|
|
Seçme özgürlüğü
Edebiyat değerlendirmesinde nasıl nesnel olunur, benim aklım ermiyor. Çok kişi kendi ölçüsünü kuyumcu terazisi sanıyor, onun doğruluğuna, kesinliğine inanıyor. Tarihe bakın, yaşadığı dönemde göklere çıkarılmış bazı yazarların bugün adlarını bile hatırlayan yok. Ya da kıyıda köşede kalmış, küçümsenmiş, hor görülmüş, gülünüp geçilmiş bir şairin şiirleri, şimdi dilden dile dolaşmakta. İnsanlara göre ölçüler değişiyor. Bugün beğenmediğiniz bir yapıt, bir de bakıyorsunuz yarın başucu kitabınız olmuş. Bir sanatçı dilediğini, dilediği gibi yazar. Kimse kalkıp ona "Niye böyle yazdın?" diye hesap soramaz. Beğenmemek, sevmemek, eleştirmek hakkı elbette vardır. Ama kendi adına konuşur. O yapıtı varsaydığı ortak ölçülere göre değerlendiremez. Neredeyse her antolojiye yöneltilen saldırıların yeniden canlanması bunları düşündürdü bana. Antolojileri ikiye ayırıyorum ben. Memet Fuat'ınki, Mehmet H. Doğan'ınki, Refik Durbaş'la Abdullah Özkan'ınki, Asım Bezirci'yle Kemal Özer'inki gibi ciddi bir çalışmanın, bir emeğin ürünü olanlar... Bir de elde makas, başka antolojilerden ayaküstü derlemeler... İkinciler beni ilgilendirmiyor, ama ötekilerin kitaplığımda her zaman yeri var. Hazırlayanın seçimine katılırım ya da katılmam, o benim kendi kişisel görüşüm olur. Birtakım sözde 'nesnel ölçüler'le onları yadsımaya kalkarsam, savunduğum 'düşünce özgürlüğü'nü de yadsımış olurum. Antolojiyi hazırlayan dilediği seçimi yapma hakkına sahiptir. Biz de onun seçimini beğenip beğenmemekte özgürüz. Ama bu özgürlüğümüz onun özgürlüğüne saldırı hakkını bize vermez. Hele "Antolojide neden şu şairler var da şu şairler yok?" diye sorma hakkını hiç vermez. Böyle bir seçim yapılırken elde nesnel bir ölçü olsaydı, tek antolojiyle sorun çözülür, herkes mutlu olurdu.
|