Türkan Şoray'ın kara gözlerine aşık olmak
Çocuktum! Elbette en yakın arkadaşım da çocuktu. Henüz ilkokulu bitirmenin, orta okulun ilk sınıfında olmanın o harika ortamında ne yapabilirdik ki. Elbette çocukça oyunlar. Bir gün hasta ağabeyinin ölümü ile uyandığı zaman bizim eve geldi. Ölümün ne olduğunu ne o biliyordu ne de ben. Birkaç gün geçti. Arkadaşım okula gelmedi. Evine gittim, annesi "O şimdi kendi evinde" dedi. Anlamadım. Annesi ve babası oradaydı, 12 yaşında arkadaşım Mustafa bir başka evde. Kapıyı çaldım! Bir genç kadın kapıyı açtı. Başı öne eğik. Sanki duygu yoktu. "Kim bu Mustafa" dedim! "Karım" dedi. Ben anlamadım ya çocukluk işte gülüyorum. Mustafa kafasını eğdi, "Ben evlendim" dedi. O eve giremedim... "Anne" dedim, "Mustafa evlenmiş"... Annem Ayşe Sultan öyle bir çığlık attı ki... "Bunun adı gelenek değil. Bunun adı görenek değil. Bunun adı bile yok" diyordu. Öğrendim ama anlamadım. Büyüyüp anladığımda ise Mustafa'ya hep acıdım. Ama en çok o kadına! Çünkü: Anadolu'nun o kör geleneğinin kurbanı olmuştu. Mustafa ölen ağabeyinin karısı ile evlenmişti. Bu bir genç kadına sahiplenmek değildi ki. Bu bir yaşamın yaşarken yok edilmesiydi. Bu nereden mi aklıma geldi? Daha geçen gün gazetelerin tek sütunluk sıradan haberler köşesinde böyle bir olayı okuyunca şok oldum. Mustafa'nın başı eğik yüzü geldi aklıma. Neredeyse 40 yıl önce söylediği "Ben evlendim" sözünü tekrar duyar gibi oldum. Demek değişmeyen çok şey var. Şunu duyar gibiyim... Hani hangi çağdayız canım diyorsunuz!
DOĞU'DA GELENEK DEĞİŞMEDİ Öyleyse size Türkan Şoray'ın o unutulmaz filmini anlatayım. Kocası ölünce kocasının kardeşi ile evleniyor. O çocuğu bir çocuk gibi büyütüyor. Utançlı bir yaşam hala Doğu'da var. Bu utancın adı da gelenek! Oysa bu kocasını yitiren bir kadına vurulan ikinci bir darbedir. Bunun adı yaşarken ölümdür. Türkan Şoray dedim ya. Bakın ne anlatıyorum: İstanbul'a ilk geldiğim yıllar. Ressam olmak isteyen biriyim. Çocukluk arkadaşım (O şimdi çok ünlü bir ressam...) Vural Yurdakul ile otobüsün arka sahanlığındayız. Ben "Vural bak" diyorum, adam duymuyor. Baktım... Ben de büyülendim. Bir Amerikan arabası... Arabanın arkasında bir genç kadın. Simsiyah saçları ve o mahcup ama büyüleyici gözleri ile göz göze geldik. O mahçup biçimde gözlerini kaçırdı. Bu trafik sıkışıklığında yaşanmış birkaç dakikalık aşk başlamıştı. Arkadaşım Vural ise sanki heykel gibiydi. Sanki o kara gözlere aşık olmuştu. Sonrasında ise o gözlerin resmini yaptı. Bir köylü kıyafeti içinde. O resim bugün çok popüler bir resim oldu. Efendim: İşte o kara gözlü kadını bizim Pazar SABAH'ın bir organizasyonunda gördüğüm an sadece o gözlere baktım. Önünde diz çöktüm, elini tuttum ve bu kez gözlerimi kaçırmadan gözlerine bakarak bu hatırayı anlattım. O yine utangaçtı. Gözlerini kaçırdı. Elbette yaşanmış bu sahneyi Vural'a anlattım. O bana neler mi dedi. Hiç kimseye söyleyemem. Sadece bir kişiye. Onu da karagözlü kadına!
|