|
|
|
|
|
Korksa da okula gitsin
|
|
Profesör Dr. Bengi Semerci'ye göre, okul korkusu ailelerin kaygılarının çocuklara yansıması: "Bazı aileler 'Acaba okulda çocuğuma bir şey olur mu' diye endişeleniyor. Bu çocuğa yansıyor. En büyük hata 'Tamam gitmesin bir hafta evde kalsın sonra bakarız' demek."
Çocuk korksa da okula gönderilmeli
Profesör Dr. Bengi Semerci'ye göre okul korkusunun altında yatan sebep ailelerin kendi kaygılarını çocuklarına yansıtması. Semerci "Çocuk 'Eğer okula gidersem evdeki durum belki bozulabilir' diye korkuyor" diyor.
Bugünkü Pazartesi Sohbeti konuğum çocuk psikolojisinde uzman bir isim Prof. Dr. Bengi Semerci. Semerci ile ailelerin çocuklar üzerindeki önemini konuştuk. Yapılan yanlışlar nedir, okula başlarken neler yapmalı, korkular nasıl yenilmeli diye. Semerci'ye takıldım 'Ya siz' dedim 'Siz kendi oğlunuzu yetiştirirken yanlış yapmadınız mı?' Yapmış tabii. Hem de birçok kez. "Ama çok şükür geriye dönülmez bir şey gerçekleşmedi yani pişman olunacak" diyor ve ekliyor "Önemli olan çocuğu bebekliğinden itibaren anlayabilmek ve ihtiyaçlarını doğru algılamak." Semerci'nin çocuk yetiştirme hakkında verdiği bilgileri ilgiyle okuyacağınızı düşünüyorum.
Çocuk sahibi olmak zor. Çocuk büyüdükçe bu zorluk fazlalaşıyor mu? Çocuk sahibi olmak aslında çocuğun yaşı büyüdükçe zorlaşmıyor, eğer siz doğduğu andan itibaren bir şeyleri hep doğru götürdüyseniz hiçbir zaman hiçbir şey zorlaşmıyor. Ama eğer o büyürken siz bocaladıysanız durum ortaya zorluk olarak çıkıyor.
Tamam da, herkes bocalayabilir. Tabii. O yüzden uyarıyoruz. Doğru bilinen yanlışları anlatıyoruz. Çocuğunuzla küçüklüğünden itibaren iyi bir ilişki kurmanız çok önemli. Yoksa ergenlik çağına geldiğinde sizin eğitemediğiniz, sizden apayrı büyüyen ve kendine ait fikirleri çevrenin etkisiyle oluşmuş bir canlıyla muhatap olmaya başlıyorsunuz.
Nedir bu işin formülü? Büyütme tekniğinin ideali nedir? Öncelikle anne babanın, çocuk dünyaya gelmeden önce yeni gelene hazır hissetmesi önemli. Zaten Türkiye'de bu söylediğim çoğunluğun derdi. Daha anne-baba kendi evliliklerini hissetmeden çocuk sahibi oluyorlar. O zaman da iş birazcık ters başlamış oluyor. Çocuk sahibi olmanın bir emekliliği de yok bir taraftan, istifası mümkün değil.
YA RUH SAĞLIĞI? Peki biraz daha net sorayım. Çocuğuna düşkün aile küçüğün fizyolojik sağlığını bir şekilde hallediyor. Ya ruh sağlığı? Bakın bu soru çok önemli. Bebeklerin, çocukların ruhsal durumu olmadığını zannediyoruz. Çocuktur hissetmez, bebektir görmez gibi. Oysa bu kanı çok yanlış. Önce bunu algılamamız gerekiyor ve buna göre sorun çıkmaması için davranışlarımızı belirlememiz lazım. Bebekler anne karnından itibaren ruhsal süreçlerin hepsini yaşıyor. Bebekler de depresyon geçirebilir örneğin. O yüzden davranışların dozunu iyi ayarlamak gerekir.
