|
|
Kadınları şiddetten korumak devletin işi
İstanbul Valiliği İnsan Hakları İl Kurulu üyesi Vildan Yirmibeşoğlu kadına yönelik şiddetle ilgili çalışmalarıyla tanınıyor. Namus İnfazları adlı bir kitabı çıkacak olan Yirmibeşoğlu ile kadınlara yönelik şiddeti konuştuk.
Urfa'da, 1996'da 17 yaşındaki Sevda Gök kendisinden iki yaş küçük amca oğlu tarafından öldürüldü. Sevda pastaneye giderken, gezerken görülmüştü. Mahkemeye müdahil giren avukat, bugün İstanbul Valiliği İnsan Hakları İl Kurulu üyesi; birçok kadın şiddete uğradığında, çaresiz kaldığında ona başvuruyor. Vildan Yirmibeşoğlu ile konuştuk.
- Kadınlar hangi koşullarda başvuruyor size? - Kadınlar bıçak kemiğe dayandığında başvuruyorlar bize. Bir yerden duyuyor böyle bir yer var diye. Gelenler küçük yaştan itibaren travma almış insanlar. Örneğin bir kadın vardı, hasta ve yaralıydı, tedavi edilmişti ama sokakta yürümesi mümkün değil. İl müdürlüğünden sığınmaevine kaydını yaptırması gerek. Buraya gelip adresi öğrenmesi gerek ama cebinde beş kuruşu yok, diğer kadınlar aralarında para topluyor, bu kadına veriliyor, buraya gelebiliyor. Buradan ilgili birime gitti, oradan çıktı hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Çünkü ona yol göstermesi gereken uzmanlar teknik yardım yapmışlar ama karşılarındaki insanın problemleri üzerine özel bir yardım yapmıyorlar. Cep telefonunu bırakmasını istiyorlar, cep telefonlarının böyle bir yerde mutlaka çok sakıncaları var ama o kadının da tek bağlantısı cep telefonu. Bunun üzerine vaz geçiyor başvurusundan. 'Sokakta kalırım, geçmişte de kaldım, burada kalamam' diyor. Onu öldürmek isteyen insanlar var, yeni bir yol aramaya başlıyoruz. Istanbul'un bütün kurumlarını dolaştırıyoruz. Bu kurumların hepsinin kapısında güvenlik kilit amacıyla takılmış kilit var, belli bir saatte kilitleniyor. Bu kadının kilit fobisi var, gerektiğinde ona yardımcı olabilecek bir psikolog yok. Burada şununla karşılaşıyoruz, kadınlar için konukevleri var ama bir ihtisaslaşma yok. Mutlaka uzmanların bulunduğu bir travma merkezine ihtiyaç var. Ve bütün bunlar için bir bütçe ayrılması gerek. Devletin bu konuda büyük bir gücü ve sorumluluğu var. Kadınlar farklı nedenlerle başvuruyorlar. Tecavüze uğramış olanı var, fuhuştan geleni var; sadece namus cinayetleri için ayrı bir şey gerekiyor. Kapımızda erkekler bekliyor, kız kardeşini istiyor örneğin, 'Onu bağrımıza basacağız' diyorlar. Diyarbakır'da öldürülen Necla'yı, 'Hiç dokunur muyuz, o bizim kanımız canımız, biz onu korumak için istiyoruz' diye savcının yerleştirdiği evden alıp sokağa çıkar çıkmaz başına silah dayayıp öldürdüler. Nasıl güvenebilirim ki?
- Kaç tane sığınmaevi olmalı? - Biz 55 bin nüfusa bir tane sığınmaevi olmalı dedik. Bu belediyelerin ulaşmak zorunda olduğu rakam. Avrupa Birliği standardı göre ise 7 500 nüfusa bir sığınmaevi açılması gerekiyor. Bu sistemi kurmazsak yenileri eklenecek mağdurlara. Türkiye'de kadın hareketi nin çabalarıyla yasalarda çok önemli değişiklikler yapıldı. Ama bunları destekleyecek zihniyet değişikliğini de devlet yapmak zorunda çünkü sadece yasaların, yapıların değişmesi yetmez. Cinsellik, cinsel özgürlük, namus gibi kavramların kamuoyunda doğru tanımlanmadığını görüyoruz. Bunun sonucunda kadına yönelik şiddet son derece olağan kabul ediliyor. Cinsiyet ayrımcılığı ders kitaplarından itibaren başlıyor. Bunlara müdahale etmek lazım.
Ayşe DÜZKAN
|