|
|
|
|
|
Solun soylu ve güzel yıldızı
|
|
"Adaylığa giden uzun yolda sendelersem veya vazgeçersem, bu, benim meydan okumamı arkalayan kadın-erkek milyonlarca Fransız'ı yarı yolda bırakmak demek olur." (Segolene Royal)
Solun soylu ve güzel yıldızı
Dünya onunla sonbaharın ilk günlerinde tanıştı. Fransızlar'ın tatilden döndüğü, o mevsimde anlatılmaz güzellikteki Paris'te siyaset kulislerinin yaz rehavetinden uyanmaya başladığı eylül ayının son günlerinde. Tam tarih vermemiz gerekirse, 21 eylülde. Uzun bir form -ve de tiraj- düşüşünden sonra yeniden toparlanmaya başlayan Paris-Match Dergisi sayesinde. Dergi biraz da tatil ile dönüş arasındaki o ara dönemde sayfalarını doldurabilecek bir konu ya da kahraman bulamayınca onu öne çıkarmıştı . Epeyce fotoğrafla süsleyerek. Bir sayfada kızıyla oynarken öbüründe el ele yürürken bir sonrakinde tek başına, durgun ufuklara dalıp giderken. Sadece fotoğrafların altına bir şeyler karalamakta geçiştirilmemişti. Academie Française'den (Fransa'nın en büyük, yaşarken ölümsüzlüğe kavuşmuş yazarlarını barındıran mabet kurum) Jean-Marie Rouart onun esaslı bir portresini kaleme almıştı. Ve bir de uzun bir röportaja yer verilmişti. Kıyameti koparan da o röportajdaki sözleri oldu. Rastlantıya bakın; derginin piyasaya verilmesinin ertesi günü Fransız Sosyalist Partisi'nin ağır topları yeni yasama yılında izlenecek taktiği belirlemek için toplanmıştı. Paris-Match o toplantıya bomba gibi düştü. Ya da beline doladığı patlayıcılarla kalabalığa dalıp fünyeyi ateşleyen intihar bombacısı kadar ölümcül hasar verdi. Çünkü ağır topların (Fransız siyasal sözlüğünde "fil" deniyor) hepsi, artık yaklaşmakta olan (2007 nisan) cumhurbaşkanlığı seçimleri için parti içi adaylık yarışının start alacağı o toplantıya gövde gösterisi yapmaya gelmişlerdi. Ve birdenbire akıllarından ucundan bile geçirmedikleri bir rakip çıkıyordu önlerine. Hem de bir kadın! Filler ormanında bir dişi kaplan! Kimi renk vermedi, kimi önemsememeye çalıştı, kimi "Delirmiş bu kadın" diye küçümsedi, kimi "Bu işlere burnunu sokacağına çocuklarıyla ilgilensin" diye aşağıladı. Ama hepsi de -itiraf edemeseler bile- tedirgin olmuşlardı. Bir röportajıyla Fransız solunda deprem yaratan kadın Segolene Royal'di.