Gelelim okul dönemine. Aslında '7 çok geç' diyoruz ama hayatlarında eğitimle ancak bu yaşta tanışmış çocukların oranı çok daha fazla. Evet. Hayatında kreş görmemiş bir çocuğu düşünün. Yaşıtları yerine büyüklerle yaşamış, evin efendisi konumunda, istediği anda yatan istediği anda kalkan bir küçükten bahsediyoruz. Günün birinde onu okula götürüp disiplin altına sokmaya çalışıyoruz. Ve bu mutlaka bir travmaya neden oluyor. Sadece şehirde değil kırsal bölgede de durum aynı.
Böylece okul korkusu başlıyor. Çocukların ruh sağlığı konu olduğunda acil denilen durum yoktur. Yani hemen tedavi edilmesi mutlaka müdahale edilmesi gereken. Ama okul korkusu acil bir durumdur. Diğer tıp branşlarına göre nasıl intihar acilse okul korkusu da bizim için en acil durumdur.
KIYMETLİ ÇOCUKLAR Neden bu kadar acil? Yapılan araştırmalara göre okul korkusu gibi basit bir nedenle eğitim hayatı sönmüş ve okula gidememiş önemli bir grup var Türkiye'de. Ayrıca şimdilerin moda hastalığı paniğin altında da bu sebebin etkisi büyük. Okul korkusunun altında yatan nedenin çok iyi araştırılması önemli.
Sebepleri nedir okul korkusunun? Öncelikle okul korkusu bizim kıymetli çocuklar dediğimiz grupta daha yoğun olarak görülüyor. Herkesin çocuğu kıymetlidir diyeceksiniz, o ayrı. Benim bahsettiklerim başka. Örneğin Anadolu'da birçok kız çocuğun ardından gelen erkek ya da prematüre doğmuş, ölümden dönmüş bebek. Hatta büyük tedaviler sonucu elde edilen bebekleri de bu kategoriye sokabiliriz. Bu çocukların okul korkularının altında aslında ailelerin kendi sorunları yatıyor.
Yani? Yani aile bir taraftan çocuğunu okula göndermek istiyor bir taraftan da acaba orada ona bir şey olur mu diye endişeleniyor. Bu endişe de çocuğa yansıyor. Örneğin çocuklar okul ortamından korkmazlar, eve döndüklerinde güvendikleri aile ortamını kaybedip kaybetmeyeceklerinden endişelenirler.
GRİPTEN ÖLEN ANNE Çocuk "Eve döndüğümde ya evde babam ya da annem yoksa" diye mi düşünür? Evet. Örneğin siz telefonda konuşurken arkadaşınıza "Gripten neredeyse ölüyordum" dersiniz. Bu normal karşılanabilir ama çocuk için değil. O "Eyvah annem gripten ölecek" diye düşünüyor. Evi bırakıp gitmek istemiyor. Karnı ağrıyor, ateşi çıkıyor, midesi bulanıyor. Bütün bunlar gerçekten de oluyor aslında, yalan söylemiyor yani. Kaygı duyduğunun belirtileri bunlar. Bir örnek daha vereyim, çocuğuyla benimle görüşmeye gelen annelerde de ayrı şeyi yaşıyorum. "Hadi bakalım" diyorum küçüğe "Sen oyun odasına git, biz annenle konuşacağız." Çocuk tam oyun odasına yönelmişken anne "İyi ama o bensiz durmaz ki" deyiveriyor. Bunu dediği anda çocuk geri dönüyor ya da gitmemek için ağlıyor. Kaygı aileden geliyor aslında.
