|
|
|
|
|
|
Türkiye'ye buruk veda
Amerika'nın İstanbul Başkonsolosu David Arnett ve eşi Vivi Arnett Türkiye'den ayrılmadan önce SABAH'a konuştu..
Renkli kişiliği ve Türkiye'ye olan hayranlığıyla rıyla herkesin sevgisini kazanan David Arnett'in görev süresi bitti. Başkonsolos Türk kadınlarının zekasına ve güzelliğine övgüler yağdırırken eşi Vivi Arnett de İstanbul'un canlı sosyal yaşamını unutamayacağını söylüyor.
Türk kadınları hayatımda şimdiye kadar tanıdığım en güzel ve en yetenekli kadınlar
Amerika'nın İstanbul Başkonsolosu David Arnett ve eşi Vivi Arnett hayranı oldukları Türkiye'ye veda etmeye hazırlanıyor. Tüm Türk yemeklerini bilen, Sufizme ilgi duyan, Türk kadınlarından övgüyle söz eden başkonsolos, emekliliğinde ülkemiz hakkında bir de kitap yazmayı düşünüyor Amerika'ya döndüğünde emekliye ayrılacak olan 62 yaşındaki Arnett, Arizona'daki evlerine yerleşeceklerini söylüyor. İstanbul'u ve buradaki dostlarını sık sık ziyarete geleceklerini belirten çift, "Yanımızda birçok hatıra götürüyoruz ama en önemlileri sokakta bulduğumuz iki Türk kedimiz" diyor.
Üç yıl boyunca Amerika'nın İstanbul Başkonsolosu olarak görev yapan David Arnett, eşi Vivi Arnett ile ağustosun ilk haftasında Türkiye'den ayrılıyor. İlk kez 1983'te basın ateşesi olarak geldiği Türkiye'ye hayran olan Arnett, burada kaldığı dokuz yılda güler yüzü ve sıcakkanlılığıyla sadece diplomatik çevrelerin değil, halkın da sempatisini kazandı. Vivi-David Arnett çifti katıldıkları etkinliklerde sergiledikleri sıcak tavır ve güler yüzleriyle diplomasinin soğuk yüzünü ısıttı. Sokakta buldukları kedileri Pamuk ve Suzy ile Türkiye'den ayrılmaya hazırlanan Arnett çiftiyle evlerinde görüştük. Türkiye'den hiçbir zaman kopmayacaklarını, fırsat buldukça arkadaşlarını ziyaret etmeye geleceklerini söyleyen Arnett'ler ülkemizin gönüllü elçileri olmaya aday. İşte nasıl tanıştıklarından Türk yemeklerine olan düşkünlüklerine, Arnettler'in öyküsü...
Türkiye'den ayrılmaya hazırlanıyorsunuz, duygularınız neler? David Arnett: Bu aslında benim Türkiye'deki üçüncü görevimdi. Daha önce de iki defa Türkiye'den ayrılmıştım, biraz alışığım. Ama tabii ki bu sefer de gittiğimiz için üzülüyoruz. Ama tekrar geleceğimizi bildiğimiz için de rahatız. Türkiye'yi çok seviyoruz ve çok iyi arkadaşlarımız var.
Gelecekte Türkiye'ye yerleşmeyi düşünüyor musunuz? D.A.: Herhalde yerleşmeyiz ama sık sık geleceğimiz kesin. Vivi Arnett: Yerleşmek bir yer satın almak ve sürekli orada kalmak demek. Ama bizim Türkiye'de sevdiğimiz birçok yer var. Ev alıp bir yere bağlı kalmak yerine, İstanbul'da, Çeşme'de ev kiralamak ya da arkadaşlarımızı ziyaret etmek daha doğru olur gibi geliyor. D.A: Tabii Bozcaada'ya da gideceğiz. Bozcaada'yı çok seviyorum.
