|
|
|
|
|
Ustalar ve çırakları buluşturan gece
|
|
Sinema Yazarları Derneği'nin bu yıl 8. kez törenle verdiği ödüller, eski ve yeni birçok yıldızı buluşturdu. Törende kimi sanatçılar samimiyetleriyle kimi de kırgınlıklarıyla dikkat çekti.
SİYAD'ın (Sinema Yazarları Derneği) bu yıl 38. kez ve bir törenle 8. kez verdiği ödüllerin gecesi, her yıldan daha parlak oldu. Ben bu kadar izleyici ve medya ilgisi, gecenin sonrasında bu kadar çok yankı ve üzerinde bu denli spekülasyonu rüyamda görsem inanmazdım. Demek ki, iyi yoldayız. Ve kimilerinin inatla Oscar'la kıyasladığı (İnsafsızlığa bakınız. Oscar'ın ardındaki o büyük güç, bütçe, imkanlar nerede... Bizim güdük imkanlarımız nerede!) Sİ- YAD ödülleri, bundan sonra daha da güçlenerek sürecek. Ben de bu yazıda basındaki yankılarda rastlamadığım birkaç küçük izlenimi ve de geceyle ilgili birkaç "mutfak anekdotu"nu anlatmak istiyorum. Bu gecelerin bir amacı, eski Yeşilçam'la günümüzün modern Türk sinemasını kaynaştırmak ve sinema gibi usta-çırak ilişkisinin mutlaka varolması gereken bir alanda devamlılığı sağlamak. Her yıl ama belki daha çok bu yıl, bu bağın kurulduğu gözlemlendi. Örneğin Çağan Irmak'ın büyük usta Yavuz Turgal'a sarılarak "Bu ödülleri senin sayende aldık!" demesi unutulabilir mi? Bu açıdan Onur Ödülü seçimlerimiz büyük önem taşıyor. Bizden bu ödülü bekleyen onca sanatçı ve emektar var, biliyoruz. Sırayla kimseyi unutmadan, kimseyi incitmeden bu isimleri saptıyoruz. Sevgili Agah Özgüç'ün de dostça danışmanlığıyla...
ONAT'I DA ANDIK Bu yıl da bu ödülü verdiğimiz 5 değerli isim büyük tasvip gördü ve bize duygulu anlar yaşattılar. Örneğin Şakir Eczacıbaşı'nın kısaca Sinematek günlerini anması ve "Ödülü Sinematek'e katkıda bulunmuşlar, özellikle de Onat Kutlar adına alıyorum" demesi de ne incelikti... Böylece, ölümünden 10 yıl sonra Onat'ı da anmış olduk. Beni çok duygulandıran bir şey. Gülsen Bubikoğlu'nun heykelciğine sarılarak "Bunu 30 yıldır bekliyordum" demesi oldu. Onu bu kadar beklettiğimiz için üzgünüz... Türker İnanoğlu'nun da ödülünü, ilk kez sinemaya başladığı Türkan Şoray'ın elinden alması ne güzeldi... Türkan Hanım da bunu hatırlattı ve ona minnet borcunu belirtti. Sevgili İzzet Günay'la Hülya Koçyiğit'in buluşması da heyecan vericiydi. Hele Hülya'nın onun en çok sevdiği filminin Türkan'la çevirdiği "Vesikalı Yarim" olduğunu açıkyüreklilikle belirtmesi... "Babam ve Oğlum"un bunca ödül alması, aslında bizleri de şaşırtmıştı. Ama eleştirmenlerin seyircinin beğenisiyle böylesine görkemli biçimde buluşması, her şeyden önemli. Böylece sinema yazarlarıyla genel seyirci kitlesi arasında yapay çabalar ve gereksiz polemiklerle oluşturulmaya çalışılan uçurum da, sanırım ciddi biçimde kapandı. Aslında eleştirmenle kitlenin illa da aynı