|
Sadri Alışık'ı anmak... Ama nasıl?
|
|
Belki bu yıl 10. ölüm yıldönümü olduğu için olay biraz abartıldı. Kendi adıma ne Sadri Alışık'ın ne Yılmaz Güney'in ne de Atatürk'ün böylesine kültleştirilmesini onaylamıyorum.
Sadri Alışık öleli 10 yıl olmuş. Kim derdi, nasıl oldu, ne çabuk geçti türünden klasik sözler etmeyeceğim. Elbette uzun zamandır o aramızda yok, biliyoruz. O her şeyiyle Yeşilçam denen eski sinemaya aitti, onun sembol direklerinden biriydi. O sinema yok artık, çoktan tarihin malı oldu. Ama bu bizler, Türk seyircisi, Türk toplumu o sinemayı unuttu anlamına gelmiyor. Tersine ve birçok toplumda olduğundan farklı biçimde, biz o sinemayı özlüyoruz, anıyoruz. Aslında her toplum kendi kült sanatçılarını yaratır, sonra onları toplu belleğinden çıkarmaz. Örneğin, Fransız medyası da zaman zaman ve özellikle yuvarlak yıldönümlerinde Jean Gabin, Edith Piaf, Yves Montand gibi sanatçılarını sürekli hatırlıyor. Ama bizim eski Yeşilçam sevgimiz daha da güçlü, daha da ateşli. Çünkü yalnızca yıldönümlerinde değil, her fırsatta ve sürekli olarak bu sanatçıları anıyoruz, yüceltiyoruz. Onlar 60'lardan beri gündemimizden hiç çıkmıyor. Türkan Şoray'lar, Hülya Koçyiğit'ler, Fatma Girik'ler, Filiz Akın'lar, Selda Alkor'lar, Cüneyt Arkın'lar, Fikret Hakan'lar, Ediz Hun'lar, İzzet Günay'lar ve daha birçok isim, hala film ya da dizi çeviriyor. Hiçbir şey çevirmeyip köşelerinde otursalar bile hala ilgi ve sevgi odağı olmayı başarıyorlar... Sadri'nin hepsinin arasında bambaşka bir yeri vardı. O tıpkı Özgürk Serengil,
Vahi Öz ya da Adile Naşit gibi komedi ağırlıklı bir kişilikti. Ama ötekilerin tersine çok ciddi biçimde dram da oynayabilirdi: Ağlatırken güldürmek veya güldürürken ağlatmak onun en baş özelliğiydi. Bu yanıyla belki bir Charlie Chaplin'le kıyaslanabilir. Sinemanın gelmiş-geçmiş en büyük sanatçısıyla kıyaslamam abartılı gözükebilir. Ama bence değil... Elbette Sadri'de Chaplin gibi yazmak, yönetmek ve bestelemek yetenekleri yoktu (yazmak derken senaryo yazmayı kastediyorum. Yoksa Sadri'nin şairliği de vardı, biliyoruz). Ama oyuncu olarak kıyaslanmaları pekala mümkün. Chaplin de tıpkı Sadri gibi, abartılı oynamakla, "dram kesmekle", seyirciyi ağlatmakla suçlanmıştı. Ama tüm bunlar, onun en geniş kesime ulaşmış en popüler sanatçı kimliğine hiç zarar vermedi. Sadri de öyleydi. Kemal Sunal'dan çok önce bol küfür etttiği, o garip selamını insanlara benimsettiği, "lumpen" bir kişilik yarattığı için "yüksek sınıflar" tarafından hor görüldü. Ne aydınlar ne de "nezih çevreler" ona pek itibar etmedi. Oysa Yeşilçam'ın ortalama kültür düzeyinin çok üstünde gezinen bir kültürü, inanılmaz bir duyarlılığı, sayısız incelikleri vardı. Turist Ömer'le seçkinler hiç aynı çatı altında buluşmadılar. Ama bunun kaybı bence Turist Ömer'in değil, o seçkinlerin kaybıdır.
