Önce sağlık
Parmaklarımla ovmaya başladım. Ayva yemişim de gitmiyor gibi nefes almam zorlaştı. Yanımda üzüm suyu vardı biraz içtim, biraz daha içtim. Geçiremiyorum ağrıyı ve yanmayı. Şaka gibi... Çünkü çok sevdiğimiz Emine ve Tülay'ın davetiyle gezmeye geldiğimiz Özilhanlar'ın hastanesindeyiz. Bir tarafımda valinin eşi, öbür tarafımda doktor hanım var. Belli etmeyeyim diye çok uğraştım ama doktor hanım beni kaptığı gibi bir muayene odasına götürdü. Öğlen ve yemek saati olmasına rağmen bir dakika içinde tansiyonuma, nabzıma bakıldı, kalbim dinlendi. Benim "Bir şeyim yok, inanın ki geçti" dememe hiç aldırmadan bakmadan rahat edemediler. Sabah nezlem var diye bu ziyareti yapabilmek için burun akıntısını kesecek ilaçları almıştım. Onlar geçici tansiyon yüksekliği yapabilirlermiş. Ama esas bin miligramlık efervesan C vitaminini aceleyle içmiştim. Onun ani yüklenmesi veya gaz yapmasıyla sıkışıklık olduğuna karar verdik. "Bilhassa yaptım" dedim, "bu güzel hastanede işlerin nasıl yürüdüğünü göstermek için." Anadolu Sağlık Merkezi'ni size nasıl anlatsam bilmiyorum. John Hopkins ile işbirliği içinde çalışan, Amerika'da bile benzerini görmediğim, içinde her türlü ünitesi olan en son teknolojiyle donatılmış şık bir otel gibi.
AYIN KARANLIK YÜZÜ Şimdi görmek istediğim ilk filme gelelim... "Ayın Karanlık Yüzü"... Feriye'deki galasına gidemedim. Ama arkadaşlarım "Bu filmi mutlaka görmelisin" dediler. Görüntüler, müzik, oyunculuk her şey çok iyi ve sıra dışıymış. Sevgili Ali Poyrazoğlu, Sanem Çelik, Memet Ali Alabora, Mustafa Alabora, Metin Belgin ve genç oyuncu Eser Ali oyunculuk adına mükemmellermiş. Yönetmen Biket İlhan'ın sade ve yalın diliyle epeyce konuşulacak sanırım. Tam bir Akdeniz filmi tadındaki "Ayın Karanlık Yüzü"nün tüm çekimi Gökçeada'da gerçekleşmiş. Dört mahkumun hikayesini anlatan yapımın galasına katılan Gökçeada doğumlu Fener Rum Patriği Bartholomeos filmi çok beğenmiş ve "Bu film sayesinde adada turizm canlanır diye mutlu oluyorum" demiş. Ne hoş, inşallah bu dileği gerçekleşir.
O ŞİMDİ MAHKUM Pazar günü MAYA UPTOWN'da ilginç bir brunch'a davetliydik. Birileri mahkum olurken tanıklığımız istenmişti davetiyede. Film yabancı filmler gibi çekilmiş, oyuncular çok yerinde ve çok doğal geldi bana. Abdullah Oğuz'u tebrik ederken bana uzun gelen bölüm ağzımdan kaçıverdi. Yavuz Bingöl "O Şimdi Asker"deki gibi çok iyi. İlk defa oynayan Burhan Öçal çok yakışmış filme. En çok Levent Kazak'a güldük. Hem filmin hikayesini hem kendi rolünü yazması ve oynaması daha da ilginç kılıyordu kendisini. Dekorlar için Aslı Tümen'e bravo. Çok uğraşılmış iyi olması için, şansı açık olsun! Çıkarken Atıf Yılmaz'a rastladık. Nazar değmesin çok formda görünüyor ve hiç yaşlanmıyor. Hatırımı sorunca "Esmer ve sağırım" dedim. "Boşver fıstık gibisin, fıstık" diye beni güldürdü.
SOPHIA LOREN Geçen hafta ben yanlış yorumladım herhalde. İstanbul Festivali'ni yöneten Hülya Uçansular'la konuştuk. "Başka starları bilmem ama Sophia Loren o kadar bir şeyleri aşmış, o kadar kendisiyle barışık ki her an beraber olduğumuz halde bizi hiç kırmadı. Hele davranışları hakkında en ufak bir eleştiriyi hak etmeyen bir insan" dedi. Ben de "Keşke hepimiz onun yaşında o kadar güzel, alımlı bir kadın olsak, görüntümüzle de davranışlarımızla da insanları bu kadar hayran bırakabilsek. Merak etmeyin geçen hafta yazdığım 'Sophia Loren'in öfkesi diye bir şey hiç olmamış' diye düzeltirim ve konuştuklarımızı yazarım" dedim.
|