|
Bizim kız
|
|
O, komşunun en sevilen politikacısı. Üç bin yıllık Atina'nın küllerinden yeniden doğmasını sağlayan kadın.
Bizim kız
2003 Mart'ının başı. Atina yakınlarındaki Koridallos'ta, olağanüstü güvenlik önlemleriyle korunan cezaevinin mahkeme mekanına dönüştürülmüş genişçe bir salonunda sanık bölümüne 19 kişi üç sıra halinde oturdu. 2 metre yüksekliğinde kurşun geçirmez camla çevrilmişlerdi. Sonra salona özel atamalarla oluşturulmuş mahkeme heyeti girdi. Herkes ayağa kalktı. Sanıklar, avukatlar, izleyiciler, müdahiller... İzleyicilere ayrılan bölümün ilk sırasında, iki yanında iki çocuğuyla orta yaşlarda bir kadın gözlerini sanıkların üstünde dolaştırıyordu. Bazen derin bir hüznün gölgesi dolaşıyordu gözlerinde, bazen de gem vurulamayan öfkenin kıvılcımları. Ve Antik Yunan trajedilerinin kadın kahramanlarını çağrıştırıyordu. Biraz Elektra, biraz Helene, biraz Medea. Yani Sophokles'in, Euripides'in, Eskhyle'in (Akileus) en az 2500 yıllık oyunlarından mahkeme salonuna ışınlanmış bir hayalet. Sanıklar, 1975'ten itibaren 28 yıl boyunca Yunanistan'a kan kusturan, aralarında Türk, Amerikalı, İngiliz'in de bulunduğu 23 kişiyi öldüren, sayısız bombalı saldırıya, soyguna imza atan o 19 kişi, 17 Kasım Örgütü'nün beyninden tetikçisine kadar tüm kadrosu eylemlerini soğukkanlılıkla anlatıyorlardı. Kurbanlarından biri de gazeteci ve politikacı, Evritanya Milletvekili Pavlos Bakoyannis'ti. Onu 8 Eylül 1989'da öldürmüşlerdi. Ve izleyiciler bölümünün ilk sırasında iki çocuğuyla teröristlerin ifadesini dinlerken acısını bastırmak için insanüstü çaba harcayan kadın, Pavlos Bakoyannis'in hayat arkadaşıydı: Dora Bakoyannis. O günlerde Atina Belediye Başkanlığı koltuğuna oturalı sadece üç ay olmuştu. Dahası siyasette kadının ağırlığının Türkiye'den pek de farklı olmadığı Yunanistan'da sadece üç ayda en sevilen siyasetçi olarak hem zirveye hem de halkın kalbine yerleşmişti. Dora duruşmaların hemen hepsini izledi. Hiçbirinde tek damla gözyaşı dökmedi. Pavlos Bakoyannis'e düzenlenen suikaste katıldıklarını kabul eden 3 tetikçi de dahil sanıkların tümünün ağır hapis cezalarına çarptırıldığı karar celsesinden sonra açık havaya çıktığında temiz havayı ciğerlerine doldurdu, "Haydi bakalım" diye mırıldandı, "Pavlos'un ruhu artık huzura kavuştuğuna göre, kolları sıvamak zamanı geldi." Kolları sıvamak? Atina, 2004 Olimpiyatları'na ev sahipliği yapmaya hazırlanıyordu. Bir başka deyişle, Olimpiyatlar, 2000 yıl sonra evine dönüyordu. Ve Yunanistan'ın bu en büyük spor organizasyonundan alnının akıyla çıkabilmesi için en ağır görev, en yüklü sorumluluk onun omuzlarına biniyordu. Ama sadece görev ve sorumlulukta değil, onurda da en büyük pay ona düşecekti. Zira o Avrupa'nın en eski başkentinin 3 bin yıllık tarihinde ilk kadın belediye başkanıydı. Zira Olimpiyatlar ilk kez belediye başkanlığı koltuğunda bir kadının oturduğu kentte düzenleniyordu. Aslında Dora (Yunanistan'da herkes ona öyle sesleniyor) ölümlere, hayatı alt-üst eden acılara doğuştan şerbetli. Ne de olsa trajedinin beşiğinde yetişti.