DÖRT ÇOCUKLU BİR ANNE 52 yaşındaki Segolene Royal elbette Fransızlar'ın yabancısı değildi. Her şeyden önce Fransız Sosyalist Partisi Genel Sekreteri (bizim partilerdeki genel başkanlık yetkilerine sahip) François Hollande'ın hayat arkadaşıydı. Hayır efendim, evli değiller; birlikte yaşıyorlar. 1970'lerin sonundan beri. Çok da mutlular; dört çocukları var. Dahası bir yıl önce yerel seçimlerde, Poitou-Charentes bölgesinin başkanlığını kazanarak dikkatleri üstünde toplamıştı. Nasıl toplamasın; rakibi dönemin başbakanı Jean-Pierre Raffarin'di. Daha dahası 1988'den beri milletvekiliydi. Onu aktif siyasete iten eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand olmuştu. Solun zayıf olduğu bir seçim bölgesinden aday göstertmiş, "Üzülme, pişmen için zorlu bir arenaya gönderdim, bir sonraki seçimde kolayca sandıktan çıkabilmen için" diye teselli etmişti. Ama o daha ilk sınavında sağın kalesini fethetmeyi başlamıştı. Sadece 562 oy farkla da olsa. Sonucu Mitterrand'a şöyle bildirmişti: "Beni paraşütlediğiniz seçim bölgesine kazasız belasız indim." Bitmedi; bu başarısıyla Sosyalist Parti'de yıldızı parlamış, yine Mitterrand'ın tavsiyesiyle Pierre Beregovoy hükümetinde Çevre Bakanı, Lionel Jospin hükümetlerinde de Milli Eğitim Bakan Yardımcısı, Çalışma Bakan Yardımcısı olarak görev almıştı. Ah unutmadan; evet genç kızlığından beri sol sempatizanıydı ama aktif siyasete bir rastlantı sonucu girmişti. Bir toplantıda 1981'de cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Mitterrand'ın (Fransızlar'ın gözünde son 50 yılın en iyi devlet başkanı) kurmaylarından Jacques Attali'nin (Fransız solunun beyinlerinden biri) dikkatini çekmiş (sadece o değil, hayatı paylaştığı François Hollande da), cumhurbaşkanlığının epey kalabalık danışman kadrolarından birinde görev önerisiyde karşılaşmıştı. Kabul etmiş ve Elyseee Sarayı'nda gençlik ve spor alanında danışman olarak işe başlamıştı. Daha sonra sosyal sorunlar alanına kaydırılacaktı. Sosyalist Parti'ye üye olmaya o danışmanlık yıllarında karar vermişti. Yine o yıllarda Hollande da Mitterrand'ın ekibine katılacak, daha sonra partide yükselmeye başlayacaktı.
SENEGAL'DE DOĞDU Royal'in miş'li geçmişle anlattığımız siyasetteki yaklaşık 25 yılından sonra di'li geçmişe dönme zamanı geldi. Paraşütle indiği taşradan füzeyle başkent Paris'e döndüğü son aylara. Yani Paris- Match röportajı ve sonrasına. Ama izninizle önce biyografisini birkaç satırla da olsa özetlememiz gerekiyor. Kahramanımızı tanımanız için. Segolene Royal 22 Eylül 1953'te Senegal'in başkenti Dakar'da doğdu. Senegal o sıralar Fransız sömürgesiydi ve topçu subayı olan babası Jacques Royal orada görev yapıyordu. (Soyadı partideki rakiplerince bugün bile taşlama konusu. Çünkü "Royal" soyluluk ifade ediyor. Türkçe'de "Kraliyetten" anlamına geliyor.)
DİPLOMA ZENGİNİ Nancy Üniversitesi'nde ekonomi öğrenimi gördü. Daha sonra siyasal bilgiler dalında ikinci yüksek öğrenimini yaptı. Ardından da devlete üst düzey kadrolar yetiştiren, Ulusal İdare Okulu'ndan (bizdeki Ortadoğu Amme Enstitüsü'nün benzeri ama ondan çok daha köklü ve karşılaştırılamayacak kadar üst düzeyde) bir diploma daha aldı. Bu sonuncusu bağrından sayısız bakan, birçok başbakan ve General de Gaulle sonrası dönemde iki cumhurbaşkanı çıkarmıştı. Her dönem bürokrasinin en tepe noktalarında da