|
|
Hollywood bunları yaptıktan sonra...
Televizyonda Cüneyt Arkın'a sordular: "Bir filminizde, Malkoçoğlu'nun kolunda saat varmış. Doğru mu?" "Yok öyle şey," dedi Cüneyt Arkın. Cüneyt'in Malkoçoğlu saat takmıyordu belki. Ama Cecil B. DeMille'in On Emir'inde The Ten Commandments), üstelik kör bir adamı canlandıran sanatçının kolunda pırıl pırıl bir saat görülmekteydi. Kim bilir, belki de Musa'nın mucizelerinden biriydi bu. Spartacus filmini bir daha izlerseniz, saldırıya geçen Romalı askerlere dikkatle bakın. Bazılarının kollarında saat göreceksiniz. Bazılarının ayaklarında da tenis ayakkabısı... Biz de böyle şeyler sadece Yeşilçam'da olur sanıyorduk. İstanbul'un Fethi'nde telgraf direkleri görülüyor diye herkes nasıl da alay etmişti.
Anlı şanlı Hollywood'da olmuyor mu böyle şeyler? Konusu 1860'ta geçen Esrarengiz Ada (Mysterious Island) filmindeki televizyon antenlerine ne demeli? Yanlış Kutu (Wrong Box) filminde de, Victoria dönemi İngiltere'si evlerinin damlarında televizyon antenleri görülüyordu. John Ford'un ünlü 'western' klasiği Cehennem Yolcuları (Stagecoach) filminde, posta arabasının geçtiği yerlerde otomobil lastiklerinin izleri vardı. Ölmeyen Aşk (Wuthering Heights) filminde, Merle Oberon'un canlandırdığı Cathy, Heathcliffe'le buluşmak için bir tepeyi tırmanır. Tepenin dibindeyken, sırtında bir bluzla bir etek, omzunda bir şal vardır. Heathcliffe'in yanına vardığında ise şal yok olmuştur! Eee, 'rüzgârlı bayır' bu, şal uçup gitmiş diyelim. Peki ama bluzla eteğin yerini bir elbisenin almasına ne diyeceğiz? Dokuz Buçuk Hafta (9 1/2 Weeks) filminde Kim Basinger, bit pazarından 300 dolara eşarp almak ister. Vazgeçer. 30 dolara biblo ördekler alır. Mickey Rourke bir sürpriz yapar, satın aldığı eşarbı Basinger'ın boynuna dolar. Kıyıya yürürler. Bakarsınız ki, ne eşarp var ortada ne çanta! Gitti 330 dolar! Kazablanka'da Humphrey Bogart, istasyonda, Ingrid Bergman'ın gönderdiği mektubu okur. Yağmur yağmaktadır. Mektup kâğıdı bile ıslanır, yazıların mürekkebi dağılır. Ama bir dakika sonra trene bindiğinde Bogart kupkurudur.
Kadın Kokusu'nu (Scent of a Woman) bir daha izlerseniz dikkatle bakın. Al Pacino ile Chris O'Donnell tartışırlarken, Pacino'nun bardağındaki viskinin düzeyi her planda değişiktir, boyuna yükselip alçalmaktadır. Hitchcock'un ünlü Gizli Teşkilat (North by Northwest) filminin sonlarına doğru bir sahnede Eve Marie Saint, Cary Grant'e ateş eder. Olaya tanık olanların arasında bir de küçük çocuk vardır. Biraz sonra ateş edileceğini anlamış gibi, daha sahnenin başında kulaklarını tıkar! 'Mutfakta sevişme' deyince, çok seyirci Postacı Kapıyı İki Kere Çalar'da (The Postman Always Rings Twice) Jack Nicholson'la Jessica Lange'in ünlü sahnesini hatırlar. Öldüren Cazibe'de (Fatal Attraction) Michael Douglas'la Glenn Close'un yine mutfakta sevişirken dünya rekoru kırdıklarını pek az kişi fark etmiştir. Sevişmeye başladıklarında saat 4.45'i gösterir. Bir ara fonda yine görünür saat, 6.15! Mavi Çelik'te (Blue Steel) Jamie Lee Curtis, katile ateş edip onu bacağından vurur. Katil topallayarak kaçar. Bir sonraki sahnede, kolundaki kurşunu çıkarmaktadır! Bu da bir bayrak 'gaf'ı: Baba'nın (The Godfather) bir sahnesinde ABD bayrağı 50 yıldızlıdır. Ama konunun geçtiği 1945'te ABD, 48 eyaletten oluşuyordu, bayrağında 48 yıldız vardı. Fred Zinneman'ın ünlü Kahraman Şerif'inin (High Noon) başında, kamera Gary Cooper'dan boş sokaklara döner. Dönmesiyle birlikte uzaklarda telefon direkleri görülür. "Telefon olmayan bir dönemde bu direkler ne arıyor?" demeyin. Film işte! Yine Kahraman Şerif'te Thomas Mitchell kilisede konuşurken, dinleyiciler arasında çocuklar da vardır. Bir ara çocuklar yok olur. Sonra ansızın yine ortaya çıkarlar. George Stevens'ın Vadiler Aslanı (Shane) filminde, Alan Ladd at sırtında giderken arkalarda bir ışık belirir. Hızla geçen bir otomobilin ön camında güneşin yansımasıdır bu. İki kere altı? "12,"diyeceksiniz. Siz öyle sanın. George Roy Hill'in Sonsuz Ölüm (Butch Cassidy and the Sundance Kid) filminde Robert Redford, altışar kurşun alan iki tabancasıyla tam 17 kere ateş eder.
Amerikan İç Savaşı sayısız filme konu olmuştur. Bu filmlerin en ünlüsü, kuşkusuz Rüzgar Gibi Geçti'dir (Gone With the Wind). Bir eleştirmen, Melanie'nin (Olivia de Havilland) hamileliği dönemindeki çarpışmaların tarihlerini incelemiş. Bir de bakmış ki, Melanie'nin hamileliği dokuz aydan fazla sürüyor. Zavallı kadın... Millet dokuz aya güç dayanırken, Melanie bu sıkıntıyı meğer tam 21 ay çekmiş! Hayalet (Ghost) filminde, kendisine araba çarpan Rick Aviles oracıkta ölür. Ölüsünü arabanın altında, ön tekerleğin yanında görürüz. Ruhu bedeninden ayrılır. Bir sonraki planda bir de bakarız ki, Aviles'in ölüsü arabanın kaputu üstünde yatıyor. Aşk Hikayesi (Love Story) filminde Ali MacGraw ile Ryan O'Neal bir buz pistindedir. Ali MacGraw, hastaneye gitmesi gerektiğini söyler. Yokuşu çıkıp bir taksi çevirirler, hastaneye giderler. Filmin sonunda, Ali MacGraw ölünce, Ryan O'Neal hastaneden çıkar. Yolun karşısına geçip yokuşu iner. Aynı buz pistindedir. Peki ama, madem hastane karşı kaldırımdaydı, taksiye niye bindiniz? Elizabeth Taylor, Vizonlu Venüs'te Butterfield 8) odada yapayalnızdır. Aynaya bakar. Sadece kendini görür tabii. Ama biz, bir set işçisinin kıllı kolunu da görürüz aynada. Dokunulmazlar (The Untouchables) filminde de aynı 'gaf': Kamera Sean Connery'nin evini tarar. Pencerelerden birinde hem kameranın hem set ekibinin yansıyan görüntüsü... Bu örneklerden sonra bize ancak susmak düşer... Aslan Malkoçoğlu'muz at sırtında cep telefonuyla mesaj bile çekse kim ne diyebilir!
|