|
|
|
|
|
|
Evli ve 20 çocuklu
26 yıllık evli Marta ve Yakup Özyürek çiftinin tam 20 çocuğu var. Onlar mutlu, doktorlar şaşkın!.
İstanbul'da kocaman bir aile yaşıyor. Çocukları Allah'ın armağanı kabul eden Süryani bir aile, Özyürekler... 26 yıllık evliliğe 20 çocuk sığdıran Marta (43) ve Yakup (53) Özyürek, "Tamam mı, devam mı?" sorusunu "Tabii ki devam!" diye cevaplıyor.
SAĞLIK SORUNU YOK Marta Özyürek, 18 yaşından beri hemen her yıl hamile kaldığını söylüyor. Bacaklarındaki varislerinden başka sağlık problemi yok. En büyük çocuğu 25 yaşında, en küçüğü 6 aylık. Doktorlar ise 20 çocuk doğuran bir kadına rastlamadıklarını vurguluyor.
SIRAYLA TATİL Yakup Özyürek, tente ihracatı ve ithalatı yapıyor. Bir de döviz bürosu var. Geçim sıkıntısı çekmiyorlar. Bodrum'da bir yazlığı olan ailenin üyeleri tatile sırayla gidiyor.
"Kimseyi 20 çocuğumuz olduğuna inandıramıyoruz"
Bir kilisede tanışıp evlenen Marta ve Yakup Özyürek'in yirminci çocukları, altı ay önce dünyaya geldi. Her doğan çocuğun kendilerine verilmiş bir armağan olduğunu düşünen Özyürekler "Tamam mı, devam mı?" sorusuna "Tabii ki devam!" diyorlar.
Marta Özyürek 43, Yakup Özyürek 53 yaşında. 26 yıllık evliliklerine 20 çocuk sığdırmışlar. Üstelik bunların hiçbiri ikiz veya üçüz değil. Yirmi çocuğun ne anlama geldiğini evlerinden içeri adım attığınızda görüyorsunuz. Hemen her köşeden bir çocuk çıkıyor. Orada kendinizi bir çocuk yuvasında gibi hissetmemeniz imkansız. En büyüğü 25, en küçüğü 6 aylık olan tüm çocukları isteyerek ve son derece sağlıklı bir şekilde dünyaya getirmişler. Çocuklardan üç tanesi evli olduğu için şu anda evde 19 kişiler... Tahmin edilenin aksine kalabalık bir aile olmaktan o kadar mutlular ki bunu gözlerinden anlıyorsunuz.
ONLAR ALLAH'IN ARMAĞANI Marta ve Yakup Özyürek, bundan 26 yıl önce kilisede tanışıp kendi deyimleriyle "birbirlerine gönül vermişler". Marta Hanım'a evlenme teklif eden Yakup Bey, o zamandan beri çok mutlu olduklarını söylüyor. İstanbul gibi büyük ve karmaşık bir kentte pek çok kişiye göre sıradışı bir hayat yaşayan Özyürekler, aslında bir Süryani ailesi. Doğum kontrolü yapmıyorlar. Çünkü her çocuğun kendilerine Allah tarafından verilmiş bir armağan olduğuna inanıyorlar. Tüm çocuklarının isimlerini de İncil'den koymuşlar. Kimi zaman şaşırsalar da, bir çırpıda tüm çocukların adlarını sayabiliyorlar. Marta Özyürek, 18 yaşından beri hemen hemen her yıl hamile kaldığını söylüyor. Bacaklarındaki varislerinden başka sağlık problemi yok. Üstelik yaşıtlarından genç bile gözüküyor. Kendisini görmeden önce düşündüğümüz, "Bu kadar çok çocuk doğurduğu için çok çökmüş olmalı" önyargısını çürütüyor. Bunu kendisine söylediğimizde "Doğum yapmayı bir zorunluluk olarak görmezseniz sorun yaşamazsınız" diyor! "Bu kadar çok çocuk sahibi olmak tabii ki yorucu bir şey. Ancak kişi Allah ile barışık bir hayat yaşadığı zaman bu zorluklar hafifler. Ayrıca doğum yapmak da kolay bir olay değil. Yine de ben hiçbir zaman ne bedenimin yıpranmasından korktum ne de üzüldüm." Marta Özyürek tüm çocuklarını normal doğumla dünyaya getirmiş. Pek çoğu Cerrahpaşa Hastanesi'nde veya özel hastanelerde doğmuş. Ancak iki çocuğu hastaneye yetiştiremedikleri için evde doğum yapmak zorunda kalmış. Marta Özyürek'in doğacak olan çocukların sağlıklarına çok önem verdiğini söyleyebiliriz. Çünkü Marta Hanım hamilelik döneminde de, sonrasın da doktor kontrolünü ihmal etmiyor. Aslında doktorlar, dördüncü çocuktan sonra bir daha doğum yapmamasını önermiş; "Ya sen ölürsün ya da bebeğin" diye uyarmışlar ancak doğumlarda her şey yolunda gitmiş. Doktorlar da artık Marta Hanım'ı uğurlarken "Yine bekleriz!" diyor. Pek