ANMAK İYİ DE TAPINMA OLMASIN Ben de vaktiyle Yeşilçam'a biraz üstten bakmış bir aydın olduğum için, 10 yıldır Sadri Alışık ödüllerinin sinema jürisinde olmaktan özel bir zevk alıyorum. Çünkü bu benim için bir tür günah çıkarma, sanki Turist Ömer'le biraz geç kalmış bir buluşmayı gerçekleştirme fırsatı oluyor. Onun için, 10 yıldır her baharda, hemen hepsi Sadri'yi tanımış, sevmiş bir avuç sinemacıyla bir araya geliyor ve ona layık olan, olduğunu düşündüğümüz isimleri özenle seçiyoruz. Tüm bunlar elbette ölmüş bir eşe gösterilebilecek en büyük bağlılığı gösteren, kurduğu ödül kurumuyla onu her yıl düzenli biçimde anmayı bir görev haline getiren sevgili Çolpan İlhan ve Kerem Alışık sayesinde oluyor. Allah herkese böyle bir aile nasip etsin! Tüm bunlardan sonra, bu yıl gözüme batan önemli bir şeye dikkat çekmek istiyorum. Tüm iyi niyetimle... Her yıl biraz oluyor ama özellikle bu yılki törende Sadri adeta kültleştirildi, dokunulmazlaştırıldı, mistikleştirildi. Kerem'in babasıyla anılarından Halit Kıvanç'ın geleneksel "yukardaki Sadri" ile konuşmalarına, tüm ödül almaya ve vermeye gelenlerin Sadri'yi öven konuşmalarına dek, tüm gece sanki bir mistik törene dönüştü. Kendi adıma, ne Sadri Alışık'ın, ne Yılmaz Güney'in, hatta ne de Atatürk'ün böylesine kültleştirilmesini onaylamıyorum, bunu sevmiyorum. Belki bu yıl 10. ölüm yıldönümü olduğu için olay biraz abartıldı. Ama eğer bu törenlerin neredeyse putperest toplumlardaki tapınma ayinlerine dönüşmemesi, daha akılcı ve sade biçimde yapılması ve monotonlaşmaması isteniyorsa, önümüzdeki yıllarda her şeyin yeniden düzenlenmesi gereğine inanıyorum. Bilmem, onu sevenler ne der? Uzun zamandır ilk kez yurt içinde önemli bir ödül alan Hülya Avşar niye yoktu? Bulunduğu bildirilen Antalya'dan niye kalkıp gelmemişti? Ödülü ve Sadri'yi önemsemediği için mi? O gece bu konuda çok spekülasyon yapıldı. Niye gelmediğini bilemem ama sevindiğini biliyorum. Ben bu ödülün bir başlangıç olmasını ve onun sinemaya daha çok asılarak yepyeni ödüllere kavuşmasını diliyorum.
GECEDE KIRILAN POTLAR O gece törende çeşitli yanlışlar yapıldı. Bunlardan biri, Cem Yılmaz'a verdiğimiz Sadri Alışık Özel Ödülü'nün Genel Sigorta Özel Ödülü diye tanıtılmasıydı. Oysa bu ödülü bizler jüri olarak kararlaştırmıştık. Üstelik önemli bir ödüldü bu: Yönetmeliğe bu yıl eklenen bir madde gereği, "Alışık'ın oyuncu kişiliği ve tip yaratmadaki yeteneğini hatırlatan ve özel bir tip yaratan" bir oyuncuya verilecek bu ödülü, Cem Yılmaz "GORA" ile aldı. Ama yanlış takdim, onun bu ödülle neredeyse dalga geçmesine yol açtı. Gecede "Eğreti Gelin"le bizden umut veren sanatçı ödülü alan Onur Ünsal'a da çok ayıp edildi. Bu ödül, Ünsal ve Timuçin Esen arasında paylaştırılmıştı. Ama Halit Kıvanç, orada bile olmayıp yerine birini yollayan Esen'e övgüler yağdırırken, Ünsal'ın adını anmadı ve herkesin bol bol konuştuğu törende, genç sanatçıya ağız bile açtırılmadı. Sorumlular adına ondan ben özür dilerim!
|