MITSOTAKIS'İN KIZI Yunan siyasetinin en güçlü isimlerinden Konstantin Mitsotakis'in 4 çocuğunun ilki olarak doğdu. Yelpazenin sağında yer alan Mitsotakis'in siyasi muarızlarının başında solcular değil, aynı safları paylaştığı bir başka dev geliyordu: Konstantin Karamanlis (8 Mart 1907'de Makedonya'daki Küpköy'de doğdu. 23 Nisan 1998'de, 91 yaşında hayata veda etti). İki Konstantin arasındaki bitmek bilmeyen çekişmeyi bir sonraki kuşak da devam ettirdi: Karamanlis'in yeğeni Kostas Karamanlis ile Mitsotakis'in kızı Dora'nın yıldızları bir türlü barışmadı. Ancak ilan edilmemiş ateşkes ile bugünlere geldiler. Başta Kostas'ın Dora'nın bileğini bükememesi, daha sonra da iktidarını ve koltuğunu koruyabilmek için ona muhtaç hale gelmesiyle.
GİRİT KÖKENLİ AİLE Mitsotakis'ler Girit kökenli. Baba Konstantin, 18 Ekim 1918'de insanlık tarihinin en eski uygarlıklarından birinin doğduğu, Ege ile Akdeniz'in sularının kavuştuğu bu kilit adanın Hanya kentinde dünyaya geldi. Sülaleden siyasetçiydi. Babası ve dedesi milletvekilliği yapmıştı. Modern Yunan tarihinin en büyük isimlerinden Elefterios Venizelos da amcası oluyordu. Konstantin Mitsotakis hukuk ve ekonomi öğrenimi gördü. Gençliğinde, yani İkinci Dünya Savaşı yıllarında Girit'te Alman işgaline direnişi örgütleyenler arasında yer aldı. Savaştan hemen sonra 1946'da Yunan parlamentosuna seçilmeyi başardı. Dora 1954'te dünyaya merhaba dedi. Çocukluğu baba yurdu Girit ile Atina arasında geçti. Liberal görüşlü olan babası ona özgür bir eğitim olanağı sağladı. Ancak geleceği için gerekli silahlarla donatarak: Dora okulda İngilizce ve Almanca öğrendi, mürebbiyesinden de Fransızca. Yaşamında ilk depremi 1967 Nisan'ında yaşadı: Albaylar Cuntası darbesiyle. O sıralar 13 yaşındaydı. Askerlerin babasını alıp götürmelerine tanık oldu. Konstantin Mitsotakis bir süre sonra ülkeden ayrılması koşuluyla serbest bırakıldı. Paris'e gitti. Ardından da eşi ve çocukları. Yunan sağının öbür hanedanının güçlü ismi Konstantin Karamanlis ise zaten darbeden önce gönüllü olarak Paris'te sürgün yaşamını seçmişti. Dora'nın Paris yıllarından belleğine kazınan izlenimlerin başında, "Gri, duvarlarının boyası dökülmüş evlerden oluşan bir kent" kaldı. Bir diğer anısı ise Fransa başkentindeki Alman lisesinde okurken, öğrenim koşullarının iyileşmesi talebiyle boykot yapan öğrencilerin başını çekmesi oldu. Okul yönetimi onu "Çetenin başı" olarak mimlemişti. Yıllar sonra gülerek anlatacaktı: "Çok sonra, bakan olduğum günlerde, Almanya'da bir toplantıya katıldım. Bir adam gözlerini bana dikti, toplantı sonuna kadar ayırmadı. Görüşmeler bitip giderken yanıma geldi, 'Affedersiniz han'fendi, siz acaba Bayan Mitsotakis misiniz' diye sordu. Başımı salladım. Onun yüzünün aydınlanmasını, heyecanlı bir tonda 'Biliyor musunuz, dünyadaki Alman okullarında bugüne kadar yapılmış ilk boykotun örgütleyicisi olarak adınız hala bakanlık arşivlerinde özenle korunuyor' demesini unutamıyorum." 1974 yazında eve döndüler. Kıbrıs'taki darbe girişimine Türkiye'nin Barış Harekatı ile karşılık vermesinden sonra Albaylar Cuntası çökmüş, demokrasi geri gelmişti. Konstantin Mitsotakis, yeni dönemin ilk seçimine bağımsız aday olarak katıldı ama kazanamadı. Sonra "Yeni Liberaller" partisini kurdu, 1977 seçimlerinde parlamentoya girmeyi başardı. 1978'de Karamanlis onu lideri olduğu Yeni Demokrasi Partisi'ne çağırdı. Kabul etti. 1978-1980 arasında Ekonomik Koordinasyon Bakanlığı'na getirildi, 1980 sonuna doğru da Dışişleri Bakanlığı'na. 1981 seçimlerini Andreas Papandreu liderliğindeki PASOK'un kazanmasıyla uzun bir muhalefet dönemi başladı. 1990'a kadar. O yıl Yeni Demokrasi'nin seçimi kıl payı kazanmasıyla Başbakanlık koltuğuna oturdu. Karamanlis mi? 10 yıldır, 1980'den beri Cumhurbaşkanlığı konutunda oturuyordu. Ve Mitsotakis'e hükümeti kurma görevini verdikten sonra 5 yıl daha ülkenin bir numaralı lideri olmaya devam edecekti.
