Aslında dün geceye kadar
Tayyip Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkacağına,
Abdullah Gül'ün de başbakan olacağına inanıyordum.
Ancak AK Parti içinde yaşanan kimi gelişmeler Abdullah Gül'e Türkiye'nin 11'inci Cumhurbaşkanlığı'nın yolunu açtı.
Gül, gerek eğitimi, gerek dışişleri bakanlığında edindiği deneyim, gerek insan ilişkileri ile böylesine zorlu bir görevin üstesinden gelecek bütün niteliklere sahiptir.
Partinin dünkü grup toplantısında yaşanan sahneler Gül'ün teşkilatın gözünde ne kadar önemli olduğunun en açık göstergesidir.
Gül'ün adaylığı, Erdoğan dışında başka hiçbir ismin yaratamayacağı bir heyecana yol açmıştır.
Bu doğaldır.
Çünkü Gül bu partinin temel kurucu direklerinden biridir ve iktidar yolunda çok ciddi emek harcamış bir isimdir.
Siyasette önemli tecrübeleri bulunan Gül, bu süreçte kurumlar arası çatışmaları en aza indirmeye çaba harcayacaktır.
Elbette, bu adaylığa ve sürecine karşı çıkanlar, eleştirenler olacaktır.
Herkesin üzerinde uzlaştığı bir aday demokrasilerde ender görülen olaylardandır ve zaman zaman böylesine uzlaşmalar sonucu belirlenen ismin büyük hayalkırıklığı yarattığına da tanık olunabilir.
Erdoğan'ın uzun süre düşündükten sonra partisinin başında kalmayı tercih etmesi, Türkiye'nin demokrasi tarihinde çok sık rastlanabilecek bir olay değildir.
Çünkü siyasetin doğasında en üst makama liderin çıkması vardır.
Gerek
Özal, gerekse
Demirel zamanında ellerine geçen bu fırsatı kendileri için kullanmaktan kaçınmamışlardır.
Bu nedenle de Erdoğan'ın adaylığını koymaması gerçekten bir
"sürpriz" dir.
Bu karar, büyük bir olasılıkla kriz beklentilerinin de düşmesine yol açacaktır.
Bu gelişmenin diğer bir sonucu, yazın olası bir erken seçime gidilme ihtimalinin azalmasıdır.
Başbakan Erdoğan seçimin zamanında veya en erken eylül başında yapılmasını tercih edecektir.
Seçime Erdoğan'ın liderliğinde giren AK Parti'nin yine tek başına iktidara gelmesi de sürpriz olmayacaktır.
Bu gelişmeler Türkiye'de asıl sorunlu kesimin muhalefet olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
İktidar alternatifi olarak ortaya çıkamayan muhalefet hareketleri daha çok bozucu kimliğiyle öne çıkmakta, kendi görüşünü hayata geçirme çabasında ise başarılı olamamaktadır.
Türkiye'de laik demokrasiyi tehlikede görenlerin asıl önem vermesi gereken yer,
"demokratik, meşru bir muhalefetin" kendisini güçlü bir biçimde ortaya koyamamasıdır.
Bu eksiklik, demokrasi dışı çözüm beklentilerinin kimi kesimler tarafından sürekli gündemde tutulmasının temel nedenidir.
Güçlü bir demokrasinin en büyük güvencesi güçlü bir muhalefetin varlığıdır.
Bizce önümüzdeki dönemin de en büyük sıkıntısı bunun eksikliği olacaktır.
Sonuç itibariyle beklenen olay gerçekleşmiş, iktidar partisinin asli kurucu iki unsurundan birisi
Çankaya Köşkü'ne aday olmuştur.
Dileriz ülkemiz için hayırlı olur.
Yayın tarihi: 25 Nisan 2007, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/25//haber,F21C45DE3DA6435EA581C69BB7C152CC.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.