Türkiye'nin seçimi tamamlandı. Sıra iş ve aş vaatlerinin gerçekleşmesine geldi. Miting meydanları da gösterdi ki öncelikli gündem ekonomi. Şimdi, istikrara oy verenler haklı bekleyiş içinde.
Yeni döneme, demokratik standartların yükseltilmesi ideali ile siyasi provokatörlerin girişimleri damgasını vuracak. Piyasaların yönünü ise IMF ile ilişkilerin seyri belirleyecek. Belki de bu yüzden ekonomiyi tedavi etme çabalarının kısa tarihine göz atmak, AB ile müzakerelere başlayan Türkiye'nin dönüşümünü anımsamak yararlı olacak. Tarih, Temmuz 1998. Türkiye ekonomisi duvara toslamak üzereyken son çare IMF'ydi. O tarihte, 18 aylık Yakın İzleme Anlaşması'na umut bağlanmıştı. Atılan imza sayesinde enflasyonun hızla düşeceği rüyası görülüyordu. Tabii o günden bugüne çok şey değişti. Ağır bedeller ödendi. Krizler aşıldı. Normalleşme süreci başladı. Ama IMF'ye olan bağımlılık bitmedi. Mayıs 2008'de sona erecek standby düzenlemesi, 10. yılını dolduran IMF vesayetini yeniden tartışmaya açacak. Bu nedenle yeni hükümet ilk iş olarak IMF ile yola nasıl devam edileceğine karar verecek.
Ekonomi yönetimi halen, mali destek içermeyen bir gözetim programı ile iki yıllık yeni standby arasında gidip geliyor. IMF'nin, faiz dışı harcamaları esas alan yeni kriterlerle Türkiye'yi uzaktan, kontrollü izlemeye alması kuvvetle muhtemel. Peki, IMF cephesi Türkiye'ye nasıl bakıyor? Bu sorunun yanıtları Temmuz 2006'da gizli. IMF'nin kendisini anlatmak için Viyana'da organize ettiği toplantıda, ekonominin gidişatı tüm yönleriyle masaya yatırılmıştı. IMF kurmaylarının mesajı şöyleydi:
"Seçimler sırasında programın kesintiye uğrayacağını sanmıyoruz. Bize, 'İyi politikaları devam ettireceğiz. Bu hükümet, öncekilerin hatasını yapmayacak' denildi. Piyasalar, siyasi taahhütleri test edecektir. 2002 Brezilya seçimlerinde bu test yapılmıştı!" İstihdam ve Faiz Dışı Fazla Siyasi partilerin ekonomi kurmaylarınca sıkça dile getirilen Faiz Dışı Fazla (FDF) konusuna gelince IMF'nin tutumu net: "FDF'nın amacı, kamu borç stokunun düşürülmesidir. Kamu net borç stokunun milli gelire oranı yüzde 40'ın altına düşen ekonomilerde risk algılaması azalır. Bu açıdan Türkiye'nin kat etmesi gereken mesafe olduğu açık. FDF'nın talep yönetimi tarafı da var. Türkiye'deki hızlı büyüme ve cari açık karşısında FDF, emniyet supabı!"
2008'den itibaren, IMF'nin bir adım geriye çekileceği, Dünya Bankası destekli program ve proje kredilerinin önem kazanacağı bir dönem başlayacak. 2004-2007 yılları arasında Dünya Bankası'ndan 5.4 milyar dolar kredi kullanan Türkiye'ye, 2008-2011 yılları arasında 6 milyar dolar kredi tahsis edildi. Krediler, "İstihdamın ve rekabet gücünün artırılması, sosyal dayanışmanın güçlendirilmesi, bölgesel gelişmenin sağlanması, kamu hizmetlerinde kalite ve etkinliğin arttırılması, çevre ve enerji" alanlarına yoğunlaşacak.
Yayın tarihi: 23 Temmuz 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/23//haber,2EEB49D58DAD483B80E5CA425287DA75.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.