|
|
İstanbul'un striptiz kulübü
Harbiye'deki Regina adlı kulüp Rus dansçıları ve ambiansıyla eğlence hayatının yeni trendi.
Nefes kesen bu şov yirmi yıldan beri hiç durmadan devam ediyor
Eğer muhasebeyi sadece rakamlara uğraşılan sıkıcı bir iş zannediyorsanız, ya yanlış yerde muhasebecilik yapıyorsunuz ya da Zeki Ayhan'ın hikayesini hiç duymadınız.
Yetmişli yıllar; yer Harbiye'nin orta yerinde Parisien gece kulübü, Zeki Ayhan henüz üniversiteyi yeni bitirmiş ve bu gece kulübünde muhasebeci olarak işe başlıyor. Kulübün en şatafatlı zamanları. Günler öncesinden rezervasyon yaptırılıyor, dönemin ünlü şahsiyetlerinden tutun da deplasman için İstanbul'a gelen futbolculara kadar herkes bir gece şov izlemek için sırada. Şovlar talebi karşılamak için gecede üç seansa kadar çıkarılmış. Elbette o günlerde İstanbul'da tek gece kulübü burası değil, her geçen gün yeni bir kulüp açılıyor. Her kulüp müşteri çekmek içi farklı şovların gösterilerin peşinde, orkestra eşliğinde yapılan müzik yavaş yavaş yerini Avrupa dan ithal bu şovlara bırakıyor, dönem 'Avrupa'dan gelsin de ne gelirse gelsin' dönemi. İşte bu dönemde her gece kulübü sahibi kendine Avrupa'dan bir şov seçip kulübünde eksik gedik artık olduğu kadar sergiliyor. Parisien gece kulübünün şansına da Paris'in o dönemde gözde şovlarından Crazy Horse düşüyor. Aynı dönemde Paris'i kasıp kavuran Crazy Horse şov İstanbul'da Elmadağ'da akıl erdiğince, elden geldiğince sergilenmeye başlıyor, ta ki 1987 yılında Zeki Ayhan hemen yan tarafta o zamanlar matine-suare hizmet veren Regine diskoyu devralana kadar...
PARİS'E KADAR GİTTİ Zeki Ayhan Regine'i devir alır almaz işin aslını yerinde görmek için Paris'e gidiyor, oradaki şovdan çok etkileniyor ve Paris Crazy Horse'da çalışmakta olan John'la beraber dönerek 1987 yılından itibaren izlerken aklımızın almadığı şovlarını bugüne taşıyor. Klübündeki şovları Antalya'daki turistik otellerde de sergilemek üzere çalışan Zeki Ayhan'ın Regine'ine düştü yolumuz. Gece saat dokuzda başlayarak sabahın ilk saatlerine kadar süren şova saat 11 civarı gidiyoruz. Elmadağ da yürürken boynumuzda fotoğraf makinesini gören bizi turist sanıp yapışıyor kolumuza, çevredeki kulüplerden birine götürmeye çalışıyorlar, "Türkiş dilayt" nidalarından kendimizi zor kurtarıp tüm promosyon çalışması, kapıdaki fotoğraflar olan Regine'e giriyoruz.
YER GÖK KIRMIZI Kapıda rezervasyon masasının başında hoş bir hanım karşılıyor bizi. Rezervasyon soruluyor, ardından gösterişli merdivenlerden kulübe iniyoruz. Yer gök kırmızı. Sahneye hakim bir yerde alıyoruz yerimizi, hatta o kadar hakim ki kendimizi bir an Ayhan Işık gibi hissediyoruz. Ancak üzerimizde engel olamadığımız bir tedirginlik, sebebi Ayhan Işık olmayı kendimize yakıştıramamak değil, babamızın Hulusi Kentmen olmaması... Çünkü az sonra içekler sorulduğunda gözümüz loş ışıkta Nuri Alço'yu arıyor, elinde birazdan içeceklerimize atması muhtemel haplar, göz ucuyla bizi seyrediyor sanki. Neyse ki Nuri Alço'dan önce içeceklerimiz geliyor. Yanında havuçlar, çerezler, meyveler. Gece hayatında birbuçuk İskender fiyatına çok kabak çekirdeği yemiş biri olarak göz ucuyla garsona bakıyorum, "İkramımız" diyor, yine de temkinliyim. Niyetimiz hesap yüklü gelirse kalan havuçları depozitoya sayarak dönüş parasını çıkarmak. Yanımdaki arkadaşım ile bakışıyoruz ve havuçları sindire sindire, ağır ağır yiyoruz.
Enis UMULER
|