Türkiye'de en çok neyi özleyeceksiniz? V.A.: Çok fazla şeyi... D.A.: Türkiye çok büyük ve güzel bir ülke. Aklınıza gelebilecek her türlü doğal güzellik Türkiye'de var. İnsanlarının dışında ülkenin bu güzelliğini ve tabii ki geleneklerini de arayacağız. Ailelerin birbirine bağlılığı, arkadaşlıkların sağlamlığı, konukseverlik ve muhteşem mutfağınız en çok özleyeceklerimizin başında geliyor. V.A.: Boğaz'da yaptığımız harika yat gezintilerini de tabii...
TÜRKÇE KONUŞAN KEDİLER
Yanınızda hatıra olarak bir şeyler götürüyorsunuzdur sanırım... D.A.: Çok fazla şey götürüyoruz. V.A.: Bir sürü halı ve kilim götürüyoruz, kaç tane olduklarını bile bilmiyorum. Gümüşler, Kütahya, İznik çinileri... D.A.: En önemlisi Türkçe konuşan iki Türk kedimiz var (gülüyor). V.A.: Evet, birinin adı Pamuk, diğerinin adı Suzy. Suzy'nin hikayesi biraz uzun; başta onun dişi olduğunu zannediyorduk ve Suzy adını verdik. Ama bir ay sonra erkek olduğunu fark ettik. Ama artık ismine alışmıştı, onun için değiştirmeyi istemedik. Ayrıca Tarçın adında bebek bir kedimiz daha var ama onu ne yazık ki götüremiyoruz. D.A.: Amerika'da çok bilinen "The boy named Sue" adında bir şarkı vardır. Şarkı, babası kendisine bir kız adı olan Sue'yu vermiş bir adamı anlatır. Babasını hiç görmemiştir ve tüm hayatı boyunca ismiyle dalga geçen diğer erkeklerle savaşmak zorunda kalır. Ve "Babamı bulunca bu ismi bana verdiği için öldüreceğim" der. 30 yaşındayken babasıyla karşılaşır ve onunla kavga etmeye başlar. Babası da "Ben sürekli seyahat etmek zorunda olduğum için yanında olamayacaktım ve sana nasıl güçlü bir erkek olacağını öğretemeyecektim. Ben de, diğer erkeklere karşı isminin savaşını verirken güçlü olmayı öğren diye, sana Sue ismini verdim" demiş. Yani sizin anlayacacağınız bizim Suzy de sayemizde güçlü bir erkek olmayı öğrendi.
Türkiye'den ayrıldıktan sonra nereye gideceğiniz ve görevinizin ne olacağı belli mi? D.A.: Dört ay için Washington'a geri dönüyoruz. Bir sürpriz olmazsa da yıl sonunda emekliye ayrılacağım. Arizona'da bir evimiz var oraya yerleşeceğiz. Norveç'te de evimiz var, arada sırada da oraya gideceğiz. Aslında ben daha önce de emekli olmayı denedim ama beceremedim. Bakalım bu sefer yapabilecek miyim... Eğer becerirsem yazı yazmak istiyorum. Tabii Türkiye hakkında da yazacağım.
Kitap mı yazmayı düşünüyorsunuz? D.A.: Makale yazacağım ama kitap da yazmak istiyorum. Türkiye'yi ve Türkleri anlatacağım.
BİR TEK GAZİANTEP'İ GÖRMEDİM
Diğer birçok diplomatik görevlilerin aksine, sizi sosyal hayatın içinde de sık sık görüyorduk.. D.A.: Oldukça aktif ve güçlü bir sosyal hayatı var İstanbul'un. Her gece birçok etkinlik oluyor, üç-dört seçenek arasından bir tanesini seçmek zorunda kalıyorsunuz. Ayrıca bu tür etkinliklerde Türk kültürü, eğlence şekli hakkında da fikir sahibi olabiliyor, birçok arkadaş ediniyorsunuz. Biz de bu etkinliklere mümkün olduğunca katılmaya çalıştık. V.A.: İstanbul'un bu hareketliliğini çok seviyoruz. Çok ilginç etkinlikler oluyor. Örneğin muhteşem Türk dansçılarının sergilediği "Dansın Sultanları" gösterisini unutamıyorum. Ayrıca Türkiye'nin çeşitli yerlerinden gelen folklor ekiplerinin yarıştığı bir etkinliği izlemiştik, tam manasıyla büyüleyiciydi.