mutlaka bu okuldan geçmiş olanlar bulunuyordu. Bugün de öyle. Segolene Royal, bir yastığı paylaştığı François Hollande ile de zaten o okulda tanıştı. Evet artık, Segolene Royal'in füzesini ateşleyen Paris-Match Dergisi'ndeki ona yaşgünü armağanı söyleşiye geçebiliriz. Havadan-sudan, Elysee Sarayı'ndaki danışmanlık ve siyah limuzinlerin emre hazır beklediği bakanlıktan sonra uzak ve küçük bir taşra kasabasında belediye başkanlığına ve de parlamentonun muhalefet sıralarındaki can sıkıcı milletvekilliği görevinin dayanılmaz tekdüzeliğine nasıl dayandığı üstüne sorulardan sonra, röportajı yapan gazetecinin beyninde bir şimşek çakıverdi: "2007 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sosyalist Parti'den adaylığınızı koymayı düşünür müydünüz?" "Olmayacak duaya amin" yanıtı beklenen bir soru. Ne var ki, Segolene Royal, hiç de beklenmeyen bir karşılık verdi: "Niye olmasın? Partide potansiyel aday adayları arasında sayılmamam için hiçbir neden görmüyorum." Son derece akıllıca ve ihtiyatla kurulmuş da olsa bu cevap, solun birinci partisinin adaylık düşleriyle yatıp kalan baronlarının yüreklerine ateş düşürmeye yetti. Ama daha önemlisi, siyasetin ağır toplarının halk desteği araştırmalarını ulusal spora dönüştürmüş olan Fransız medyası "olay"ın üstüne atladı. Her ay birçok kez kamuoyu desteği ölçümlerinden, daha doğrusu kıyamet günü sorgusundan, hatta işkencesinden geçirdikleri "Siyasi şahsiyetler" listesine onu da eklediler. Hemen. Ve Segolene Royal'li kamuoyu araştırması yaptırma yarışı başladı. Doğrusu yarışçımız, yani atletimiz başlarda biraz zorlandı. Sosyalist Parti'nin potansiyel aday adayları listesine 8'inci sıradan girdi (zaten onunla birlikte topu topu 8 kişi sayılıyordu), her ankette biriki sıra sıçrayıp 2005'i ilk iki arasında bitirdi. 2006 ile birlikte anket soruları, deneklerin gizli tercihlerini deşelemek için önemli ölçüde değiştirildi. Artık "Sosyalist Parti'nin cumhurbaşkanlığı adaylığı için aşağıdaki kişilerden kimi istersiniz" yerine "Sizce 2007 seçimlerinde soldan ve sağdan kimler çekişecek" sorusu yöneltiliyordu. Sonra da onu ikinci soru izliyordu: "Peki bu iki aday arasında siz kimi tercih edebilirsiniz?" İlk sorunun "doğru" veya "çok ağırlıklı" yanıtı şöyleydi: "Solun adayı Segolene Royal olacak, sağın ise Nicholas Sarkozy." İkinci sorunun yanıtlarında Sarkozy yıla önde başladı ama henüz üçüncü ayın ortalarında olduğumuz şu günlerde, Royal, onu da geçmeyi başardı. İşte bizim bu yazıyı hazırladığımız sırada açıklanan son kamuoyu araştırmasının sonuçları: 2007'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sosyalist Parti'nin adayı olarak kimi görmek istersiniz? Parti farkı gözetmeden Fransızlar'ın yüzde 42'si , sol seçmenlerin yüzde 56'sı Royal yanıtını verdi (Not: Aralıkta sol seçmenlerin yüzde 36'sı Royal'i işaret etmişti.) Seçimlerin ikinci turunda (çünkü ilk tura partili-partisiz yığınla aday katılıyor) Royal ile Sarkozy çekişirse siz oyunuzu kime verirsiniz? Sonuç: Yüzde 51 Royal, yüzde 49 Sarkozy. Hatta bazı anketlerde Royal'in oyların yüzde 57'sini alarak ikinci tura ihtiyaç bırakmayacağı sonucu bile çıkıyor ama General de Gaulle dahil hiçbir başkanın ilk turda seçilemediği gerçeğinden hareket edenler, bu olasılığı bir parça abartılı ya da heyecan ürünü olarak değerlendiriyor. Hiç değilse şimdilik.