çoğu Özyürekler'in aile fotoğraflarını muayenehanelerine asmışlar bile... 6 kız, 14 erkek çocuğu olan çiftin üç çocuğu evli ve bunlardan biri yurtdışında yaşıyor. Bir torunları var, ikisi de yolda. Kimi zaman onları ziyarete gidiyorlar. Tabii hep beraber değil. Bodrum'da da bir yazlıkları olan aile, yaz boyunca farklı gruplar halinde sırayla tatile gidiyor. Şimdiye kadar en fazla 12 kişi gitmişler. Birbirlerine o kadar bağlılar ki tatil için ayrılırken bile üzülüyorlar! O zaman da Marta Hanım çocuklarını teselli ederek "İnsanların bir ya da iki kardeşleri var. Onlar ne yapsın!" diyor. Yine de her zaman kiliseye hep beraber gitmeye çalıştıklarını söylüyorlar. Bu kadar çok çocuk sahibi olmak tabii ki bazı zorlukları da beraberinde getiriyor. Yakup Bey'e Türkiye'nin şartlarında maddi olarak zorlanıp zorlanmadıklarını sorduğumuzda, geçinmenin hiç kolay olmadığını söylüyor: "Tabiri caizse gece gündüz çalışıyoruz. Oğullarımdan beş tanesi işlerimde bana yardımcı oluyor. Onlar bazen gece yarılarına kadar çalışıyor. Tente ihracatı ve ithalatı yapıyoruz. Döviz bürom var." Evin alışverişini de genellikle Yakup Bey yapıyor. Alışveriş sırasında ilginç olaylarla karşılaşmıyor da değil. Örneğin market alışverişleri insanların ilgisini çekiyor. "Herkesin evde olduğu zamanlarda 15-20 ekmek almak bizim için çok normal. Ama 20 ekmek istiyorum dediğimde, evde kaç kişi yaşadığımızı soruyorlar. Artık insanları buna inandırmaktan vazgeçtim. Aslında insanlara aile hayatımı anlatmak hoşuma gidiyor. Ama bakıyorum ki inanmıyorlar, ben de 20 çocuğum olduğunu söylemiyorum. Zaten alışveriş yaptığımız yerlerin çoğu artık bizi tanıyor." Evde Marta Hanım'ın bir yardımcısı var. Yine de tüm yemekleri kendisi yapıyor. Çünkü yemek pişirmeyi çok sevdiğini söylüyor; "Çocuklar bazen soruyor, 'Anne bu kadar çok yemek yapmak zor değil mi?' diye. O kadar severek yapıyorum ki hiç zor gelmiyor. Örneğin fasulyeyi 3 kilodan yapıyorum. Artık alıştım bu kadar çok yemek yapmaya. Zaten sistemi oturttuğunuzda kolay oluyor." Yakup Bey'in "20 çocuğum var" dediğinde en çok duyduğu soru ise "Kaç eşten?" Bu sorudan çok sıkıldığı belli... Doğu'da farklı eşlerden çok fazla çocuk sahibi olan erkekler, alışık olmadığımız bir durum değil. Ancak Yakup Bey bu tarz bir hayatı tasvip etmediğini vurguluyor: "Allah en başta Adem babaya bir Havva verdi. Bu ona kafiydi. Allah'ın yaptığı doğrudur. Çift evlilik ve evlilik dışı ilişki yanlıştır."
HERKESİN BULAŞIK SIRASI VAR Evde çocuklara düşen bazı sorumluluklar da yok değil. Yedi yaşından itibaren hepsinin bulaşık sırası var. Boyu yetmeyenlerin altına küçük bir tabure koyuyorlar. Bu nedenle çocuklardan biri ilkokul birinci sınıfa giderken, ödevini yapamamış. Öğretmeni okulda "Neden ödevini yapmadın?" deyince, o ağlamaklı bir şekilde "Öğretmenim bulaşık sırası bendeydi. O yüzden yetişemedim!" demiş. Yakup Bey, çocukların bu gibi küçük sorumlulukları alması gerektiğini söylüyor; "Bir veya iki çocuklu aileleri görüyoruz. O çocukların dünyadan haberi yoktur ve mutsuzdurlar. 13-15 yaşındaki çocukların anneleri neredeyse yağını, reçelini sürüp ellerine veriyor. Bunlar doğru değil." Çocukların birbirleriyle ilişkileri de çok sıcak. Her biri kendisinden küçüğe sahip çıkıyor. Bu nedenle evde hiçbir sorun ve kavga yaşamadıklarını söylüyorlar. Marta Hanım "Çocukların sıkıldıkları tek bir şey varsa, o da abi ve ablalarının onları çok sevmesidir" diyor. Anne ve babaları hata yaptıklarında birbirlerinden özür dilemeleri gerektiğini öğretiyorlar. Bu nedenle hiçbir şikayetleri yok. "Gerçekten hiç mi yok?" dediğimizde Marta Hanım, "Eğer şikayet edersem kendimden ederim" diyor. Aynı