Yeşil şehir Bursa'nın hamamı ve Boğaz sefası!
Heykel semti Bursa'nın göbeğindedir. Adını da meydanda bulunan Atatürk heykelinden alır. Heykelin kaidesinde yer alan yazıda yoldan geçene "Hürmetle eğil," diye seslenilmesi son derece düşündürücüdür. Atatürk'e saygı göstermek, her bağımsızlık tutkununun yüreğinde yanan bir ateştir elbette. Ama "Eğil," sözcüğüne bir anlam vermek oldukça zor!.. Çünkü Atatürk, eğilmek yerine dik durma hakkını vermiştir insanlara. Padişahın önünde eğilen kulluk anlayışından, kanunlar karşısında eşit olan vatandaşlık anlayışına geçişin adıdır Atatürk. Ona hürmetin göstergesi de eğilmek değil, manevi mirası olduğunu söylediği bilimin ve aklın yolundan yürümek ve de bunu engellemek isteyenler karşısında asla eğilmemektir. O, yüzyıllardır erkeğin karşısında eğilmeye mahkûm edilen kadınların köleliğine son vermiş ve onları yüceltmiştir. 1925 yılında Bursa'da karşılaştığı 12 yaşındaki kız çocuğu bunun en güzel örneğidir. Küçük Sabiha eğilmek yerine kalabalığı yararak ulaşır Atatürk'ün yanına. Kısa bir sohbetten sonra Atatürk, evladı olarak yanına alır Sabiha'yı... Küçük kız için açılan yol bulutların arasına kadar uzanır. O kız çocuğu, ilk kadın havacımız olan Sabiha Gökçen'den başkası değildir!.. Ve Sabiha Gökçen, ne zaman Atatürk'ün adı geçse, başını 'hürmetle' kaldırır ve bulutlara bakar...
EDEBİYATÇILARIN MEKÂNI 10 Temmuz 1920 tarihinde, Bursa'nın işgal edildiği haberinin Ankara'ya ulaşmasından sonra ilk meclis oturumunda kürsüye çıkan Bursa milletvekili Muhittin Baha Bey, son derece etkileyici bir konuşma yapar. O gün, Bursa kurtuluncaya kadar Meclis Başkanlığı kürsüsünün üstüne siyah bir şal örtülmesine karar verilir. Örtü, 11 Eylül 1922'de Bursa'nın kurtuluş haberinin alınmasıyla kaldırılır. Heykelin önünde ne zaman dursam, önümden geçen kara çarşaflı kadınları görünce bu olayı anımsarım, ister istemez!.. Setbaşı Köprüsü'nün yanında yer alan Mahfel, en eski kahvelerinden biridir kentin. 'Bursa'nın Beyoğlu'su' diye anılan Setbaşı da meyhane ve bozahaneleriyle ünlüydü bir zamanlar. Kahvenin 110 yıllık bir geçmişe dayanan tarihi kısmı 18 Ocak 1999 gecesi yanar, ne yazık ki... Çay içip, marşal tatlısı yiyeceğimiz tek katlı yapının hemen yanında, tarihi kahveden geriye kalan boşluğu görebilirsiniz. Bilin ki orada Reşat Nuri Güntekin, Sabahattin Ali, Oktay Akbal, Orhan Kemal gibi nice edebiyatçı oturmuş, sohbete dalmıştır. Setbaşı Köprüsü de Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun her geçişinde durup şiir okuduğu bir köprüdür. Sözü Reşat Nuri'ye getirip de, ünlü eseri Çalıkuşu'ndan bir bölüm okumamak olmaz. Romanın kahramanı Feride, öğretmen olarak geldiği köyü şöyle anlatır: "İlk bakışta Zeyniler bana, hâlâ yer yer dumanları tüten bir yangın harabesi gibi göründü."
MÜZİSYENLER ŞEHRİ Ben de, yanan Mahfel'den geriye kalan boşluğa bakınca Çalıkuşu'nu anımsadım. Çünkü, orada anlatılan Zeyniler Köyü, Bursa'dadır!.. Kahvenin yanan kısmının pencerelerinden Gökdere görülürdü bir zamanlar. Evliya Çelebi müzisyenler kenti olarak anar Bursa'yı: "Çalgıcı ve şarkıcılar günde üç kez Hüseyin Baykara fasılları ederler. Hepsinde insanı mest eden gazel okuyanlar vardır. En büyük kahvesi Ulu Cami dibindeki Emir Kahvesi'dir. Burada dünya güzeli rakkaslar bulunur. Bursa kahveleri birer okuldur. Şerefyar, Serdar, Cin Müezzin kahveleri en meşhurlarıdır. 90 yerde ünlü bozahaneleri vardır. Bursa eşrafınca bozahaneye girmek ayıp değildir. Buralarda da çalgıcı ve şarkıcılar bulunur." O yıllarda bozaların alkollü olarak da satıldığını söyleyecek olursak, Evliya Çelebi'nin yazdıkları daha iyi anlaşılacaktır. 1924 yılında, Bursa'da özel bir okul olan 'Bizim Mektep'te okuyan 10 yaşındaki kız çocuğu kemanı olmadığı için keman dersinde eli boş oturur. Şapka Kanunu yetişir küçük kızın imdadına. "Ne ilgisi var?" demeyin! Annesi kasket dikip satar ve kazandığı paralarla da bir keman alır bizim kıza. Sonra küçük kız ünlü bir müzisyen mi olur?.. Hayır ama Uludağ'dan kopup gelen bir 'çığ' gibi düşer Sümer tarihinin üzerine. Adını, birçok kitabın kapağına yazının ilk örneklerini okuyabilen bir sümerolog olarak yazdırtır; Muazzez İlmiye Çığ... Annemin, çocukluğumda beni kadınlar hamamına götürüp, yaşamımdaki ilk sansür olan sabunlu suyu yüzümden eksik etmediğinden olsa gerek, sevemedim şu hamamları!.. Ama Bursa sokaklarında yaptığımız kısa geziyi bir hamam öyküsüyle bitirelim... Sadaret müsteşarı Keçecizade Fuat Bey ile ilk adliye vekili Ahmet Cevdet Bey, şifalı sulardan yararlanmak düşüncesiyle İstanbul'dan kalkıp Bursa'ya gelir. İki arkadaş Bursa kaplıcalarını ziyaret ederlerken, Boğaz'ın iki yakasında yolcu taşıyacak bir şirketin kuruluş hazırlıklarına girişir. Kuruluşun nizamnamesini de Bursa'da kaleme alırlar. İstanbul'a geri döner dönmez de, Osmanlı Devleti'nin ilk anonim şirketi olan Şirket-i Hayriye'yi kurarlar. Diyeceğim odur ki, İstanbul vapurlarının şeklinin ne olacağı tartışmasının yapılacağı yer internet değil, tarihi bir Bursa hamamı olmalıydı!..
|