Aslında dün Paris'teki devirteslim töreninden 3 saat sonra Ankara'da da cumhurbaşkanlığının el değiştirmesi gerekiyordu. Malum nedenlerden olmadı. Daha ilginci, Sezer, Fransa'da Chirac'ın halefi Nicolas Sarkozy'yi de son dakikaya kadar kutlamadı. (Bu yazıyı hazırladığımız saat 16.00 sıralarında hala Çankaya'dan Elysees Sarayı'na mesaj gönderildiğine ilişkin açıklama yapılmamıştı. İşi sağlama almak için cumhurbaşkanlığı internet sitesine girdik; orada da bu konuda herhangi bir bilgi yoktu.) Siz bu satırları okurken herhalde iletilmiştir; çünkü protokol ve devletler arasındaki ilişkiler "Tavır koyma"ya bir yere kadar imkan veriyor.
Sarkozy'yi kutlamayı ağırdan alan sadece Sezer değil. Başta Suudi Arabistan Kralı Abdullah olmak üzere Arap dünyası liderlerinin çoğu da benzer tepkiyi gösterdiler: Kısa, kuru, hatta soğuk kutlama mesajları dün öğle saatlerinde Sarkozy'nin eline ulaştı. Diplomatik çevreler, epeyce Afrika liderinin de geç kutlamayı tercih ettiğini belirtiyorlar.
Bu kadar geniş coğrafyadan Paris'e soğuk rüzgarlar estirilmesi boşuna değil.
Çünkü Sarkozy, Fransa'nın 50 yıllık, General Charles de Gaulle'den bu yana izlediği dış politikada radikal veya dramatik değişiklikler yapmaya kararlı. Fransız dış politikası şu sütunlar üstünde yükseliyor: ABD'nin hegemonyacı dünya görüşüne karşı çıkmak. Filistin sorununda Araplar'a yakın durmak. AB'nin hem genişleme (Türkiye dahil), hem de siyasal birlik hedefini desteklemek. Kaçak göçmenlere mümkün olduğunca ılımlı davranmak.
Bir ihtimal daha var Sarkozy bizzat belirleyeceği politikalarla bu sütunları alaşağı edecek:
ABD karşıtlığı? Cevabı:
"Bana Amerikalı Sarko lakabını takmışlar. Çok hoşuma gitti." Ortadoğu? Arap ülkeleri büyükelçilerine yaptığı konuşmadan aktaralım:
"Önceliğim İsrail'le stratejik ortaklık kurmak olacak." (Not: Birçok kez İsrail'e gitti ama hiç Filistin'e uğramadı.)
Kaçak göç? Cevap:
"Sıfır hoşgörü. Memleketlerine iade." AB'ye gelince; İngiltere'nin siyaseten gevşek ama ekonomik olarak sıkı bağlarla örülmüş AB vizyonunu paylaşıyor. Aslında bu yaklaşımı Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkmamasını gerektiriyor ama nedense taktı!
Peki merkeze ve sola açılma niyeti çerçevesinde Dışişleri Bakanlığı'na getirmesi beklenen sosyalist Bernard Kouchner onun Türkiye önyargılarını biraz olsun törpüleyebilecek mi?
Çünkü az-çok bizi tanıyor. Birkaç yıl önce "L'Express" dergisinde yayınlanan röportajda, "En son ne zaman katıla katıla güldünüz" sorusuna şu yanıtı vermişti: "Türkiye açıklarında bir teknede. Dostlarla birlikteydim. Biri tuvalette kilitli kaldı. Saatlerce. Lombozdan yiyecek attık. Sonra binbir güçlükle kapıyı kırdık."
Hayatının en büyük korkusunu da buralarda yaşadı Kouchner: 1992 Temmuz'unda Daniel Mitterrand'la Kuzey Irak gezisi sırasında Süleymaniye'de bombalı saldırıya uğradılar. 7 kişi öldü, onlarca da yaralı. O sıralar Sağlık Bakanı olan Kouchner ve Bayan Mitterrand can havliyle Diyarbakır'a geçtiklerinde betleribenizleri sapsarıydı.
Ama pek bel bağlamayalım. Her ne kadar Kouchner,
"Kriterleri yerine getirirse Türkiye elbette AB'ye girebilir" görüşündeyse de, "Dış politikada patron benim" diyen Sarkozy'nin talimatlarının dışına çıkması kolay değil. Tabii çok zayıf da olsa bir umut ışığı var: BM Kalkınma Programı Başkanı Kemal Derviş! Kouchner bu yakın dostunun telkinleriyle Sarkozy'yi yumuşatmayı deneyebilir... Mi acaba?
Bir şey kesin: Jacques Chirac'ı çok arayacağız, çok...
Yayın tarihi: 17 Mayıs 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/17//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.