Amatör ve Deniz köşesi beş yaşında. Bu süre boyunca özellikle İstanbul'da denizcilik büyük yol kat etti. Yelken sporu bile artık oldukça popüler.
Amatör ve Deniz köşesini, yatçılık sayfalarını SABAH'ta yayınlamaya başladığımızdan bu yana beş yılı geride bırakmışız. Günler çok çabuk geçiyor. Hele hele yaş ilerledikten sonra bir hızlanıyor ki, akıl alır gibi değil... "O günden bu güne neler yazdık, hangi konularla uğraştık, nereden nereye geldik?" diye şöyle bir aklımdan geçiriyorum. Aslında pek çok şey değişmiş, pek çok şey... En önce, "denize çıkmak için, denizden fazla karada vakit geçirdiğimiz günler"den kurtulduk bu yıllar içinde... Mesela, Patente denilen, yıllarca kanunların yanlış ve keyfi yorumlanmasından kaynaklanan bir uygulamadan kurtulduk bu süre içinde... Mesela, yelken sporu kendisi için dev sayılabilecek adımlar attı. Popüler bir spor oldu.
EHLİYET ALMAK KOLAY
Yelken eğitimi veren kurumların sayısı da, yelken kulüplerinin sayısı da inanılmaz derecede artıyor... Artık amatörler kendi ehliyetlerini, kendi federasyonlarının sınavlarından geçerek alıyorlar. Ehliyetlerimiz için iki yılda bir cinsel kontrol dahil (!) muayeneden geçmemize gerek kalmadı. Teknelerimizin kontrolü de, denize hazırlanması da amatörün sağduyusuna bırakıldı. Artık "Oraya kadar gidebilirsin, buraya kadar, karadan fazla uzaklaşma," gibi dünyada örneği görülmeyen uygulamalar da yok... Doğrusunu isterseniz, pek çok meselenin halledilmesinde vitrindekilerden çok daha fazla kişi uğraşıyor perde arkasında. Bir bakıma pek çok isimsiz kahramanımız var, denizcilerimizin, bürokratlarımızın, siyasilerimizin arasında... Buna katkısı olan, inisiyatifini denizciliğimizin gelişmesi için kullanan herkese teşekkür borçluyuz. Bu beş yıl içinde kulüplerimizin başımıza yıkıldığı günlerden de geçtik. Şükürler olsun ki bu cinnet hali fazla sürmedi. Bir ara vapurlarımız, terminale döndürülen iskelelerimiz için de yazıp çizmek zorunda kaldık. Çok şükür orada da aklıselim ağır bastı. Bugün gerçekten de her gördüğümde "Oh," dediğim yeni iskele binalarına kavuştuk. Tenekeden yapılma, gecekondu kültürünün eseri barakalardan kurtulup, İstanbul siluetine yakışır iskele binalarımızı kullanır olduk. Darısı diğerlerinin başına. Eski vapurlarımızın benzerlerinin ihaleleri tamamlandı. Yeni vapurları görmeden onlar için yorum yapmak istemiyorum. Ama en azından eski gemilerimize benzediğini ve eski gemilerimizden bir kısmının yok olmaktan kurtulduğunu hatırlatayım. Mesela Şehit Sami Akbulut adlı şehir hattı vapuru. Lüks bir yat parasına yenilendi, İstanbul-9 adıyla yıllarca hizmet edecek. İstanbul-9 deyince yazmadan geçemeyeceğim. Neden İstanbul- 9 ya da 10- 11... Aynen deniz otobüslerimizde olduğu gibi ünlü denizcilerimizin, ülkemizin değerli evlatlarının adlarını bu gemilerimize vermiyoruz? Örneğin Türk amatör denizciliğinin efsane ismi, hepimizin önderi Sadun Boro ağabeyimizin adını taşıyan İstanbul Şehir Hatları'nın bir gemisi olsa ne kadar mükemmel olurdu.
DENİZCİLERİ ANMAK GEREK
Sadece denizciliği ve gezileri ile değil, öğretici, tanıtıcı, özendirici, rehber kitaplarıyla da ülkemiz denizciliğine yıllardır hizmet veren bu insanı yaşıyorken onurlandırmak çok şık olmaz mıydı? Böyle bir uygulama askeri, sivili, resmisi, armatörü, amatörü, balıkçısı tüm denizcilerin aynı ailenin fertleri olduğunu daha da bir vurgulamaz mıydı? Bu denizler hepimizin, bu gemiler de... Açık söyleyeyim. Beş yılda gördüklerimden sonra önümüzdeki yıllara büyük bir umutla bakmamam için hiçbir neden görmüyorum. Yeter ki Allah ülkemizi de, denizcilerimizi de gördüğü günlerden geriye düşürmesin...
Yayın tarihi: 3 Haziran 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/03/pz/noyan.html
Tüm hakları saklıdır.