yerde buluşması gerekmiyor. Ama ne kadar sık buluşursa, o kadar iyi. Gece düzenlemek kuşkusuz ki kolay bir şey değil. Ama bu kez daha da zor oldu. Çünkü son 24 saat içinde ödül vermek için gelmeye söz verenlerden (yaklaşık 5 kişiden) son dakika iptalleri geldi. En çok istediğim şey, sinemamızın üç büyük ustasını Lütfi Akad, Atıf Yılmaz ve Metin Erksan'ı buluşturmaktı. Çünkü bir yandan, Çağan Irmak filmini Lütfi Akad'a adamıştı, onun gelip vermesi ne hoş olurdu... Ama tam 90 yaşındaki Akad gelebilecek miydi? Gelirim deyince havalara uçtuk. Bizim çocuklar da, geçen yıl verdiğimiz ödülü almaya gelmeyen Metin Erksan'ın bu yıl konuşmak istediğini söylemesinler mi? Kendisiyle telefonda konuştum, gelmeye söz verdi. Ama önce Atıf Yılmaz "Gelemem" dedi. Arada ödül verecek olan Tarık Akan ve Halil Ergün'den iptaller geldi. Son gün akşama doğru Lütfü Bey'in eşi aradı; hocanın ateşi çıkmıştı, gelemeyecekti. Bir gün önce "Gelirim" diyen Metin Erksan da o gece gözükmeyince, tüm umutlarımız suya düştü. Aynı biçimde ödülü alacağını bildiğimiz Çetin Tekindor da yine son dakikada gelemeyeceğine dair mesaj yollamaz mı? Kahrolduk. Allah'tan baba yoktu ama oğlu vardı. Sevgili Fikret Kuşkan'ı çağırıp ödülü ona verdik de, olay rezaletsiz bitti. Elbette "Umarım Çetin Bey gerçekten rahatsızlandığı için gelmemiştir" diyemiyorum. "İnşallah hasta masta değildir ve bunu mazeret olarak kullanmıştır" demeyi tercih ediyorum. Çünkü, malum; önce sağlık!.. Tüm bunları açık kalplilikle anlatıyorum. Çünkü bunları bilmeyenler veya tahmin edemeyenler "Onun geleceğini bilmiyorlardı", "Şunun gelmeyeceğini bilmiyorlardı" diye insafsız eleştiriler yapıyor.
BU DA KRİZ ANEKDOTU Gecenin sayılı gelmeyenlerinden biri "Anlat İstanbul"la bizden en iyi görüntü yönetmeni ödülünü alan Mehmet Aksın oldu. Aksın bana ertesi gece telefon etti. Ödül töreninde o gözükmeyince "İşte bu yüzden bizim dörenler asla Oscar'lar gibi olmayacak" dememe çok üzülmüştü. Gelememişti çünkü o Fransa'da yaşıyordu. Ama "Birkaç gün önceden haber verseydiniz kalkıp gelirdim" demeyi de ihmal etmedi. Ancak o zaman, sadece birkaç kişinin bildiği tüm ödülleri önceden açık edip gecenin sürprizini ortadan kaldırmak gerekmez miydi? Bir olay da Fikret Hakan nedeniyle yaşandı. En iyi kadın oyuncu ödülünü onun vermesini rica etmiştik. Ama o ödülün Hümeyra'ya gittiği son dakikata belli olunca, onu başka yere kaydırdık. Çünkü vaktiyle evlenmişler ve kavga döğüş ayrılmışlardı. Buna rağmen, Hümeyra ile Umut Veren Sanatçı Ödülü'nü vermek üzere sahneye çıkan Hakan, burun buruna gelmekten kılpayı kurtuldular!... Ve hışımla çıkıp giden Hümeyra, toplu resime bile kalmadı. Şimdi yapılacak olan, gözlerimizi ufuğa dikip gelecek yıl, kusursuza daha yakın bir töreni hazırlamak.
|
|
|
|
|
|
|
|
|