kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 2 Haziran 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Cumhurbaşkanı ve anayasa

Cumhurbaşkanı beklendiği üzere Anayasa değişikliğini Meclis'e iade etti. Bundan sonrası çok karmaşık, toplumu gerçekten çok sıkan, bunaltan bir süreç. Onları bir yana bırakıp sadece Cumhurbaşkanını halkın seçmesi konusunda bazı hususlara değinmek istiyorum.

Evet halk, ama...
Kişisel olarak cumhurbaşkanını halkın seçmesinden yanayım. Türkiye'nin bugüne dek bunu yapması gerekirdi. Fakat mesele bu kadar basit değil. Çünkü , halkın cumhurbaşkanı seçtiği bir rejimle Türkiye' nin siyasal modeli olan parlamenter sistem arasında başlı başına bir fark var. Bu iki model anayasal açıdan birbiriyle ciddi biçimde çelişebilir. Bizde cumhurbaşkanını halkın seçmesi bugünkü anayasayla gerçekleşirse problem daha da büyüyecektir . Şundan...

Ezeli sorun anayasa
Mevcut anayasa cumhurbaşkanına olağanüstü yetkiler vermiştir. 1982 anayasası ne topluma, ne siyasete ne de toplumun siyasal iradesine güveniyordu. Anayasa cumhurbaşkanını parlamentonun üstünde bir denetim gücü olarak tanımlıyordu. Yetkilerin kaynağı budur.
Buradan bakınca Türkiye'deki asıl sorunun 1982 anayasası olduğu görülüyor. Bu anayasa sivil değil. Yapılması gereken ilk anayasayı değiştirmek ve sivil bir parlamentonun yeni bir anayasa hazırlamasıdır. Bu kadar çok halk, demokrasi vurgusu yapan AKP'nin son beş yılda kaçırdığı en önemli fırsat budur. Oysa toplumda bu konuda tam bir uzlaşı da mevcuttu. O sivil güçle işbirliği içinde bu sağlanabilirdi. CB seçimi de o yoldan halledilebilirdi.

Üç çelişki
Şimdi bunlar yapılmadan cumhurbaşkanını halka seçtirmeyi istemek çok popülist bir tutumdur. Üç sorun doğuracaktır:
1. Anayasaya göre CB tarafsızdır. Halbuki mevcut önermede adayları partiler önerecek, partiler destekleyecektir. Bu şart CB'nin tarafsızlığı iddiasını ortadan kaldıracaktır. Denebilir ki, şimdi de partiler bir aday destekliyor, o durumda da tarafsızlık bir sorundur. Evet ama aradaki fark parlamentonun iradesiyle doğrudan siyasal irade arasındaki farktır. Literatürde kurucu güç-tali güç çelişkisi bu sorunu açıklamak içindir.
2. Halkın oyu ve desteğiyle seçilen cumhurbaşkanı kazandığı bu siyasal hakimiyet ve iradeyle kendisini seçen parlamentoyla ve hükümetlerle çatışacaktır. Bu kaçınılmazdır.
3. Anayasaya göre CB yetkilidir fakat icracı değildir, sorumluluğu da yoktur. Oysa halkın CB seçtiği modellerde CB hem açıkça yetkili hem de sorumludur. Bu halde CB adayı halktan ne diyerek oy isteyecektir? O oyun kaynağı siyasal irade ve kimlik olacaktır. Bu da bizi başlangıçtaki çıkmaza götürür.
Şu halde yapılması gereken, eğer siyasete ve topluma gerçekten inanıyorsak CB'yi bir bütün olarak ele alan ve temel hak ve özgürlükler etrafında yeniden tanımlanan yeni bir anayasa yapmak ve sorunu onunla aşmaya çalışmaktır. Gerçek demokratlık budur. Ötesi kaosla katastrof arasında sıkışmaktır.

NOT:
Perşembe günkü yazım üstüne Ertuğrul Özkök benimle irtibat kurdu ve yazısında eleştirdiğim türden bir yaklaşım ve anlam olmadığını, "1 Mart tezkeresine karşı çıkanların hepsinin bugünkü terör politikalarına koşulsuz destek vermesi gerekir" cümlesinin "PKK terörüne karşı sürdürülen politikalara sahip çıkması gerekir" şeklinde anlaşılması gerektiğini söyledi. Bu açıklamasını memnuniyetle belirtiyorum. Bununla birlikte gerek 1 Mart'ta gerekse bugün Irak'a girmek konusunda yazımda belirttiğim görüşleri aynen koruduğum gibi "terör politikaları" derken antidemokratik ve insan haklarına tümüyle ters düşen, bir "Terör Yasası" mantığıyla geliştirilen politikalara karşı olduğumu ifade ediyorum.