|
|
Terzi söküğünü dikemez!
İyi bir dizi izleyicisi değilim. Oralarda neler olup bittiğini gazetelerden az buçuk takip ediyorum. Mesela dün Yüksel Aytuğ, 'Haziran Gecesi' adlı diziyi şöyle eleştiriyordu: "Duygu karakteri bir psikiyatr. Ama tanışıp, geleceğini ve çocuklarını emanet ettiği Kemal'in tehlikeli bir psikopat olduğunu anlaması için haftalar geçmesi gerekti. Oysa bu konuda hiç eğitim almamış olan Baran, adamın çelişkili ruh halini neredeyse bir görüşte, 'gözünden' anlayıverdi. Duygu'yu uyardı ama bizimki anlamadı. Hanım kızımız Kemal'in psikopat olduğunu daha yeni sezinlemeye başladı." Aytuğ senaryonun çelişkili olduğunu, çünkü bir psikiyatrın tongaya basmayacağını, ruh hastasını kolayca anlayacağını düşünüyor. Halbuki gerçek hayat öyle değil! Yıllar önce psikiyatr ve psikologlardan oluşan bir arkadaş grubunu 'katılımcı-gözlemci' olarak izleme fırsatım olmuştu. Ah o koca koca bilim kadınlarının; doktorların, doçentlerin, aşık olunca yaptıkları abuklukları görmeliydiniz... Ben henüz 20'lerimin başındaydım. Ama yine de, ruh bilim uzmanı kadınların aşık oldukları kimi adamların nasıl 'hırt' tipler olduğunu şıp diye anlıyordum. Üstelik, dilimi tutamayıp bunu onlara söylüyordum da... Gel de inandır! Ancak bir süre geçip... Aldatılınca, köpek çekilince, hatta sopa yiyince anlıyorlardı kiminle birlikte olduklarını. Yine de... Evet yine de, büyülenmiş gibi aşklarını sürdürenler oluyordu... Özetle bence Haziran Gecesi'nde bir tutarsızlık yok. Ama dizi, sözünü ettiğim 'büyülenmişliği' doğru dürüst, hakkıyla anlatıyor mu? İşte onu bilemem. Kıssadan hisse: Terzi kendi söküğünü dikemez...
|