| |
Ankara-Madrid
Türkiye'nin Güneydoğu sorunu ile İspanya'nın Bask sorunu arasında paralellik kurmak, elbette elmalarla armutları toplamak kadar yanlış olur. Zaten Türkiye ile İspanya'nın devlet modelleri arasında da uçurum var. İspanya özerk bölgelere dayalı meşruti krallık, Türkiye ise üniter devlete dayalı cumhuriyet. Ama iki ülkenin ayrılıkçı terör örgütleri, yapıları ve yöntemleriyle tıpatıp aynı. ETA son eylemiyle (30 Aralık'ta Madrid Havaalanı otoparkında bombalı araç patlattı, iki Ekvatorlu göçmenin ölümüne yol açtı, görevliler hâlâ 35 bin ton enkazı temizlemeye uğraşıyor) bir kez daha kanıtladı. Üstelik bu saldırı İspanyol hükümeti temsilcileri ile ETA heyeti arasında 14 Aralık'ta Ankara'da yapıldığı kesinleşen ilk resmi temasın ardından düzenlendi. (Bu "tarihi" randevuya Türkiye'nin ev sahipliği yapmasında, Başbakan Erdoğan ile İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero'nun "Medeniyetler Diyalogu"nda kader arkadaşlığının etkisi bulunup bulunmadığı yakında anlaşılır. Ancak Erdoğan'ın hiç değilse bilgisi olduğunu sanıyoruz; çünkü Ankara randevusundan bir ay önce, 12-13 Kasım'da iki başbakan İstanbul'da biraraya geldiler. Zapatero konuyu o zaman açmış olmalı. İki başbakan, Ankara randevusunun hemen ertesinde, 19 Aralık'ta da bu kez New York'ta buluştular. Zapatero o görüşmede de herhalde teşekkür etmiştir.) Zapatero, geçen 22 Mart'ta tek taraflı ateşkes ilan eden ETA ile Ankara'da masaya oturmakla büyük siyasal risk üstlendiğini biliyordu. Çünkü aracılarla yürütülen ön temaslarda örgüt asla geri adım atmamıştı: Bask bölgesi için bağımsızlığa götürecek selfdeterminasyon hakkı tanınıncaya kadar silah bırakmamakta direniyordu. Ayrıca hükümetin "iyiniyet" gösterisi olarak hem operasyonları, hem de üyeleri hakkında soruşturmaları ve davaları durdurmasını, yani yargıya müdahale etmesini istiyordu. Zapatero ayrıca Ankara randevusuyla yetkilerini aştığını da biliyordu. Çünkü parlamento ona ancak "ETA şiddetten kesinlikle vazgeçtikten sonra" müzakere izni vermişti. Oysa gerek İspanyol, gerekse Fransız gizli servisleri ona örgütün şiddetten vazgeçmeye niyeti olmadığı uyarılarında bulunmuştu. Zaten ETA da cephaneliğini takviye ederek şiddet seçeneğini koruduğunu ortaya koymuştu. Zapatero hiç değilse ateşkesin devam edebilmesi için Ankara randevusu kumarını göze aldı ve kaybetti.
Örgütün oyununa gelmek Şimdi saldırıyla ilgili çeşitli tahminler yapılıyor. Kimi ETA'nın Zapatero'nun gözünü korkutmak için eylem yapmak istediğini ama tahmin etmediği bir sonuçla karşılaştığını söylüyor. Kimi bu saldırının örgütte şiddet yanlılarının barışçı grubun sesini kısmasının sonucu olduğunu iddia ediyor. Kimi ETA'nın Zapatero'nun "saflığı"ndan yararlandığı yorumunu yapıyor. Hangi etken yol açmış olursa olsun, bu saldırının sadece bir anlamı var: Terör örgütleri zayıfladıklarında toparlanmak için tek taraflı ateşkes ilan ediyorlar. O nedenle "iyiniyet" gösterisi olarak güvenlik güçlerini frenlemek, operasyonları durdurmak, örgütü güçlendirmekten başka sonuç vermez. Güçlenince de ateşkesinden tek taraflı vazgeçiverir. Tıpkı ETA'nın yaptığı gibi. Türkiye'de "Operasyonlar dursun, ateşkes kalıcılaştırılsın" çağrısı yapanlara duyurulur veya hatırlatılır. Ah, bir nokta daha; Erdoğan'ın Madrid saldırısından sonra "Türkiye'de Kürt sorunu yok" moduna geçmesinde, arkadaşı Zapatero'nun başına gelenlerin etkisi var mı acaba? Onu da yakın zamanda olmasa bile elbette bir gün öğreniriz.
|