Meğer Gayrettepe'de herkesi soyuyorlarmış...
Geçen hafta yazdığım yazıda "soygunculuktan" çok istisnai bir durumdan söz eder gibi söz ederek büyük bir hata yaptığımı, gelen geçmiş olsun telefonlarından ve mesajlarından anladım... Hele söz konusu yer Dedeman Oteli'nin bulunduğu cadde ise orada "soyulmamak" bir pazar yazısı olabilirmiş ancak. Örneğin, gelen mesajlardan birinde İrfan Yalın, Dedeman Oteli'nin karşısındaki bu olayın belki de "bininci vaka" olduğunu söylüyor, hiç kimsenin yakalanmamasına olan hayretini haykırıyordu...
*** Bir başka okurumuz, soygunların durmayacağından, hırsızların bulunmayacağından o kadar emin ki soyulanlara "pratik" bilgiler vermeyi daha anlamlı bulmaktaydı. "Sayın Altan, sizin başınızdan geçen Gayrettepe'deki hırsızlık olayı maalesef ilk değil, son da olmayacak, ben Gayrettepe'de çalışıyorum. İki ay önce Gayrettepe'de benimle çalışan bir mesai arkadaşımın da kendisi dışında kimsenin işine yaramayan evraklarının bulunduğu çantasını akşama doğru çaldılar. Ertesi gün sabah Levent'te hayvan hastanesinin yakınında çöp kutusuna atmışlardı. Sağolsun çöplerini sürekli oraya atan firmanın bir personeli aradı, "Çantanızı çöpten aldım gelin alın" diye. Çantayı çöpten alıp haber veren firma personelinin söylediği şu; hırsızlar çaldıkları işlerine yarıyor ise alırlar, işlerine yarar bir şey bulamadıklarında burada çöpe atıyorlar. Ben de her sabah işe gelirken çöpü kontrol ediyorum, millete haber veriyorum, demişti. Allah yardımcınız olsun."
*** Engin Hanım da eğer "kapkaççılarla" işbirliği içinde olan birkaç görevli varsa onlarla kapkaççıları birbirine düşürme yöntemini şöyle naklediyordu. Bu yöntemi ona bir şoför anlatmıştı: "Şoför: Abla karakola gidin. Yalnız karakolda, çantanın içinde para yoktu demeyin. Birkaç bin dolar falan vardı deyin... Abla, eğer bunlar birkaç çürük elma ile iş yapıyorlarsa, birbirlerine düşecekler, 'Çantada para yoktu' deyince de bir ton dayak yiyecekler..." Engin Hanım bu öğüdü gene Dedeman'ın orada çantasını kaptırdıktan sonra almıştı.
*** Öner Özbek ise soyulmamak için "hırsıza mal beyanı" tavsiye ediyordu: "Hocam Merhaba, Geçmiş olsun, gerçekten çok üzücü bir durum. Kısa bir süre önce aynısını ben de yaşadım. Kurban Bayramı tatilinden bir gün önce, işlek bir cadde üzerine bıraktığım arabamın, ben dönene kadar camı kırılmış ve bagajı karıştırılmıştı. Ben de kalabalık bir caddede hırsızlık olacağını tahmin edemediğim için, başıma geleni ancak yola çıktıktan sonra arkada şıngırdayan cam seslerinden fark ettim. Olayı anlayınca, arabada çanta ve dizüstü bilgisayar bırakmamakla ne kadar iyi ettiğimi düşünüyordum ki bu sefer bayramdan sonraki ilk gün büroma hırsız girmiş ve ne kadar bilgisayar, yazıcı vs. bulduysa hepsini toplamış götürmüş. Çoğu bilgilerimin yedeklerini maalesef hala bulamadım. Vakanın yaşandığı gün bir arkadaşım ziyaretime gelmişti ve her tarafımı darmadağınık görünce şaşkınlığını gizleyememişti. Birkaç gün sonra o arkadaşımın arabasına da aynı muameleyi reva görmüşler ne yazık ki. Galiba en iyisi, arabada bir eşya bırakmamakla birlikte bagaj örtüsünü de açık bırakarak hırsıza mal beyanında bulunmak. Hırsız kendi öğrenince pahalıya mal oluyor."
*** Şişli ile Beşiktaş karakollarının sınırında olan Gayrettepe'deki soygun sırasında yitirdiğim çantanın peşinden inanılmaz bilgiler öğrenmekle kalmadım, CD'sini hırsıza kaptırdığım İncesaz Grubu'nun müziğini merak eden, hemen bu müziği dinleyen incelikli okuyucularla karşılaşmanın hazzını da yaşadım. Bir benzinci ise son soygunların tek hedefinin bilgisayarlar olduğunu söyledi.
*** Geçen haftaki yazıda, "Gayrettepe'de polis arabası görseniz bile, arabayı Dedeman'ın oraya park etmeyin" demiştim... Okuduğum onca olaydan sonra ise neredeyse "Arabanızı cebinizde taşıyın" deme noktasına geldim... Bu arada, çantayı Levent'teki çöplükte de bulamadım...
|