Gençler kaymakam değil şoför olmak istiyor
Yeşil Plaj'da yurdum insanının arasında güneşlenirken elimdeki gazeteyi fırlatıp; "Şu Türkiye tuhaf ülke" dedim! Sonra da etrafımdakilerin tepkisini ölçmek için gazetenin haberini yüksek sesle okumaya başladım: - THY'de 5 yıllık şoför 2 milyar lira alacak! Etrafıma bakıyorum yine tepki yok! Habere devam ettim; THY çalışanları ile Hava-İş sendikası arasındaki bu sözleşmeden çalışanlar memnun kalmadı... Bu tepkisizliğe tepki gösterip bağırıyorum: Hükümetin zamları açıklandı. Kaymakam 1 milyar 200 milyon maaş alacakmış! Asım Kaptan, "Demek ki Türkiye'de bir şoför bir kaymakamdan daha önemli" dedi. Sonra da "Kaptanlar da valilerden fazla para alsın demez mi!" Bu kez güneşlenen gençler kafalarını kaldırıp etrafı şöyle süzdüler... Sanki bir başka gezegende yaşıyorlarmış gibi söylendiler; "Biz de kaymakamlık değil, şoförlük yaparız!" Bu kez ben tepkimi artırıp bağırıyorum; "Ben gitmezsem, sen gitmezsen bu memleketi karanlıklardan kim kurtaracak?" Gençler bu kez kafa bulur gibi kıkırdayarak söylenmeye başladılar; "Baba be... Bizi bize bırak.. Sen bu işlerden anlarsan şu askerlik ne zaman kısalacak sen onu bize söyle..."
OKUMAK PARA ETMİYOR Ben hala memleket meselesini tartışmak için kendime yandaş arıyorum. Kendi söylediğimin doğruluğunu kanıtlamak için de elimde gazete uyuyan, uyuklamaya çalışan herkesi uyandırıyorum; "Bak şu gazete haberine... Bizim çocuklar bırakın orta ve liseyi tam 5 yıl üniversite okuyorlar. Üstelik bir yabancı dili de biliyorlar. Ama ilkokul mezunu bir şoför kadar olamıyorlar..." Ben böyle bağırırken elimden gazeteyi alan oğlum Mesut "Baba bırak bu işleri" dedi ve sonra da gönlümü almak için söylendi; "Ben sana okumayayım dedim, en kötüsü şoförlük yaparım dedim. Sen beni okuttun. Yabancı dil öğrenmem için zorladın. Amaç para değil baba. Amaç topluma layık bir insan olmak. Bu sistemin yanlışlığının kötü bir örneği. Bu bozuk sistemi sen değiştiremedin, belki ben de değiştiremem ama mutlaka çocuklarımız değiştirir." Biraz rahatlamış biraz da mutlu olmak için, tatil keyfinin en önemli yönü olan sırtüstü yatıp gazete okuma zevkimi sürdürmeye kararlı biri oldum. Vay be... O da ne! Yine sinirlendim işte. Gazetede okuduğum bölümü yüksek sesle yorumlamaya başladım; - Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesi üç hırsıza 2 yıl süreyle bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla bir eğitim kurumuna devam kararı verdi. Ben haberi okurken söyleniyorum, "Bu eğitim nasıl bir eğitim olacakmış.. Bu eğitimde hırsızlığın masterı mı yapılacakmış?" Yanımda uyuklayan Çöpçü Kaptan "O da bir şey mi?" diye mırıldandı, "Ben de o şey nedir?" deyince anlatmaya başladı; "Geçenlerde bir arkadaşım evine giren hırsızı bir güzel dövmüş. Hırsız da 15 günlük iş göremez raporu almış." "Ben o arkadaşını tebrik ederim. Biraz daha dövseydi de sayın hırsız beyefendi meslekten malulen emekli raporu alsaydı" diyorum. Bu kez Çöpçü sinirlenip "Burada dalga geçmiyoruz beyim" deyip ısrarla haberine yorum katıyor; "Yahu hırsız 15 günlük iş göremez rapor almış sonra da kendini döven ev sahibini mahkemeye vermiş. Şimdi arkadaşımın başı belada." Bu kez ben şaşırıp "Yok yaa" diyorum. Çöpçü Sulhi hala mırıldanıyor: "Arkadaşım; evine giren hırsızdan dayak yeseydi sorun yoktu." Hani derler ya yaraya tuz basmak... Öyle bir şey oldu. Ağabeyim Ziya kafasını iki yana sallayıp "Bu aptallık" dedi... Sonrasını söyletmedim. Çünkü kendisi çifte vatandaş... Kötü bir şey olduğu zaman "Bizim Almanya" diye söze başlar. (Öyle de yaptı yine) Eğer iyi işler olursa "Biz Türkler harika insanlarız" der ki.. (O da pek sık olmaz)
DENİZLER KİRLENDİ Ama bir doğru sözü vardır. Der ki; "Bu harika deniz ve doğa insanlığın ortak malı. Siz ne yaptınız? Amacınız sadece para kazanmak. Ülkeyi düşünen yok. Önce portakal bahçelerini, sonra zeytin ağaçlarını kesip motel yaptınız. En güzel koyları balık çiftlikleri ile kirlettiniz. Mavi deniz şimdi oldu yeşil deniz. Bu kafayla 10 yıl sonra Türkiye turizmde bitmişliği oynar!" Tek kelime edemedim. Bizim Hans Ziya (Kendisi Alman ya) haklı. Öyleyse ben de isyanımı dile getireyim. Buradan tüm yetkililere, vatanını sevenlere yalvararak sesleniyorum; Akdeniz kirleniyor. Akdeniz'in çevresi yangınlarla yok ediliyor. Plansız ve programsız kooperatiflerle o harika koyların tüm güzelliğini alıp götürüyor. Her yer pis koku içinde. Lağımlar denize akıyor. Tekneler bütün gün sintinelerini denize bırakıyor. (Sintine denilen şey yine lağım) Ne olur Akdeniz'i kurtaralım! Yarın çok geç olacaktır. Bu kötü günün izlerini silmek için Marina'ya gittim. Baktım benim seçkin dostum Neco da orada. Hani bizim genç ve en başarılı yazarımız Ayşe'nin babası canım. (Eskiden Neco'nun kızı diyorlardı. Şimdi Neco için Ayşe'nin babası diyorlar.) Benim, "İhtiyar kuş" dediğim Neco'- nun o gece sesi kısılmıştı. Tam 8 saat hastanede uyutulmuş. Sahneye çıktı. (Bunun adı dinleyiciye saygı... Yeni yetme sanatçılar bunu bilmez) O da ne? Harika yorum... Hele bir nostalji bölümü vardı ki beni alıp gerilere götürdü. Gençliğimi o gece bir daha bana yaşattı. NOT: Gelecek hafta size bir koydaki yaşamı anlatacağım. Orada haşame, türban, bikini yan yana. Üstelik haremlik ve selamlık da var. Sanki orası Türkiye'nin aynası. Bazen tatsızlık da oluyor. Sol eliyle yemek yedi diye karşı masadaki insana kafir diyenler gibi. Pazarı bekleyin efendim.
|