ZAMAN zaman moda dergisi editörü geçmişim beni dürtüyor: "Hadi moda sektörüyle ilgilen, biraz böyle şeyler yaz, hadi!" diye. Moda dergisi editörü olmanın en fena özelliği: Mesleki deformasyon gereği, artık moda dergilerini diğer kadınlar gibi, zevk ve eğlence için okuyamamak, resimlere, mizanpaja, konuların işlenişine dikkat etmek yüzünden, derginin güzelliğinden tat alamamak! Ki, bugün de bendenizde tatsız bir refleks olarak devam eder! Moda dergisi editörü olmanın en şahane özelliği: Yurtdışı moda gezileri! Yanınızda yine başka kadın ve moda dergilerinin çalışanları, ya sezon başlarında moda haftaları, defileler izlemeye gidilir ya da ünlü lüks markaların yeni koleksiyonlarını, atölyelerini görmeye. Bu gezilerden birinde, çok ama çok pahalı bir çanta üreticisinin üretim merkezi 'inceleniyordu'. Önce markanın showroom'unda o sezon için hazırlanmış birbirinden şık ve pahalı çantaları gördük. Çantalardan çoğunun fiyatının bir aylık maaşımızı geçtiğini kikirdeyerek konuşurken, en alt kata, atölye bölümüne alındık. Yukarı katta adeta birer mücevher gibi, mankenlerin elinde, ışıkların altında gördüğümüz çantalar, bu atölyede, herhangi bir imalathaneden farklı görünmeyen, kalabalık, gürültülü bir ortamda hazırlanıyordu. İşçiler derileri kesiyor, dikiyor, zımbalıyor ve hazırlanan çantalar kocaman tekerlekli kutulara, üst üste fırlatıp atılıyordu! Bir arkadaşım, atölye çıkışında "Acaba şu kutunun içinden bir iki tane gece çantasını paltomun içinde götürsem, çakarlar mı?" diye bir espri bile yaptı! Bu anıyı bana hatırlatan, şu anda moda sektörüyle uzaktan yakından ilgilenen herkesin konuştuğu ilginç bir kitap:
Delüks: Lüks nasıl ışıltısını kaybetti? Önemli gazete ve dergilerin stil muhabiri olarak yıllarca çalışan Dana Thomas, bütün dünyayı dolaşıp endüstrinin önemli insanlarıyla röportaj yapıp, lüks kavramının nereden nereye geldiğini araştırmış. Etrüsklerden bu yana değerli malzemelerden yapılmış, ender bulunan ve herkesin kullanamadığı 'lüks eşyalar' tanımı olduğu, bunun 1960'lara kadar, mükemmel el işçiliği, sınırlı üretim ve alışveriş sırasında birinci sınıf servisle tanımlandığı anlatılıyor kitapta. 60'lardan itibaren elitizmin cazibesini kaybetmesi ve sosyal duvarların yıkılması, lüksü tercih edilen bir kavram olmaktan çıkarmış. Ta ki 80'li yıllarda yeni bir grup ortaya çıkana kadar: Bekâr, iyi kazanan kadın yöneticiler! Zamanla lüks markaların amaçladığı kitle, bu markaların, küçük, sanatçı ailelerden, büyük şirketlere geçmesi ve 'daha çok satış, daha çok kar' hedefiyle, orta sınıfa kadar düşmüş! İşte bu noktada herkesin dikkatini çekecek reklam kampanyaları, ünlülerin kullanılışı, her büyük caddede bir dükkan, ve herkesin alabileceği kadar makul fiyatlandırılmış, ama kalitesiz, markalı ürünler kavramı ortaya çıkmış! Yani, elitlere hizmet eden butiklerin, uzmanlaşmış atölyelerin yerini büyük yatırımcılar alınca, ender bulunan deriden yapılmış, 50 yıl kullanılabilecek müthiş çantalar yaratan bir firma, artık logosunu bir penye tişörtün üzerine basıp, o tişörtü gelişmekte olan bir ülkede ucuz işçiyle imal ettirip, yüzbinlerce insana satar olmuş! Dana Thomas şöyle diyor: "Bu, ilk bakışta, lüksün herkes tarafından kullanılması, eşitlik, hatta komünizme yakın bir fikir olarak görünse de, tamamen kapitalist bir gelişmeydi! Ve, evet, herkes lüks satın alabilmeye başladı, ama lüks eşyalar, kalitesini, özelliğini, ve lüks kavramı da ışıltısını büyük ölçüde kaybetti"! Kitapta şu anki durumla ilgili bu kötümser bakışı destekleyen ilginç hikâyeler var. Örneğin, lüksün herkese yayılmasının bir sonucu olan taklitler. Sayılar gösteriyor ki marka taklitleri yüzünden moda endüstrisi senede yedibuçuk milyar avro kaybediyor. Üstelik bu para genellikle uyuşturucu trafiği, insan kaçakçılığı ve terörizmi finanse etmekte kullanılıyor! Kitapta başka ilgi çekici notlar da var. Mesela Hermes markasının turuncu rengi bir imza olarak kullanmasının nedeni, 2. Dünya Savaşı sırasında bunun bulunabilen en ucuz ve yaygın boya olması... Dünyadaki kıyafet, aksesuar gibi lüks marka eşyaların yüzde kırk birinin Japonlar tarafından alınması ve bütün Avrupalıların bu grupta sadece yüzde onaltıyı oluşturması! Eğer konuyla ilgiliyseniz, ki gardırobunda, evinde, üstünde bir marka ya da marka taklidi olan herkes az çok ilgilenecektir, okunması keyifli olacak bir kitap. Bakın bakalım, lüks hakikaten ışıltısını kaybetmiş mi!
Yayın tarihi: 2 Eylül 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/02/pz/birsel.html
Tüm hakları saklıdır.