HEM GÜZEL HEM ZEKİ Bu füze hızıyla tırmanış, potansiyel rakibi Sarkozy'nin ona bakışını da değiştirdi tabii. Birkaç ay öncesine kadar "Madame Royal çok güzel bir kadın. 4 çocuk doğurduğuna asla inanamayacağınız bir fiziği ve etkileyici güzelliği var" diyordu. Şimdi, "Seçimde onunla çekişmek benim için hem zevk hem onur olacak" diye konuşuyor ve ekliyor: "İkimiz de sıradışıyız. Galiba bizi birleştiren ve yarıştıracak ortak yönümüz bu." İyi ama Segolene Royal "olayı" nın böylesine dallanıp budaklanmasının (artık neredeyse hergün dünyanın herhangi bir yerinde çıkan bir gazetede demeci veya röportajı yayınlanıyor, her hafta da en az iki-üç derginin kapak konusu oluyor) nedeni ne olabilir? Siyasalbilimcilerden toplumbilimcilere, halkla ilişkilercilere kadar her kafadan bir yanıt çıkıyor. Konulan teşhisi şöyle özetleyebiliriz: Fransızlar hep aynı insanların iktidara gelip gitmelerinden hem bıktı hem yorgun düştü. Artık yenilik istiyorlar. Ve bu yenilik için umutlarını genç kuşak politikacılar ile kadınlara bağladılar. Segolene Royal işte onların bu taleplerinin cevabını oluşturuyor. 25 küsur yıllık hayat arkadaşı, Sosyalist Parti lideri François Hollande ise "olay"a başka bir bakış açısı getiriyor: "Segolene hayatı biliyor. Halkla iç içe. Onların günlük sorunlarını, sıkıntılarını ezbere sayacak kadar yakından tanıyor. Sokaktaki insanın nabzını tutmasına bir de cesur, inatçı, ısrarcı ve kararlı kişiliğini ekleyin." Ekleyince trafik tabelalarının oku sadece tek adrese götürüyor elbette: Elysee Sarayı! İyi ama Fransız seçmenlerinin yarıdan biraz fazlasını oluşturan sağ eğilimliler niye Royal'i seçsinler ki? Bu da çok sık gündeme getirilen bir soru. Yanıtı da zor değil. Evet, Royal solcu ama merkez soldan. Yani sağ seçmenin duyarlılıklarını ve değer ölçülerini paylaşıyor. Örneğin Avrupa'da şu sıralar "Özgürlükçülük", "İlericilik", "Çağdaşlık", "İnsan hakları militanlığı" gibi kavramların mihenk taşı haline gelen eşcinsel evliliğine o şiddetle karşı. Eşcinsellerin evlat edinmeleri hakkına da. Dahası bu "Özgürlükler Çağı" nda savunmak bir yana seslendirmenin bile "Gerici" damgasını yemeye yettiği görüşleri açıkça ifade etmekten çekinmiyor. Örneğin çocuğun "roi" yani "kral" olduğu Fransa'da binlerce aileyi ayağa kaldıracak şu "Royal" yaklaşımı: "Çocuğun iyi yetişmesi için anne- babanın bazı yasaklar koyması ve uygulaması gerekli. Yaygın görüşün aksine çocuğa yetişkin muamelesi yapmak, aslında ona en büyük kötülüğü etmektir." Ondan kıyamet koparan birkaç cümle daha: "Adalet ve düzen sağın tekelinde olamaz. İngiltere Başbakanı Tony Blair'in (Fransız solu nefret ediyor) bazı fikirleri hiç de fena değil." Peki Türkiye'nin AB üyeliği için ne düşünüyor? Bir kez değindi: "AB'nin yeni bir genişleme dalgası konusunda şimdiden ciddi biçimde düşünmeliyiz. Ancak Türkiye'ye el uzatmamak, vahim bir hata olur. AB'ye ortak ülkeler sistemini oluşturmalıyız." Yani imtiyazlı ortaklık kulağının arkadan gösterilmesi! Galiba ikinci Angela Merkel beliriyor ufukta...
|
|
|
|
|
|
|
|
|