Sinemanın meleği: Melies
Havasızlıktan boğulmasını bekleyen seyircilerin nefeslerini tutarak izledikleri gösterilerde bir tek kasa yetmez Houdini'ye. İçiçe konulan iki kasanın içinden de çıkmayı başarır. Ünlü sihirbaz için en güvenilir, şifreli, çelik kasaların üstüne kapanmasıyla oluşan karanlıktan aydınlığa çıkmak çocuk oyuncağına dönüşür. Dünyanın bir çok kentinde sahneler gösterisini. Ve yıllardan sonra bir gün, kendisiyle röportaj yapan bir gazeteciye şunları söyler: "İnsanlar kasaların içinden dışarıya nasıl çıktığımı sordular hep. Yanıtı çok basit: Kasalar dışardan açılmamak için yapılır, bense hep içerdeydim!.." Houdini'nin bir öğrencisi de, sinema dünyasında yaptığı sihirbazlıklarla ilklere imzasını atar. Onun yanına gitmek için yerimizden kalkalım ve yola koyulalım. Bu arada, ayakkabılarımıza bakarak, şu açıklamanın geçerli olup olmadığını kontrol edelim: "E3'deki iki basit kapalı eğri eşittir denebilir. Üç boyutlu uzayda birbirlerine homemorf, kapalı, basit eğrilere eşdeğer eğriler denir. Eğer kapalı basit bir J eğrisi, x + x + = 1 x = 0 denklemleriyle verilen düzlem çemberine eşdeğerse J eğrisine çözülebilir eğri adı verilir."
BAĞCIĞIN MATEMATİĞİ Ayakkabılarımızın nasıl bağlandığının matematik diliyle anlatımını Houdini ile Georges Melies arasına koymamızın iki nedeni vardır. Birincisi, Melies'in babası bir ayakkabı atölyesi sahibidir ve annesi de Hollanda saray ayakkabıcısının kızıdır. İkincisi ise Melies'in lise yıllarında en çok ilgilendiği iki ders matematik ve resimdir. Matematik, resim ve sihirbazlığı birbirine ustalıkla bağlayacak olan Melies, 1861 yılının 8 Aralık günü dünyaya açar gözlerini. Askerliğini yaptıktan sonra Paris'den Londra'ya gider. Bu kentte büyük bir mağazanın korse bölümünde çalışır. Tezgahtar Melies, işten ayrı kalan zamanlarını "Maskeline" adlı sihirbazın gösterilerini izlemekle geçirir. Paris'e geri döndüğünde ressam olmak isteğini babasına açsa da destek görmez. Babasının tek isteği, üç oğlunun en küçüğü olan Melies'in de ayakkabıcılık mesleğine gönül vermesidir. Babasının ölümü üzerine tüm hisselerini kardeşlerine satan Melies bir tiyatro satın alır 1888 yılında. Üç yıl sonra da "Hokkabazlık Akademisi" ni kurar. Ama, ne olursa 28 Aralık 1895 tarihinde, Paris'in Capucine bulvarında bulunan Grand Caf'nin bodrum katında olur! O gün, Lumiere kardeşlerin gönderdiği daveti cebine koyarak Grand Caf'ye girmek üzere yola koyulan Melies, yaşamının dönüm noktasına doğru yürüdüğünü bilemezdi elbette. İzlediği ilk sinema gösterisinin ardından "Bu makineden bir tane de bana satın" der Lumiere kardeşlere. Antoine Lumiere'in yanıtı son derece umut kırıcıdır:"Teklifini kabul etmediğim için bana teşekkür borçlusun delikanlı. Bu sinematograf yeni bir iş, ne garantisi var, ne de geleceği." Melies, sinema için "Bu iş bitti, yenisine bakalım" sözünün dolaştığı yıllarda bir sinema makinesine sahip olur. Sinema tarihçileri bu makineyi Robert William Paul'den satın aldığını yazarlarken, Melies'in torunu Nadeline Mathete Melies, ilk makineyi dedesinin yaptığını iddiasını atar ortaya. Kesin olan bir şey varsa o da, sinemanın daha birinci yılında, Montreul'daki yaptığı stüdyonun, dünyanın ilk film stüdyosu olduğudur.
MELIES'NİN BULUŞU Stüdyosunda bir çok film çeken Melies, Opera Meydanı'na kurar kamerasını bir gün. Çekim yaparken alıcı aygıt bir ara tutukluk yapar. Arızayı gideren Melies çekime devam eder. Filmi izlediğinde, meydandan geçmekte olan bir otobüsün cenaze arabasına dönüştüğünü görür. Tamiratı yaparken akıp giden trafiğin hazırladığı bu sürpriz şimşekler çaktırır Melies'in beyninde. 1896 yılında "Robert Houdini Tiyatrosu'nda Bir Kadının Ortadan Kayboluşu"nu çeker. Bu filmde, peleriniyle gösteriler yapan bir sihirbaz, karşısındaki kadını aniden kaybeder. Bu görüntü, hiç şüphesiz ki, Melies'in "durun" diye bağırmasının ardından kadının kenara çekilmesi ve çekime yeniden devam edilmesiyle oluşur. Basit bir hile olsa da, Melies'in buluşu sinema tarihinde ilk olma açısından son derece önemlidir. Sinemada bir çok yöntemin kaşifi olan Melies, bir geminin batışını konu alan ilk filmin de yapımcısıdır. 1897 yılında çektiği "Havana Rıhtımında Maine Zırhlısının İnfilakı" adlı film Amerika ile İspanya arasında savaş çıkmasına neden olan bir olayı anlatır. Melies, geminin patlayış ve batışında maket kullanır. Bu, maketin sinemada ilk kullanılışıdır. "Aya seyahat", "Robinson Cruzoe", "Cinderella" ve "Gulliver" gibi masalları beyaz perdeye aktaran Melies, ilk reklam filminin de yapımcısıdır. Ünlü sinemacı bu olayı şöyle anlatır: "Perdede bir doktorun, bir hasta çocuğa gelişi görülüyordu. Çocuk cılız, hasta, kavruk bir şey. Doktor çocuğun iyileşebilmesi için reklamını yaptığımız undan yemesi gerektiğini söyler. Anne, o unu kapta sulandırır, çocuk onu yer. Aradan bir süre geçtikten sonra doktor yine uğrar ve artık iyice tombullaşan çocuğun hala unu iştahla kaşıkladığını görür. Tabi çekim sırasında iki çocuk kullanmıştık" Ve Melies, reklamcılığın gerçek yüzünü daha ilk filmde gözler önüne seren şu açıklamayla devam eder sözlerine: "İştahlı yeme hissini verebilmek için de tombul çocuğun yediği kaba nefis bir krema koymuştuk." Birinci Dünya Savaşı'nın çıkışıyla Robert Houdini tiyatrosunu kapatmak zorunda kalırken, Melies de ekonomik sıkıntı içine girer. Borçlarını kapatmak için her şeyini satan sanatçı 64 yaşında fakirliğe ve kimsesizliğe terk edilir. Rol verdiği bir kadın durumuna acıyarak, Montparnasse garındaki küçük dükkanında iş verir ona. Melies'in günboyu oturduğu dükkanda oyuncak ve şekerleme satılmaktadır. Bir ayakkabıcı olmaktansa, sinemaya verdiği emekle dünyamızı renklendiren bu güzel insan, o küçük ama renkli dükkanda çalışırken çok kişi onu öldü sanır. 1932 yılında anımsanıp Orly şatosuna yerleştirilmesinden altı yıl sonra, 21 Ocak günü Melies, yaşama kapar gözlerini. 1946 yılında, eski Houdini tiyatrosunun olduğu yere açılan sinema-
|