Türkiye'deki hayatınızı sadece İstanbul'la sınırlı tutmayıp ülkenin dört bir yanını da gezdiniz bildiğim kadarıyla... D.A.: 1983-1987 yılları arasında Türkiye'de basın ateşesi olarak görev yapıyordum. O sırada Doğu'dan Karadeniz'e kadar birçok yeri gezme şansım oldu. Sadece Mardin, İskenderun yöresini görememiştim. Oralara da sonradan Vivi ile gittik. Sanırım, görmediğim tek yer Gaziantep. Oraya da gitmeyi çok istiyorum çünkü Türk yemeklerini çok seven biri olarak en güzel yemeklerin orada yapıldığını biliyorum. Bir sonraki gelişimizde gideceğiz mutlaka.
Türkiye'yi çok sevdiğinizi söylüyorsunuz, peki burada canınızı sıkan hiçbir şey olmadı mı? D.A.: (Uzun süre düşündükten sonra) Trafik. Türkiye'de araba kullanmak zor. V.A.: Aslında Washington veya Ankara'nın trafiğinden daha kötü değil. Hatta bence Ankara'nın trafiği İstanbul'dan daha kötü. Ama trafik bir şekilde işliyor işte. O yüzden çok da büyük bir sorun değil.
Sizi rahatsız eden tek şey trafikse ne güzel... V.A.: Tabii Türkiye ile Amerika arasında, özellikle Irak Savaşı çıktığı sırada gerilen tansiyon da bizi rahatsız etti. Ama artık iki ülke birbirini daha iyi anlıyor ve ilişkiler yeniden düzeldi. Bu da bizi sevindiriyor.
Giderken Türkiye'de sesinizi bırakıyorsunuz. Dolmabahçe Sarayı'ndaki İngilizce seslendirme size ait, yani turistlere sarayı siz anlatıyorsunuz... D.A.: Basın ateşesi olarak çalışırken TRT'den "Süreyya Arın" adında bir arkadaşım vardı. Bütün Türkiye tanırdı onu çünkü harika bir sesi vardı. Ondan saraydaki Türkçe seslendirmeyi yapmasını istemişler. İngilizce seslendirme için de beni önermiş. Konsoloslukta bir stüdyomuz vardı, seslendirmeyi orada yaptık. O Türkçe metni okudu, ben de İngilizcesini.
Sonra gidip kendinizi dinlediniz mi Dolmabahçe'de? D.A.: Evet dinledim, gayet başarılıydı. V.A.: Zaten eşimin çok seksi bir sesi var.
MEVLANA AŞIĞI
Bildiğim kadarıyla Türk filmlerini çok seviyorsunuz. En çok hangi filmi beğeniyorsunuz? D.A.: Filiz Akın'ın oynadığı "Umutsuzlar" çok güzel bir filmdi. Birkaç yıl önce Washington'da izlediğim "Eşkıya"yı da çok beğendim. Ve tabii ki son derece renkli ve eğlenceli bir film olan "Neredesin Firuze"yi. V.A.: Ben Türkçe bilmediğim için fazla Türk filmi izleyemiyorum ama Umutsuzlar ve Neredesin Firuze'yi ben de çok sevdim. Oradaki sanatçı kendi hayatını anlatmış. Ben onun şarkıcı olduğunu bilmiyordum, filmi izleyince anladım. Tabii diyalogları tam anlayamadığım için yanımda oturan bir arkadaşım söylenenleri çevirmek zorunda kaldı.