TARİHİ WASHINGTON GEZİSİ Mitsotakis üç yıl süren başbakanlığında harcamaları kısmak, kamu işletmelerini özelleştirmek ve devlet yönetiminde reform yapmak için uğraştı. Yunanistan'daki ABD üslerinin yeniden açılmasına izin verdi. 1990 Haziran'ında tarihi Washington gezisini gerçekleştirdi. "Tarihi" diyoruz, çünkü 26 yıldan bu yana ABD'ye giden ilk Yunanistan başbakanı oluyordu. Ayrıca Türkiye ile yakınlaşma politikası izledi, ancak Kıbrıs sorununun çözümünde ilerlenme sağlanmasını diğer anlaşmazlık konularını masaya getirmenin önkoşulu yaptı. 1993 seçimlerini yitirince yeniden muhalefet sıralarına döndü. 2004 başında siyasetten çekildiğini, o yılın mart ayında yapılacak seçimlerde aday olmayacağını açıkladı. Eh, ne de olsa 86 yaşına merdiven dayamıştı ve 56 yıldır parlamentodaydı. Hem sonra siyasette halefleri namını sürdürüyorlardı. Oğlu Kiryakos Mitsotakis, Yeni Demokrasi listesinden milletvekili seçilmişti. Kızı Dora'ya gelince...
O siyaset stajını babası Konstantin Mitsotakis'in yanında yaptı. Sekreteri olarak. Ekonomik Koordinasyon ve Dışişleri koltuklarında oturduğu yıllarda. Pavlos Bakoyannis'in öldürülmesi, genç kadının tüm planlarını altüst etti. İç Savaş'ı yaşamış, o nedenle sağ ile solu barıştırmayı misyon edinmiş Pavlos'un elinden 1989 sonbaharında 17 Kasım Örgütü'nün suikastiyle düşen bayrağı devraldı. Kocasının ölümüyle boşalan milletvekilliği için yapılan ara seçimde adaylığını koydu, rakiplerini silindir gibi ezerek seçildi. 1990 Nisan'ında babası başbakanlık görevini üstlenince, kabinesinde kızına da yer verdi. Devlet Bakanı olarak. Bakanlar Kurulu toplantılarında yaptığı çıkışlarla kendini gösterdi. PASOK hükümetinde Melina Merkuri'nin oturduğu dikenli koltuğa atandı: Kültür Bakanlığı. 1996'ya kadar kocasının bölgesi Evritanya'dan her seçimde sandıktan birinci çıktı. O yıl seçim bölgesini değiştirdi, Atina'dan adaylığını koydu. Yine zorlanmadan kazandı. Seçim bölgesinde hem dostu, hem siyasi rakibi ünlü bir isim daha vardı: Yorgo Papandreu. Başbakan Andreas Papandreu'nun oğlu. Albaylar Cuntası döneminde yurt dışında geçirdikleri hüzünlü yıllarda tanışmışlardı. Paris'te. Yorgo sosyalistti, Dora liberal. Ancak aralarındaki görüş ayrılığı hiçbir zaman babalarının husumet boyutlarına varan çekişmesi kadar şiddetli olmadı. Hem sonra ikisi de Egeliydi, ikisi de adalı. Dora, yukarda da belirttiğimiz gibi Girit'ten, Yorgo ise Sakız'dan. 2002'de Yeni Demokrasi Partisi'ndeki genel başkanlık seçiminde herkes Dora'nın ipi göğüslemesini bekliyordu. Sürpriz; Kostas Karamanlis bir omuz darbesiyle onu safdışı bıraktı. Yunan basınında seçim sonuçları üstüne yayınlanan yorumların tümünde bir noktanın altı çizildi: "Dora'nın kendi partisinde, diğer partilerdekilerden daha çok düşmanı var!" Gerçekten de Yeni Demokrasi delegeleri ve milletvekilleri onun hırsından ürkmüşlerdi. Ancak yine de onun gücüne, halkta gördüğü sevgiye ihtiyaçları olduğunu biliyorlardı. Hele televizyonlardaki açık oturumlarda o kendine ve bilgi donanımına güvenden kaynaklanan rahatlığı, etkileme gücü, anlatılacak gibi değildi. Parti kurmayları Dora'yı liderliğe getirmekten korktular ama yerel seçimlerde Atina'yı sadece onunla kazanabileceklerini de anladılar. Dora onları yanıltmadı. 2002 sonlarına doğru yapılan seçimlerin ilk turunda oyların yüzde 48'ini aldı, PASOK adayı Hristos Paputsis'le çekiştiği ikinci turda ise "Atina'ya kadın eli değecek" sloganıyla yüzde 61'ini. Değdi de. Avrupa'nın en eski başkenti onunla çehre değiştirdi. Cepheleri kirli evleri, çöple dolu sokakları, insanı bezdiren trafiği, boğulma duygusu veren hava kirliliğiyle kara listenin başlarındaki Atina'yı adeta yeniden yarattı. Tabii bunda 2004 Olimpiyatları nedeniyle başkente akan iç ve dış kaynakların da ciddi payı oldu. Artık herkes onun kamuoyu araştırmalarında Yeni Demokrasi'nin kazanacağı belli olan 2004 genel seçimlerinden sonra Dışişleri Bakanlığı'na getirilmesini bekliyordu. Ancak amcası Konstantin Karamanlis'in "Mitsotakis ailesinden çekineceksin" öğüdünü asla unutmayan Kostas Karamanlis, Dora'yı kabinesine almadı. O da Atina'nın en büyük ofisi gösterilen Belediye Başkanlığı makamında sabırla rövanş gününü bekledi.
BAŞBAKANLIĞA ADAY İşte o gün 2006 Şubat'ında geldi. Dünyanın en başarılı belediye başkanı ödülünü almasının hemen ertesinde. Yunan siyaset sınıfını panikleten telefon dinleme skandalı ardından. Köşeye sıkışan, kamuoyu desteği mum gibi eriyen Kostas Karamanlis, altına kırmızı halı sererek ona Dışişleri Bakanlığı'nı ikram etti. 1.83 boyunda, yüzünden gülücüğü eksik etmeyen, tiryakisi olduğu ince purolar nedeniyle sesi çatallaşan Dora, şimdi intikamın tadını çıkarıyor. Bir yandan da Yunanistan'ın ilk kadın genel başkanı ve ilk kadın başbakanı olacağı günlere hazırlanıyor. Yıllardır gelip giden, sadece İstanbul'u (ikinci eşi işadamı Isidoros Kuvelos ile 1997'de burada tanıştı. Kendi ifadesiyle ortak yaşamlarını Çırağan Oteli'ndeki yemekten sonra başlattılar) değil, Ankara, İzmir, Antalya'yı dolaşan, Sultanahmet ile Balat'ı avucunun içi gibi bilen Dora, o baygınlık veren diplomatik klişeyle, sadece Türk dostu değil. Onun da ötesinde "Türkiye'nin AB nikahını hep birlikte kıyacağız" diyecek ve Kıbrıs Rum yönetimine "Türkler'den daha Türk" dedirtecek kadar bizden biri. Eeee, ne de olsa aynı mavi sularda yüzdük, aynı havayı soluduk. Şu sıralar aynı nostalji ile iç çekiyoruz. (Nostalji, eski Yunanca'da "Bizim oraların havası" demek.) Bu kış mevsiminde o Atina'da, biz İstanbul'da Ege'de aynı güneşin altında uyuklamak, bizim oraların havasını solumak için gün sayıyoruz. Selam sana bizim kız. İyi ki varsın...
|