soruyu çocuklara yönelttiğimizde, onlardan da aynı cevabı alıyoruz. Hepsi bu evde yaşamanın avantajlarının daha fazla olduğu kanısında. Özyürek ailesinde 12 çocuk okullu... Bunlardan yedisi, ilköğretim öğrencisi. Aralarında çok çalışkan olanlar da var, okumaya pek hevesli olmayanlar da... Yakup Bey, her iki durumda da çocuklarını çalışmaya zorlamadıklarını söylüyor. Zaten bu yıl pek çoğu teşekkür veya takdir almış. En büyük çocuk olan Immanuel ise Beykent Üniversitesi'nde işletme okuyor. Çocukların dersleriyle genellikle anneleri ilgileniyor, abi ve ablaları da yardım ediyor. Marta ve Yakup Özyürek'in çocuklarını yetiştirirken en çok üzerinde durdukları konu, iyi ve kötüyü birbirinden ayırt edebilmelerini öğretmek. Onları iyi olana yönlendirmeye çalıştıklarını söylüyorlar. Zaten baskının çocukları sıkıp evden uzaklaştıracağını düşünüyorlar. Onlarla birlikteyken, bu sözlerinin bir gösteriş olmadığını çok iyi anlıyorsunuz. Öyle ki röportajımız sırasında küçük çocuklar sürekli anne ve babalarının kucağına çıkmaya çalışıyor. Yakup Bey, sevgi ile çocukların yüreklerini kazanmaya çalıştıklarını belirtiyor; "Bir çocuğun yüreğini kazandın mı, oraya her türlü iyi şeyi ekebilirsin. Sigara içmem, hiçbir çocuğum da içmiyor. İçenleri de gördükleri zaman tepki veriyorlar. Evde anne babalarından asla yalan işitmezler. Çocuğu sokaktan eve çağırmak için 'Gel sevdiğin film başladı' demek bile çok sakıncalı. O zaman çocuk küçük yaşlardan itibaren ailesinden yalanı öğrenir. Çocuk o şekilde eve çağrılmaz. İçeri gelmesi gerekiyorsa, çağırırsınız ve doğru eğitildiyse gelir." Çocuklarını yetiştirirken İncil'den yararlandıklarını söyleyen Özyürekler, evlerinde katı kurallara yer olmadığını dile getiriyorlar. Herkes saat 8'de evde olacak veya tüm çocuklar 9'da yataklarında olacak gibi kuralların aileye mutluluk getireceğine inanmıyorlar. Bu şekilde bir hayat tarzının yapmacık olduğunu düşünüyorlar. Yakup Bey'e göre hayat gerçek ve doğal olmalı; "Biz de pek çok aile gibi normal bir hayat yaşıyoruz. Çocuk gündüz uyumuşsa gece geç yatar. Neden olmasın? Burası sopalı bir medrese değil."
KAHVE İÇMEYE VAKİT YOK Bu kadar çok çocuk olunca, birbirine benzeyen ve benzemeyen pek çok farklı kişilik de ortaya çıkıyor. Aralarında bazıları inatçı, bazıları daha sakin. Bunun yanı sıra yaramaz olanlar ve evi neşelendirenler de var. Özyürekler ise bu çocuklara "yaramaz" değil de "enerjiyle dolu olan çocuklar" demeyi tercih ediyor. Hemen her ailede olduğu gibi, bu 20 çocuklu ailede de küçük çocuklar, ilk doğanlara göre biraz daha şanslı. Çünkü onlara daha 'anlayışlı' davranılıyor. Marta Hanım'a göre çocuklar arttıkça sabrı da artmış; "Zamanla siz de değişiyor, deneyim kazanıyorsunuz. Tabii bir anne olarak değişmeyen bazı alışkanlıklarınız da var. Örneğin, ortada bir eşyalarını bıraktıklarında, onlara 5-6 kere kaldırmaları gerektiğini söylüyorum. Almazlarsa, bir anne olduğum için gidip alıyorum." Şu an okullar tatilde olduğu için gün boyunca evin nüfusu kalabalık... Marta Hanım, her biriyle ilgilenmeye çalışıyor, belli aralıklarla okuma yapıyor, televizyon seyredip bahçede oynuyorlar. Bazen de çevredeki havuzlara gidiyorlar. Tüm koşuşturma içinde Marta Hanım, arkadaşlarıyla buluşmak veya komşuya kahve içmeye gitmek için bile zamanı olmadığını söylüyor. Çünkü çocuklarla zaman geçirmek onun için her şeyden önemli. Yakup Bey de, tüm çocuklarla eşit derecede ilgilenmeye çalıştığını anlatıyor: "Hepsine aynı özen ve ilgiyi göstermeye çalışıyoruz. Ama bazı çocuklar daha çekingen, diğerleri daha yakın ve sohbet seviyor. Bu yüzden daha sıcak ilişki kurabiliyorlar."
Ece Koçal
|
|
|
|
|
|
|
|
|