Rahmetli Osman Bölükbaşı (1913-2002) eline mikrofonu aldığında, ağzından bal damlardı. Konuşmaları anekdotlarla, fıkralarla dolu, eşsiz bir hatipti. Osman Bölükbaşı'nın konuşmacı olduğu mitinglerde, meydanlar dolar, taşardı. Ama bu kalabalıklar Bölükbaşı'na oy vermek yerine onu sadece dinlediler. Kendisi de bu durumu alaya alıp,
"Gelir beni dinlersiniz ama hiç oy vermezsiniz" derdi kalabalıklara.
1946'da Demokrat Parti'ye katılmış, ama 1947'de bu partinin kurucuları ile kavga ederek, Millet Partisi'ni kurmuştu. 1949'da
"İsmet İnönü ve Celal Bayar'
a suikast düzenlediği" iddiası ile kısa bir süre de tutuklandı.
1950'de Millet Partisi'nin tek milletvekili olarak Kırşehir'den TBMM'ye girdi. 1953'te Millet Partisi laikliğe aykırı politika ürettiği gerekçesiyle kapatıldı. Bölükbaşı bunun üzerine Cumhuriyetçi Millet Partisi'ni kurdu ve 1954'te yine Kırşehir'den milletvekili seçildi. Onu Ankara'ya gönderen Kırşehir ili bu yüzden cezalandırılıp, ilçe yapıldı.
TUTUKLU YEMİNİ 1957 seçimlerinde yeniden seçildiği sırada Bölükbaşı cezaevindeydi. Milletvekili yeminini, Ankara cezaevindeki 10'uncu koğuşta, mahkum arkadaşlarının önünde yapmıştı.
Bölükbaşı 27 Mayıs askeri müdahalesi ertesinde Kurucu Meclis'e girdi. Partisi, İsmet İnönü'nün başbakanlığındaki koalisyona katılma kararı alınca, kendisine bağlı 28 milletvekili ile partisinden ayrıldı. Yeni kurduğu parti 1965'te Ürgüplü koalisyonuna katıldı.
Bölükbaşı bu defa da Hükümet'e girmedi. Genel Başkanı bulunduğu Millet Partisi koalisyon ortağı olduğu halde, Bölükbaşı dışarıda kalıp, bu hükümeti de ağır biçimde eleştirdi.
1973'de siyasetten kendini emekli ederken, Millet Partisi Genel Başkanı koltuğunu eski Genelkurmay Başkanı Cemal Tural'a bıraktı.
İŞTE PAŞAM Osman Bölükbaşı'nı 1950'li yıllarda babamla arkadaş olduğu için, 1960'lar sonrasında da gazeteci kimliğimle yakından tanıdım. Çok hoş, bilgece gözlemler seslendiren bir siyasetçiydi. Onu hep miting meydanlarındaki kalabalıklara
"Gelir beni dinlersiniz ama oy vermezsiniz" demesi ile hatırlıyorum.
1950'nin 14 Mayıs seçimlerine üç gün kala, iktidardaki CHP İstanbul Taksim'de gerçekten
"Tarihi" bir miting düzenlemişti. Kalabalık o kadar büyüktü ki, o zaman İstanbul Vali ve Belediye Başkanı olan Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay, kürsüden bu görkemli kalabalığa bakan İsmet İnönü'ye
"İşte Paşam İstanbul" demişti. Üç gün sonra yapılan genel seçimde ise, Demokrat Parti 408 milletvekili çıkarırken, CHP ancak 69 milletvekili çıkarabildi.
1960'ın 15 Mayıs günü, İzmir'e gelen Demokrat Parti Genel Başkanı ve Başbakan Adnan Menderes için bir miting düzenlenmişti. İzmir tarihinin en büyük siyasi gösterilerinden biri olarak tanımlanan mitinge, 200 bin kişi katılmıştı. Bu mitingdeki konuşmasında Menderes, CHP ile
"Güç Birliği Cephesi" olarak örgütlenen muhalefeti komplo hazırlamak ve yurdun barış, güvenlik, huzur, düzen ve prestijini sarsmakla suçladı. Ülkeyi ardında toplamak için bunun ilk adım olduğunu söyledi ve en kısa zamanda erken seçime gidileceği açıklamasını yaptı.
Bu
"Tarihi miting" den 12 gün sonra 27 Mayıs darbesi olduğunda, ortada o mitinge katılan kalabalıklar yoktu. Ama daha sonra 1961 ve 1965 seçimlerinde, Demokrat Parti'nin devamı olduğu bilinen Adalet Partisi, seçimlerden hep birinci çıkacaktı.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun 1934'te yazdığı
"Ankara" romanında da, kalabalıklar 1943'teki Cumhuriyet'in yıldönümünde, Çankaya'ya yürüyüp, Gazi Mustafa Kemal'in yaptığı konuşmayı dinlerler. Türk milleti ilim, imar, iktisat, güzel sanatlar sahasında büyük bir gelişme içerisindedir artık Ankara'nın çehresi değişmiştir.
Yeni stadyumlar, yeşil çimenli sahalar, büyük fabrikalar, büyük binalar, alaca halk yığınları ve coşkuyla kutlanan büyük bir bayramdır bu... Romanın kahramanı Selma, yeni eşi yazar Neşet Sabit'le birliktedir. Bundan sonra egoist bir zümrenin zevkine ve menfaatine karşı şiddetli hücum başlatılmıştır. Tiyatro, şiir, edebiyat, karikatür, musiki, hep yeni hayatı söyler.
Halk Evleri, Toplumsal Mükellefiyet Teşkilatı yeni hayatın odakları olmuştur. Selma ve Neşet Sabit yeni hayatın imar ve inşasında büyük bir aşkla çalışmakta ve yeni değerleri halk yığınlarına götürmektedirler.
Bugünün kuşakları çoğunlukla ne Osman Bölükbaşı'nın serüvenini, ne İnönü'nün 1950 Taksim ve Menderes'in 1960 İzmir mitinglerini ve ne de Yakup Kadri'nin
"Ankara" sını hatırlıyor. Acaba bunları bilmeden ve hatırlamadan, her gün yaşanan her olayı
"Tarihi" diye nitelendirmek daha mı rahatlatır insanları?
Yayın tarihi: 16 Nisan 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/16//haber,B05BA6CE94734FFE9387F5614EC89B68.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.