşe Arman Dubai'den aradı, röportaj yaptı. Bizim atv ekibi ise yolda... Peki, konu neden bu noktalara geldi? Sevgili kaderdaşım ve meslektaşım Ufuk'un (Güldemir) ölümünün ardından yazdığım yazı, Habertürk'te okunurken birçok kişi gözyaşı dökmüş. Kimseyi ağlatmak istemedim. "Hayata tutunma adına savaşanları anlayın lütfen!" dedim. Onlar, bir günü üç gün yapmak, yaşanmamışlıkları yaşamak için savaşıyor. Onlardan biri olarak, hayatımda ilk kez güneşin doğuşuyla uyanıyorum. Yaptığım her şeyi büyük keyif alarak yapıyorum. Sevgili Yayın Yönetmenim Ergun Babahan'ın "Hayatını yaşa ve mutlu ol. Sen hep bizimlesin," sözünü, şimdi daha iyi anlıyorum. Dahası bu mutluluk içinde Sabah ve atv'ye olan katkım eskisinden daha çok arttı. İşte olay bu... "Kulağıma küpe takacağım," dedim ya... Bunu demekle sevdiklerimle birlikte özgür bir yaşamı seçtiğimi anlatmak istedim. "Saçımı uzatıp, at kuyruğu yapacağım," dedim ya... Şunu demek istedim: "Kanser seni yeneceğim." (At kuyruğu olacak bir saç, kaç yılda uzar? Düşünün lütfen!..) "Tedaviyi yani kemoterapiyi kestim attım. Hastaneden kaçtım, Bodrum'a geldim," demekle de şunu anlattım: En zor anlarda bile en büyük silah moral. Şimdilik büyük savaşa hazırlanan komutan gibi cepheye yığınak yapıyorum. O silahın adı da Yaşam Sevinci.
Yayın tarihi: 24 Haziran 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/24/pz/haber,5CE02C1823E149A49A53B443BAA194D9.html
Tüm hakları saklıdır.