|
|
|
|
|
Patronu ikna eden cümle
|
|
HYATT Otelleri'ni Türkiye'ye getirmek için sahibine başvurdum. Adam oralı bile değil. Tam 4 ay telefonuma bile geri dönmedi. En sonunda atladım Chigaco'ya gittim, en büyük Hyatt'lardan birine yerleştim. İyi de adamı nasıl bulacağım. Kapıdakine biraz rüşvet verip patronun arka kapıdan çıktığını öğrendim ve arka kapıda nöbet tutmaya başladım. Bir gün evine kadar izledim. Konuşmak ne mümkün, izliyorum. En sonunda bir seferinde bir restorana gitti. Meğer bir aile yemeği varmış. Restorana girmeye çalıştım, rezervasyon yok. Ben de otelin lobisinden
restoranı arayıp binbir güçlükle barda kendime bir yer ayırttım. Gittim oturdum. Sonra elimde bir şişe en iyi şampanya ile adamın masasına gittim. Karısına 'Bu gecenin en güzel hanımı sizsiniz' dedim. Kadın tabii çok memnun oldu dönüp kocasına 'Ne kadar centilmen insanlar var sen bir gün bile böyle şeyler söylemezsin' dedi. 'Hanımefendi' dedim, "Ben de kocanızdan şikâyetçiyim. 4 aydır bana bir randevu vermiyor." Adam şaşırdı. Yani elinde şampanya ile olan bu adam kim, ne randevusu? Kadın oturmamı istedi ama ben ayakta "10 dakikalık bir randevu alıp gideceğim" dedim. Kadın kendi özel telefonunu verdi "Yarın beni ara sana 10 dakika randevu alırım kocamdan" dedi. Kocası da masada, dinliyor. Ertesi gün randevuyu aldım. Adam ben içeri girer girmez dedi ki "Ben bir Türk'ten büyük kazık yedim. (Sonradan bu kişinin Mustafa Süzer olduğunu öğreniyoruz) ve İstanbul'u kafamdan sildim." Ben de "O insanı siz bulup kazığı yediğiniz için siz hatalısınız" dedim. Bir insan için İstanbul silinir mi? Hayal kırıklığına uğradım. Vedalaşıp izin istedim. Tabii kalbim küt küt atıyor. Büyük blöf attım, görülmesi lazım. Tam dış kapıdan çıkacakken adamlarından biri gelip "Patron sizi tekrar görmek istiyor" dedi. Hyatt maceramız böyle başladı.
balcicek@sabah.com.tr
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|