| |
|
|
Yeni Dünya çok zor bir film..
Bakın ben bayıldım.. Nasıl zevk alarak seyrettim anlatamam.. Ama filmi de herkese tavsiye edemem.. Seyri zor bir film.. Çok zor.. Birlikte gittiğim kız arkadaşım ilk yarı kıpır kıpırdı, 1520 dakika sonra dayanamadı çıktı.. Gene bir on beş dakika sonra elinde kocaman bir mısır paketi ile döndü.. Oflaya poflaya yarıyı buldu. "Ben sizi ikinci yarıda dışarda beklerim" dedi.. Baktım, sinemanın nerdeyse yarısı da, onun gibi yaptı, arada çıktılar, dönmediler.. Peki niye böyle oldu?.. Benim gibiler büyük zevkle izlerken, niye büyük bir gurup sinemayı daha ilk yarıda terk etti?.. Sebeb şu.. Yeni Dünya, öylesi perdede izlenip geçilen, yani dışından bakılan bir film değil.. Bu filmden zevk almak için içine girmek, yaşamak gerek.. Terence Malick, belki de bunun için ilk 10 dakikaya tek kelime diyalog yazmamış.. İstiyor ki, Virginia kıyılarına gelen geminin içinde olasınız, karaya çıkasınız ve oraya yerleşmeye, bu arada yerlilerle tanışmaya başlayasınız.. Bunu başaranlar, filmin her karesinin hazzını yaşamaya başlıyorlar.. Ne mutlu ki, ben onlardan biri oldum.. Enfes görüntüler, enfes müzik, enfes oyun ve enfes anlatımla Yeni Dünya'yı, Amerika'nın beyaz kolonileşmesinin başlangıç öyküsünü anlatan filmi, tüm lezzetini alarak izledim. Müthiş bir film yapmış Terence Malick.. 30 yılı aşan sinema yaşamının bu dördüncü filmi.. Buna rağmen Hollywood'un devlerinden olduğunu kabul ettirmiş. Niye?.. Böyle bir filmi ancak bir dev yapar da ondan.. Bir yanda iki ayrı dünyanın her şeyleri ile birbirinden farklı insanlarının ayni topraklar için savaşı.. Bir yanda, bu iki ayrı dünyanın iki insanı arasında doğan aşk.. Malick bir destan çekmiş.. Nasıl çekmiş peki.. Birkaç not.. Malick senaryoyu 1970'de yazmış.. Ama düzeltmeleri tamamlayıp filmi çekmeye başlaması 2004.. Adam bunca yıl niye sadece dört film çekmiş, hala merak eder misiniz?.. Tam 350 bin metre film çekmiş.. Yani gerekenin nerdeyse yüz misli.. Şimdi montajı düşünebiliyor musunuz?. Nerdeyse tüm filmi, doğal ışıkta çekmiş. Elektrikli aydınlatıcılar kullanmadan. Filmdeki yerliler Algonquin dili konuşuyorlar, o zaman.. Bugün bu dili konuşan 10 kişi kalmış dünyada.. Malick onları bulup getirmiş ve oyunculara ve figüranlara öğretsinler diye.. Filmde sahilde kurulan bir tahta kale var. 1607'de buraya gelen orijinal koloniciler, 30 günde kurmuşlar.. Malick'in setindeki kale de 30 günde kurulmuş.. Oysa bugün dev ağaçları kesen elektrikli testereler, çukur kazan makineler ve ağaçları diken dev vinçler varken.. Filmdeki yerli prenses rolü için Güney Amerikalılar da dahil, tam 2 bin kız denenmiş. Bugünün Kızılderili liderleri filmi herkesten önce seyredip onay vermişler. Kalede açlıktan kırılan beyazları canlandıran oyuncuların hepsine nerdeyse açlık çektirilerek 10'ar kilo kaybettirilmiş. Hepsine o zamanın toplarını ve silahlarını kullanma eğitimi verilmiş. Sahneler ondan sonra çekilebilmiş.
Son sözüm, Orhan Çaşur'un gönderdiği bir nottan: "Beyazlar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda, bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.." Kenya'nın kurucu devlet başkanı Kenu Kenyatta'nın lafları bunlar.. Yani.. Beyaz adamda değişen bir şey yok..
|