Peki okula gitmekten kaygı duyan bir çocuğa nasıl davranmak doğru? Gitmek istemeyeni mutlaka göndermek gerekiyor. Tabii arka sırasında gidip oturmayı kastetmiyorum, tek başına gitmesinden bahsediyorum. Çünkü en büyük hata "Tamam gitmesin bir hafta evde kalsın sonra bakarız" demek. İsterse bahçede otursun, derse girmesin ama mutlaka evden uzaklaşıp okul yoluna girmeli. Bu korku sadece ilk sınıfta ortaya çıkmaz, daha ileriki yaşlarda da görülebilir. O yüzden mutlaka kararlı davranmalı. Yaş büyüdükçe işin tidavisi zordur. Günümüzdeki çocuklar ders çalışma açısından da biraz şanssız gibi geliyor bana. Ne dersiniz? Sanki çocukluklarını yaşayamıyorlar gibi. Kesinlikle. Çok acıyorum ben bu çocuklara. Öncelikle okul seçimleri sadece moda kavramı üzerine. Tabii sosyo-ekonomik düzeyi yüksek ailelerden bahsediyorum. İyi öğretmen değil iyi okul arıyorlar. Her koşulu iyi okul sizin çocuğunuza iyi olacak diye bir şey yok ki. Örneğin bazı okul vardır bütün kriter başarılı olmak üzerinedir. Ama bu sizin çocuğunuzu mutsuz eder.
İyi de Türkiye'de eğitim sistemi başarılı olmak üzerine kurulu. Kabul ediyorum ama bazı çocuk ders çalışarak kimi sosyal aktivitelerle mutlu olabilir. Herkese göre değişen bir durum bu. İşte o yüzden okul öncesi eğitim çok önemli. Orada çocuğu yönlendirmek mümkün. Örneğin çocuk kendisi için hiç uygun olmayan bir maraton okuluna sabahları çok erken, 6-7 gibi kalkarak gidiyor. Halbuki bir saat daha uyku o kadar önemli ki. Uzun bir yolculuktan sonra okula varıyor. Zaten mesafe uzak olduğu için yolda yoruluyor. Okula yorgun başlıyor. 8-9 saat ders görüyor. Dört dört buçuk gibi okuldan çıkıyor ve evin yolunu tutuyor. İlkokul dönemi çocuklarının en geç dokuzda yatması gerekir. Hadi biraz daha tolerans gösterin on olsun. Kendine kalan 4-5 saatte bu çocuk ne yapacak? Tuvalete gidecek, dişini fırçalayacak, banyo yapacak, yemek yiyecek, dinlenecek, oyun oynayacak, ödev yapacak ve mümkünse ailesiyle vakit geçirecek. Nasıl yapabilir ki bunu? Öyle bir şansı yok. Mutlaka bir yanı açık kalıyor. Ayrıca verilen ödevler de var tabii. O da ayrı bir tartışma konusu. Mevcut yasaya göre aslında ödev vermek yasak. Biliyor muydunuz?
EV ÖDEVLERİ Bu verilenler nedir peki? Devlet okullarında sınıflar çok kalabalık olduğu için, öğretmenler müfredatı tamamlayabilmek için ders veriyorlar. Özel okulların neden ödev verdiğini anlayamıyorum. O gün sınıfta yapılanın tekrar edilmesi yeterlidir aslında yeni ödev verilmesi çocuk için hiç de uygun değil. Tabii teknolojinin getirdiği birtakım şansızlıklar da var. Ben küçükken öğretmenin bu paragrafın aynısını yaz dediğinde itiraz etmez yazardım. Şimdikiler "Ne gerek var fotokopi çekelim" diyor. O yüzden ödevleri de çağa uydurmak gerek.
Ailelere de iş düşüyor aslında ödev konusunda. Tabii. Ben ne aileler bilirim, sabahın köründe kalkıp çocuğunun ödevini yapan, çocuğunun çantasını hazırlayan. Çocuk o zaman ne düşünüyor biliyor musunuz? "Bu ödev ve çanta hazırlama işi annemin sorumluluğunda." Anne diyor ki "eğer ödevlerini yaparsan ben de sana şunu yaparım." O zaman çocuk annesini mutlu etmek için ödevi yapıyor sorumluluk olduğu için değil.
|
|
|
|
|
|
|
|
|