Bosna Hersek yenilgisi ile gruptaki büyük avantajımızı yitirdik. Maçtan önce tedirgindim.
Futbolcularımız sezon sonu dolayısıyla fiziksel ve zihinsel açıdan hazır değildi. Yine alışılmış biçimde birçok sakatımız vardı.
Oturmuş, makine düzeninde işleyen bir sistemimiz olmadığından, fizik olarak hazır olmadığımız, yeterli motivasyonu sağlayamadığımız maçlarda rakip kim olursa olsun her zaman sıkıntılar yaşıyoruz. En ciddi rahatsızlığımız da kolay gol yemek.
Bosna maçında da aynı sorunları yaşadık.
Yenilenmiş kadrosuyla Norveç'i deplasmanda yenen, özgüven kazanıp moral depolayan rakibimiz, yüksek motivasyon ve büyük bir hırsla mücadele etti. Biz de kazanmak istiyorduk ama konsantrasyon ve tempomuz, istediklerimizi yapmaya imkan vermiyordu. Bu durumda da
kolay gol yeme hastalığımız nüksetti.
UCUZ GOL YEMEMELİYİZ Önce önemli bir konuda hemfikir olmamız lazım.
Büyük hedefler peşinde koşan bir takım, bu kadar ucuz goller yemez. İstediğimiz futbolu sergileyemesek de
iki kez öne geçtiğimiz bir maçı kaybetmememiz gerekir. Son 2 maçta ikişer gol atmamıza rağmen 5 gol yiyerek 5 puan kaybettik. Günümüz futbolunun en önemli temel ilkelerinden bir tanesi
takım savunması: Rakibi oynatmamak ve pozisyon vermemek. Bu konuda
bir numaralı ekol İtalya . Etkili pres, hamle zamanlamasında başarı, alan daraltan kurguda doğru yerleşim ve de duran toplarda nefes aldırmayacak biçimde adam paylaşma. Şike skandalına rağmen İtalya geçen sene Dünya Şampiyonu oldu. Juventus'un küme düşürülmesi ve başta Milan olmak üzere bazı takımların puanlarının silinmesi, Serie A'nın keyfini kaçırdı. Çekişmesiz bir lige rağmen Shevchenko'yu kaybedip büyük bir transfer yapmayan Milan, Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldu. Yunanistan, İtalya modelini benimseyip büyük bir sürprize imza atarak 2004 Avrupa Şampiyonu oldu. Aynı grupta bulunduğumuz Yunanistan, 2008 elemelerinde eski gücünden uzak. Ama buna rağmen grubumuzda bizim haricimizdeki maçlarını iyi oynamamalarına rağmen
tek gol dahi yemeden kazandılar. Çünkü takım savunmasını biliyorlar, kolay pozisyon vermiyorlar. Bize farklı yenilmeleri ise ekstra bir olaydı.
Bir şeyi çok iyi bilmemiz gerekli...
Her maçı yüksek tempoda ve yeterli motivasyonla oynamamız mümkün değil. Pozisyon verme hastalığımızı gideremediğimiz sürece bize hiç rahat yok. YILDIRAY BAŞLAMALIYDI Fatih Terim, Bosna maçı sonrası doğal olarak eleştirildi. Eleştirilerin odak noktası da Rüştü oldu. Bana göre de ağır sakatlığından dolayı sahalardan uzun süre uzak kalan bir kaleciye görev vermek doğru değil. Ancak kadrodaki diğer isimlerin de hiç deneyimleri yok. Bu yüzden
tecrübesine güvenerek Rüştü'yü tercih ettiği için Terim'e bu konuda fazla yüklenmemek lazım. Fatih Terim'in en büyük yanlışı Yıldıray'la maça başlamamak ve çok geç oyuna almaktır. Terim'in kafasındaki kurguda 10 numara olarak öncelikle Emre ve Tümer var. Hatta Norveç gibi zorlu bir rakibe karşı ikisini birlikte oynatıp risk aldı.
Bosna'ya karşı hem Emre hem Tümer yoktu. Hazır olduğu halde Yıldıray ile başlamaması önemli bir hataydı. Çünkü sahaya çıkan takım tertibinde
oyunu kontrol edecek birinin eksikliği sürekli hissedildi.
Yayın tarihi: 5 Haziran 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/05//haber,2DD0313278F543E7B39B9ECA37873F97.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.