kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Son Dakika
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Teknoloji
    Otomobil
    Detaylı Arama
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
    Aktüel Pazar
    İşte İnsan
    Sinema
    Turizm Rehberi
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
15 yıl konuştuk 5 yıldır yapıyoruz

24 Ocak kararları ile başlayan dönem rekabete kapalı Türk iş dünyasına globalleşme karşısında yeni bir anlayış getirdi. Gümrük birliği anlaşması bunu daha da perçinledi. İlk 5 yılda söylenenlese ancak son 5 yılda yapılmaya başlandı.

1980'ler Türkiye'de liberalizasyonun ve dışa açılımın başladığı yıllar olarak hem zihniyet, hem yapısal anlamda Türkiye'yi şimdiki konumuna getiren reform sürecinin başlangıcı sayılır. 24 Ocak kararları ile başlayan dönem makroekonomik etkilerinin yanı sıra, bu döneme kadar rekabete kapalı Türk iş dünyasına globalleşme karşısında ve özellikle açık piyasa kuralları çerçevesinde, yönetim zihniyetinde yeni bir anlayışa sahip olmak gerekliliğinin ipuçlarını verdi. Gümrük birliği anlaşması bunu daha da perçinledi. Reform süreci, Türkiye'nin altyapı yatırımlarını güçlendirme öngörüsüyle başlayan ve öncelikle 90'larda önü alınamayan devlet harcamaları ve borçlanması nedeniyle gölgelendi. Esasen özel reform süreci başladığında, kuvvetler ayrılığı, özelleştirme, sosyal sigortalar reformu gibi Türkiye'nin bunlar konuşulduktan 15 yıl sonra yapabildiği tüm yapısal reformları gündemimize sokmuştu. Ancak Özal hükümetinin son yılları ve onu takip eden Yılmaz, Çiller, Erbakan ve Ecevit hükümetlerinin Türkiye'ye yaşattığı 90'lı yılları, Gümrük Birliği antlaşması dışında, "Kaybolan Yıllar" olarak nitelemede abartı olmaz; özellikle bugünkü perspektiften bakarsak.

Sahte cenetti yaşadık
Türkiye daha 80'lerde yapmak zorunda olduğu tüm reformları sürekli erteledi. Hesabı hala bilemediğimiz kara delikler oluştu; devlet içinde yozlaşma, mafyalaşma, millet için değil kendisi için çalışma ve harcama korkunç boyutlara ulaştı. İş dünyası bu dönemi nasıl geçirdi? Önce "Yüksek enflasyon, yüksek büyüme hızı devam ettiği sürece sorun değildir" efsanesiyle yüreğimizi yelpazeledik. Devletin borçlanma gereği arttıkça finansal sektör bankacılıktan değil; salt Hazine işlemleriyle şişirilmiş karlar elde etmeye başladı. Reel sektör kaynağı olmayan teşviklerle "kaynak" buldu; yüksek reel faizlerle kendini finanse etti ama enflasyonla birlikte kazandığını yüksek ranta yatırarak hep birlikte bir süre "sahte cenneti" yaşadık. Bankacılık sektörünün bir kısmı mevduatları sermayesi; iş dünyasına bir kısmı da "sıcak para"yı yabancı yatırım zannetti. 2001 krizini anayasa kitapçığına bağlamak doğru olmaz. Yapısal reformlara dayanmayan, kaynağı olmadan harcanan ve faiz sarmalına dolanan kamu bütçesi ve borçlanma seviyesiyle tüm piyasayı kendine bağlamış olan Hazine, aslında kriz çıkması için pimi çekilmiş bomba gibi bekliyordu.

Kemal Derviş doğru seçimdi
Sayın Ecevit'in en önemli icraatı Kemal Derviş gibi bir ekonomisti, mümkün olduğu kadar siyasi çekişmelerden arındırarak Türkiye'ye getirebilmesiydi. Kemal Derviş'in 2001 yıl sonundan itibaren yürürlüğe koyduğu plan, yapılabilecek en iyi "kurtuluş planıydı." Ancak siyaset ve koalisyonun çelişen çıkarları devreye girdi ve popülizmi hiçbir şekilde taşıyamayacak olan istikrar programının meyvelerini toplamak bir sonraki hükümete nasip oldu. AKP hükümetinin en büyük şansı tek parti iktidarı olması. Esasen hükümet Maastricht ve Kopenhag kriterlerine uygun olan neyse istikrar programı çerçevesinde onu yapıyor. Tekerleği keşfetmeye gerek yok; uygulamada irade gösterebilmek yeterli. Cari açık arada dalgalanmalar yaratabilir ama Türkiye dışardan gelebilecek şoklara karşı, siyasi istikrarını sürdürebildiği ölçüde olabilecek yapısal reformları yerine getirme yolunda ilerliyor. Yeter ki siyasi istikrar gündemi gereksiz tartışmalara erken seçim heveslerine yenilmesin. 30 yıldır Türkiye'de iş hayatının içinde olan biri olarak öğrendiğim en önemli beceri, olumlu veya olumsuz değişime çabuk tepki verebilmek olmuştur diye ümit ediyorum. Türkiye ilk 5 yılda söylediklerini, son 5 yılda yerine getiriyor. Genç nüfusuyla, dinamik ve krizlerle yontulmuş özel sektörüyle Türkiye geleceğin ülkesi olmaya aday.

BOYNER YÖNETİM KURULU BAŞKANI CEM BOYNER SABAH İÇ


1 2 3 4 5
 
DİĞER TEKSTİL HABERLERİ
 Türkiye 20 yıldır tekstil ile ayakta
 Çorapta dünya ikincisiyiz
 Sermayemiz birikti sıra markada
 Marka cenneti Osmanbey
 Rus pazarı deriye yaradı
 AB'nin içini biz giydiriyoruz
 Hırslıydık, hızlı koştuk yüz yıllık yol aldık
 Puşkin'e bile jean giydirdi!
 Türk mucizesi konuşuluyor
 Stil duygusunu uyandırarak başarabildik
 20 yılda 20 milyar $ getirdi
 Osmanbey'in 'Damat'ı risk aldı ve kazandı
 Çin altyapıda bizi geçemez
 Önce zihin değişimi
 Ben parayı değil markayı seçtim
 Hep farklılığa oynadık
 Basmadan dünya markasına
 Her yıl 84 milyon jeans satıyoruz
 Kadına ve tasarıma inandı İpekyol doğdu
 Püf noktayı keşfettik: Özgürlüğün markası
 Altı yılda ölüm döşeğinden zirveye çıktı
 Her şey Laleli'den başladı
 Biz hep çok olduk
 Yeni doping TURQUALITY
 Avrupa tamam sıra Orta Doğu'da
 Yeni belaya karşı orta sınıf marka
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Künye | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu