'Büyük Elma'da bir Kızılderili kurdu!
Bedri Rahmi Eyüb oğluhaklı!.. Bir kazan dolusu mısırı önce haşlar, sonra da içlerinden aydınlatırsan New York gecesi çıkar ortaya. İşte ben, bu yazımı o mısır koçanlarının birinin içinden yazıyorum. Her ne kadar mısır dediysek de, New York'un simgesinin elma olduğunu söylemeliyiz. Bu ülkede her eyaletin bir lakabı var; New York'unki de "Büyük Elma". Giyom Tell'in elmaya attığı ok gibi, bir uçakla geldim buraya. Pek çok şair, yazar gelmiştir New york'a, dünyanın dört bir yanından ama benim bir ayrıcalığım var! Bindiğim Türk Hava Yolları uçağının kabin görevlileri daha kapıda "Hoşgeldiniz Sunay Bey" dediler. İnanın bana, pazarlanan bir yazar olmayıp, tanınmaktan, sevilmekten daha güzel bir duygu olamaz. Bu durum, yazdıklarınızın ilgiyle okunmasından, aranılan, ne yazacağı merak edilen bir yazar olmanızdan doğmaktadır. New York'a doğru havalanan uçağımızın pilotu Hüseyin Kargı şiirlerimi, yazılarımı yakından takip eden bir aydın olunca Atlas Okyanusu'nu kokpitte geçmenin mutluluğunu yaşadım; hem de Türk edebiyatından Atlantik'i aşan ilk pilot Lindbergh'ten Kızılderililerden, Kolomb'dan, Piri Reis'ten ve Titanik'ten konuşarak...
TEK KİŞİLİK OYUN Bu yıl yedincisi düzenlenen Mayıs Festivali'nin davetlisi olarak buradayım. "Moon and Stars" organizasyonu tarafından gerçekleştirilen festivalde tek kişilik oyunumu sahneleyeceğim. New York'taki sanat etkinliklerinde Nur Elmirgil'in imzası vardır ki, kendisine yardımcı olan gönüllülerle bir müze ve sanat kenti olan Büyük Elma'da Türk sanatçıların da yer almasını sağlıyor. Nur Emirgil'in çabası, ülkemizin yapmaya çalıştığı tanıtımlardan çok daha etkili ve çok daha saygın. Bülent Ortaçgil, Erkan Oğur, Işıl Kasapoğlu, Genco Erkal, Sezen Aksu bu gönüllü kültür elçimizin davet ettiği sanatçılardan yalnızca bir kaçı...
LEGOLARIN ATASI New York'taki ilk günümü, "Seaport Museum"daki antika oyuncaklar sergisine ayırdım. Sergilenen oyuncaklarla kentin tarihi anlatılıyordu ki, bu düzenleme oyuncağın üretildiği dönemin bir tanığı olması bakımından çok önemliydi. Örneğin ben, oyuncak dönmedolabın, atlıkarıncanın Almanya'da doğduğunu sanıyordum. Oysa, bu tür lunapark araçlarının, oyuncağının kökeni New York'un eğlence merkezi olan "Coney Island" imiş!.. Salıncaklar ve dönmedolaplar kenti olan Coney Island'daki panayır araçlarının oyunlarından etkilenen Almanlar aynılarını taklit etmişler. Yine sergiden öğrendiğime göre günümüz "Lego"larının atası olan tahta parçalardan yapılan inşaat oyuncağının doğum yeri de New York'muş! Geçtiğimiz yüzyılın başlarında sokak çetelerinin cirit attğı New York sokakları, iyi göçmen ailerinin gözünü öylesine korkutmuş ki, çocuklarını evde tutmak için çare aramaya başlamışlar. Tahta bloklardan yapılan inşaat oyuncakları da, bu ihtiyaçtan doğmuş ve kısa sürede yaygınlaşmış. Bu tür oyuncağın en sevileni de, 1930'larda yapılan "Empire State Building" in oyuncağıymış. Müzeden sonra ikinci durağım "Oyuncak Kulesi" oldu. Koca bir bina düşünün ki, her katı oyuncakçılarla dolu olsun!.. Oyuncak ve kule sevdalısı bir şair için bundan daha güzel bir yer olabilir mi?.. Binanın kapısından içeri girdikten birkaç dakika sonra dışarı çıkarıldım! Binayı gezebilmek için işadamı olduğumu kanıtlayan bir belge gerekliymiş çünkü!.. Ayrılmak zorunda kaldığım kulenin önünde siren sesleriyle kendime geldim. İki itfaiye arabası hızla yangın yerine gidiyorlardı. İkisinin de arkasında ABD bayrağı asılıydı. 11 Eylül'den sonra, New York'un sevgilisi olan itfaiye arabalarına bayrak asılmaya başlanmış. Giderek uzaklaşan siren sesleri, ikiz kulelerden geriye kalan boşluğu görme isteği uyandırdı bende. Büyük bir inşaat çukurunun açıldığı ikiz kulelerin önünde bir Tibetli gösteri yapıyordu. Elinde, 11 Eylül'ün bir terör saldırısı olmadığını, globalleşmenin bir oyunu olduğunu belirten pankart tutan adamın yanında çok geçmeden iki polis belirdi. Ben de sizin gibi, protestocunun yakapaça götürüleceğini sandım ama hayır!.. Polis, protestosunu karşı kaldırımda sürdürmesini istiyordu!.. Adam olumsuz yanıt verince de, polisler kendisiyle beraber gelmesini söylediler. Sonunda polisler adamın yanından uzaklaşırken "Hemen bizimle gelmelisin"dediler. Yanından uzaklaşılarak yapılan bu uyarıyla protestocu arkalarından yürümeye başladı. Sonradan öğrendim; bu durumlarda polis gösterciye elle müdahale yapamazmış!!! Gözüm hep bir Kızılderili aradı New York sokaklarında ama boşuna!.. Yaya geçitlerinde "Dur" işareti kırmızı bir elle veriliyor. "Geç" işareti ise yürüyen bir adam... Ama, yürüyen adamın rengi yeşil değil, beyaz. Ben de bol bol "Beyaz Adam" gördüm. Çok sevdiğim, edebiyatımızın en değerli yazarlarından biri olan Osman Şahin'in kızı, sevgili Buket'in rehberliğinde yazdığım ilk New York günümün sonunda, otelime dönmeden önce "Famiglia" pizzada karnımızı doyurmaya karar verdik. Tam kalkmak üzereydik ki, yan masada oturan bir adam bize Türkçe olarak arkadaşını beklediğini, büyük boy bir pizza ısmarladığımını ama arkadaşı gelmediği için pizzadan eğer arzu edersek alabilceğimizi söyledi!.. Otuz yıldır New York'ta yaşıyormuş. Mardin'den kalkıp gelmiş buralara... "Geri dönmek ister misin?" diye sorduğumda "Bir gün belki" dedi ve gülerek ayrıldı yanımızdan... Pizzacıdan çıkarken başına koyduğu siyah şapkada "Kovboy" yazıyordu.
|