Roma'da spagetti Porto'da şarap sorma!

Bizim Levent Tüzemen ile Roma'yı piyade olarak geziyoruz. Aşıklar merdiveninde biraz dinlendik. Karnımız aç. Elbette spagetti yenilecek. Sevgili Tüzemen yaşlı bir İtalyan kadına sordu: "Teyzeciğim!... Nerede spagetti yiyebiliriz!..." Yaşlı İtalyan kadın elindeki bastonu Tüzemen'in kafasına dan diye vurmaz mı! Torununu azarlayan babaanne gibi Tüzemen'e bağırdı; "İtalya'nın her tarafı spagetti!..." Kadının öfke ile söylenmesinden anladık ki spagettiden nefret ediyor. Porto'ya indiğimiz an kendime şu talimatı verdim: "Kimseye şarap ile ilgili soru sorma." Daha otelden çıkıp meydana yüzümü dönünce şoka uğradım. Kabus peşimi bırakmıyor diye bağırdım. Karşımda yüksek bir sütunun üzerinde bir heykel vardı. Sanki canlı gibiydi; bir arslan. Kartal'ı ayaklarının altına almış parçalıyordu! Öğrendik ki bu heykel Portekiz'in. Fransa'yı yenilgiye uğratmasını sembolize ediyor. Bunu öğrendim, kabus bitti. Dahası şu: Beşiktaş'ın maçı için Guimereas'a gittiğimiz zaman şunu gördük ki dağlardaki büyük kayalara dev gibi kartal motifleri işlenmiş. İnanılır gibi değil ama kayaların üzerinde ki bu oyma heykeller bir sanat harikasıydı. Porto tarihi dokusuna sahip çıkmış bir kent. Yüzyıllık binalar. Taş yollar. Nehir kenarında şarap korsanlarının tekneleri. O küçücük salaş lokantalarda balık çorbası, Ahtapot yemeği mükemmel. Elbette yanında bir bardak Porto şarabı. Beyaz veya kırmızı sizin tercihiniz. Şunu anladım ki şarap bir kültür!... Biz Türkler sarhoş olana kadar içiyoruz... Avrupalılar keyif almak için içiyor.

FATURALARI UNUTMA
Biz gazetecilerin her seyahatteki sorunu fatura. Zorunlu harcamalar için fatura almak şart. Yıllardır her yemek yediğim lokantadan fatura almayı unutan (küçük hesaplarda aman canım diyorsun. O hesaplar birikince kocaman hesap oluyor) ben olduğum için daha seyahate çıkmadan bizim Zürap uyarıyor: "Faturalarını unutma. Bak sonra maaşından keserler karışmam ha!..." Şu fatura işi dedik de yaşanmış bir olayı anlatayım da biraz gülelim: Bir gazetemizin muhasebe müdürü biraz da gergin bir konuşma ile spor servisine sert bir nota verir; "Ne yer ne içerseniz yapın ama mutlaka fatura isterim." Bizim dünyamızın en muzip gazetecisi (aile saadeti için isim yazma yok) dönüşte yediğinin, içtiğinin faturalarının yanına çıplak bir bayanın fotoğrafını de ekler. Üstüne de gece eğlencesi için 100 dolar diye yazar. Muhasebe müdürü servise gelir ve bu kadın fotoğrafı nedir diye hesap sorar. Gazeteci arkadaşımız gayet sakin konuşur; "Her şeyin faturasını istemedin mi? Kadından fatura istedim o da bana çıplak fotoğrafını verdi." Ne mi oldu? Muhasebe müdürü kadının çıplak fotoğrafını fatura olarak kabul etti. Porto'ya giderken bir olay yaşadık. Uçakta Ailton rahatsızlandı. Doktorlar anında müdahale etti. Peki doktor olmasaydı ne olurdu? Dr. Ayhan Optur'a sordum. Cevabı düşündürücü oldu; "Hayati tehlike yaşardı." (5 yıl önce Maraş'a giderken benim de başıma geldi. Bir anda yıldızlar çaktı! Beşiktaş'ın doktorları olmasaydı hayati tehlike yaşardım.) Bu nedenle diyorum ki her uçağa bir doktor şart! Porto'dan dönerken meslektaşlarım sigara içme konusunda ısrarcı oldu. Bu uçak sporcu uçağı. Ama ilk sigarayı da içen Beşiktaş Başkanı Demirören oldu. Çünkü THY uçağını Türk topraklarına girmek olarak yorumladılar. Oysa Portekiz'de bir tane sigara bile içmediler. Portekiz'de insana saygı diyen bizim gazeteciler, Türkiye'de saygısızlığı normal buluyor! Her uçağa polis de şart!