|
Portakallar kime gidecek?
|
|
Ve de bir başka cephe. Bizim filmlerimiz. Yani, Altın Portakal. Bu konudaki büyük gelişme yadsınabilir mi? Her film bir gündüz ya da gece galasında gösteriliyor. Hürriyet yazarı sevgili Ömür Gedik, bu yıl hepsi eksiksiz gelen yönetmen oyuncuları seyirciye tanıtıyor ve alkış kopuyor. Filmlerin gördüğü ilgi büyük, hemen hepsi dolu salonlara oynuyor. Filmlerden sonra, tüm festivallerdeki gibi, sanatçılarla halk önünde birer söyleşi yapılıyor Ve de filmlerin kalitesi. Doğru; kimi ilk filmler çok parlak değil. Ama geri kalan öylesine doyurucu ki jüri ne yapacak, merak ediyorum. Cannes'dan bildiğim Nuri Bilge filmi İklimler, bir görsel estetik şaheseri. Yine önceden gördüğüm Takva, yalnızca günümüzün tarikat olaylarıyla ilişkisi yüzünden değil, sonuç olarak dindarlığın gerçek anlamına yönelik araştırmasıyla da büyük ilgi görmeye aday. Ve Erkan Can'ın harika oyunuyla. Sonra Ömer Uğur imzalı Eve Dönüş var. Bir 12 Eylül filmi. İlk yarıda sakin, klasik biçimde gelişen film, ikinci yarıda öyle bir coşuyor ki nerdeyse dünya çapında bir siyasal sinema örneği haline geliyor. Mehmet Ali Alabora ve Sibel Kekilli'nin çok iyi oyunlarıyla... Bir Derviş Zaim filmi var: Cenneti Beklerken. Tam bir sürpriz. 17. yüzyıl Osmanlı'sında iktidar ve sanat, minyatür ve Frenk resmi, hayat ve ölüm arasındaki ilişkiler üzerine çarpıcı bir alegori. Ve bir röportaj (Ah Faye Dunaway, ah!) nedeniyle göremediğim ama hemen tüm eleştirmen arkadaşların çok beğendiği Zeki Demirkubuz filmi Kader. Dedim ya, jürinin işi zor bu yıl... Bakalım Antalya'nın portakalları kimlere gidecek?
|