| |
CHP köylü partisi mi oluyor?
Dün yazının başına oturmadan önce Türkiye Ziraat Odaları Birliği'nin düzenlediği "AB sürecindeki Türk tarımı" adlı toplantıda Deniz Baykal'ın konuşmasını dinleyince üzüldüm. Batı'nın tüketim modelini taklit etmek üzere kurulu "Kemalist modernleşmeyi" Batılılaşma olarak gören ve bunun propagandasını yapan CHP, sonunda çözülmekte olan köylülüğe sahip çıkmış, bununla da kalmayıp üretim biçiminde köklü bir dönüşümün belki de ilk somut fırsatı olan AB sürecine de muhalefet eder olmuştu. Konuşmasında, şu anda yaşanan sürecin analizini yapmak, eğer muhalefet partisi olarak bu dönüşüm sürecine eleştirisi var ise bunu söylemek, alternatif çözümleri sıralamak yerine ucuzundan bir popülizmi dillendiriyordu.
Tarihsel olarak bakıldığında belki de bunu garipsememek gerekiyordu. Cumhuriyet'in en büyük yanlışlarından biri, "modernleşmeyi" köylülük üzerine bina etmeye çalışmaktı. Modernleşmeyi, üretim biçiminin yarattığını anlamamaktı. Halbuki, taklit ettiği Batı'da modernleşme, sanayileşmenin başladığı noktada ortaya çıkmıştı. Bizde ise, "modernleşme öncesi" bir üretim biçimi Batılılaşma hareketinin altyapısını oluşturmaktaydı. CHP, "sosyal demokrat" olduğunu iddia ettiği dönemde bile toplumsal bir dönüşümü gerçekleştirmeyi üstlenmedi. Sanayileşmenin ve onun sonucu olan proletaryanın doğuşuna yardımcı olacak radikal bir hedefe yönelmedi. Bu zor görevi üstlenmek yerine, emek-sermaye çelişkisi üzerine kurulu sol anlayışı laiklikşeriat ikilemine kaydırmaya çalıştı. Bugün ise, halktan kopuk, bürokratik bir zihniyetin temsilcisi, değişimin muhalifi haline geldi. Tarımın değişen yüzüne değil de eskide kalması gereken haline sahip çıkması da galiba bu tutuculaşmanın son halkası... Türk tarımı AB sürecinde hızlı bir çözülme yaşıyor. Resmi son rakamlar, son bir yıl içinde tarım sektöründe çalışan nüfustan bir milyon 85 bin kişinin azaldığını gösteriyor. Daha da vurucusu, bugün çalışan nüfus içinde tarımcıların payı yüzde 25'e inmiş durumda. Gittikçe hızlanan bir çözülme var. Türk tarımı taa Bizans'tan beri rastlamadığı modernleşmeyi şimdi yaşamakta. Her radikal değişim gibi bunun da ciddi sıkıntıları var. Kentlerin etrafında yoğunlaşan varoşlar, artan asayişsizlik, tarımda gerçekleşen bu yığınsal kopuşun yarattığı işsizlik. Kırdan gelen yığınların beceri yoksunu oluşu.
Son zamanlardaki hızlı değişime rağmen tarımda AB standartlarının ve dünya ölçülerinin çok uzağındayız. Son haliyle bizde yüzde 25 olan tarımdaki iş gücü oranı, AB'de yüzde 5. AB'de tarım nüfusu yüzde 5 ama toplam üretimde tarımın payı yüzde 1.6. Sanayileşmenin geldiği nokta, tarımın payını çok azaltmış. Türkiye'de tarım işçilerinin çalışanlar içindeki payı yüzde 25 ama tarımın toplam üretim içindeki payı yüzde 11.5. Bu rakamlar henüz AB'nin bile tarım sorununu tam çözemediğini gösteriyor. Bizim ise sorunlarımız onlarınkinden çok fazla. Tarımın çözülmesinin nedeni, burada tarıma sağlanan aşırı desteğin tedricen dünya ortalamalarına doğru çekilmesi. Evrensel standartlara doğru yolculuk tarımı çözmeye başladı. Ancak bu noktada da alınacak epey bir mesafe var. Düşünün ki, Toprak Mahsulleri Ofisi, Türkiye'deki buğdayın fiyatının ton başına dünya ortalamasının 110 dolar üzerinde olduğunu geçen gün açıkladı. Cumhuriyet ve onun temsilcisi CHP, köylülüğü sanayileşme ile çözmediği için, bugünkü gecikmiş gelişme, tarımdan kopanları fabrikalarda istihdam edemeyip onları çanta kapar hale getirmekte. Esas çareyi buna bulmalıyız.
CHP, tüm Cumhuriyet tarihinde kırlara hapsedilmiş ve yok sayılmış köylülerin, şimdi yeryüzü dinamiklerinin zorlamasıyla yaşadıkları değişimin sancılarından kendine siyasal rant çıkartmaya uğraşıyor. Gerçek bir sosyal demokrat parti bu gelişime sahip çıkar ve bu sürecin daha sancısız olmasını sağlayacak olan çözümleri üretirdi. Ne var ki, CHP öyle bir tozlandı ki değişen hiçbir şeye sahip çıkacak dermanı kalmadı. Onun için de, tamamıyla kendi günahı olan geri kalmış köylülüğe, şimdiki değişim sürecinde sahip çıkması CHP'ye yaraşır. Aslında bunda üzülecek bir yan yok. Üzülmemiz gereken nokta, hala gerçek bir sosyal demokrat partiyi yaratacak toplumsal gelişmişliğe ulaşamamamız.
|