Mr. Arnett çok iyi Türkçe biliyorsunuz. Türk edebiyatıyla aranız nasıl? D.A.: İyi diyebilirim. Örneğin Orhan Pamuk'un tüm kitaplarını okudum ama İngilizce çevirileriyle. Tabii Türkçe okuduğum kitaplar da var. V.A.: Ben Türkçe bilmediğim için Türkçe kitap okuyamıyorum ama Türk yazarların İngilizce'ye çevrilen kitaplarını yakından takip ediyorum. Örneğin Süleyman Sağlam'ın kendi hayatını anlattığı bir kitabını okudum ve çok beğendim. Zaten kendisiyle tanışma şansım da oldu. "İnce Memed"ini çok sevdim. Şimdi de Buket Uzuner'in "Uzun Beyaz Bulut-Gelibolu" adlı kitabını okuyorum. Sadece Türk yazarları değil, Türkiye üzerine yazan yabancı yazarların kitaplarını da okuyorum.
Sizin Mevlana'ya olan hayranlığınızı da biliyorum. Neden bu kadar etkiledi sizi? D.A.: Çünkü çok ruhani bir mesajı var. Mevlana benim için her zaman çok özel olmuştur. Sadece Türkiye'de değil tüm dünyada çok sayıda insanı etkiliyor. Erkek kardeşim de uzun zamandır Sufizimle yakından ilgileniyor. Neredeyse Sufi olduğunu bile söyleyebilirim. Camiye gidip ibadet etmiyor ama felsefesini, ruhani yönünü takip ediyor.
İşadamı, politikacı, sanatçı gibi Türkiye'de sizi etkileyen insanlar oldu mu? D.A.: Çok fazla var. Ama birinin adını verip diğerinin adını unutursam kötü olur. Örneğin, basın ateşesiyken tanışıp arkadaş olduğum birçok genç gazeteci bugün Türkiye'nin önde gelen gazetelerinin yayın yönetmeni, hatta sahibi oldu. İki iyi arkadaşım olan Milliyet Gazetesi'nin yayın yönetmeni Sedat Ergin ve Habertürk'ün yayın yönetmeni Ufuk Güldemir, Washington'daki düğünümüzde de vardı. Ayrıca Hasan Cemal de çok iyi arkadaşım.
Türk kadınları için ne düşünüyorsunuz? D.A.: Ooohhh! (gülüşmeler) V.A.: Güçlüler. Türk kadını beni çok etkiliyor. Sürekli seyahat ettiğim için çok fazla kadınla tanışma şansım oldu. Çok yetenekli ve çok güçlüler. D.A.: Eşime katılıyorum ama Türk kadınları aynı zamanda gördüğüm en güzel kadınlar. Çok güzeller, güvenilirler, yetenekliler ve zekiler. Bu özelliklere sahip çok iş kadını ve gazeteciyle tanıştım. Gerçekten Türk kadını çok etkileyici. Tabii Anadolu'da yaşayan kadınlar için de geçerli tüm bunlar. V.A. Evet Anadolu'da birçok yükü üstlenmiş, çok zor şartlarda yaşayan çok güçlü kadınlar var. Onların hayatta dimdik durmaları da çok etkileyici.
Peki severek dinlediğiniz şarkıcılar kimler? D.A.: Aa harika şarkıcılar var! V.A.: Sertab Erener'i çok beğeniyoruz. Çok büyüleyici bir sesi var. D.A.: Ben Emel Sayın'ı da çok severim. Tabii Sezen Aksu'yu da unutmayalım.
Biraz da ailenizden bahsedelim. Büyük bir aile misiniz? V.A.: Benim ilk evliliğimden iki oğlum var. Biri evli, hatta torunum bile var. İkinci oğlum da evlenmek üzere. D.A.: Benim de ilk evliliğimden bir kızım var.
Eylem BİLGİÇ
|
|
|
|
|
|
|
|
|