|
|
|
|
Her hayatın iniş ve çıkışları vardır
Sabah Gazetesi Magazin Müdürü Şengül Balıksırtı'nın Seni Ben Uzaklarda Sevdim" adlı ilk romanında aşkın peşinde kendisiyle yüzleşen karakterler var. Magazin dünyasının ünlü isimleri ise romanın dışında kalmış.
Deneyimli gazeteci Şengül Balıksırtı, meslek hayatında yıllardır yaşadığı heyecanı bu kez romanıyla yaşıyor. Epsilon Yayınları'ndan çıkan "Seni Ben Uzaklarda Sevdim" yazarın ilk romanı.. Balıksırtı romanda birbirlerinin hayatından geçerken izler bırakan, iz bıraktıkça çoğalan, çoğaldıkça eksilen hayatları anlatıyor. Magazin dünyasına yer verilmeyen kitabın ana karakteri bir kadın; Tera. Bağlılık ve şefkat hisleri çok fazla olan Tera'yı Balıksırtı şöyle anlatıyor; "Çocukluğunun peşinde koşan Tera, geçmişle bugün arasında sıkışıp kalmışlığı içinde, kendini çoğaltmak için en çok aşkın peşinden koşuyor. Ve şunu öğreniyor: Sevmek için sadece sevmek yetmiyor."
* Romanı yazma sürecinizden başlayalım mı? 20 yıldır her gün yazı yazan bir insan için dışarıdan bakıldığında kolay gibi görünse de çok zor bir süreçti. Her gün 'yazmam gerek', 'başlamam gerek' duygusuyla uyandım. Ve sonuçta başladım... Önceleri zordu. Tanımadığınız insanlarla birdenbire aynı evde yaşamaya başlıyormuşsunuz gibi... Sanırım önceleri hepsine biraz mesafeli durdum. Sonrasında ise belki de kadın olduğum için Tera ile daha çok yakınlaştım.
* Gerek yaşam, gerek edebiyat karşısında nasıl bir konum almaya zorlanıyor romancı? Bunu edebiyat olarak değil, yazma eylemi olarak yorumlayalım isterseniz. Benim hayat içindeki konumum farklı... Çok başka bir iş yapıyorum. İşimin en keyifli kısmını ise kendime özel bir alan kıldım. Yazan bir insan olarak her zaman bir sınav veriyorsunuz. Çünkü yazdıklarınız okunuyor ve okunduğu andan itibaren de sizin değil herkesin oluyor. Bireysel bir üretimin birdenbire o yalnızlıktan çıkıp herkesin olması biraz ürkütücü... Bunun için yazan insan bence her zaman bu gerginliğin yorgunluğuyla dolaşıyor. Bunlar bireysel hadiseler... Ama okunduğunuzu düşününce, yani yazmak bireysel bir eylem olmaktan çıkıp, paylaşılan bir şeye dönüşünce orada da sorumluluklarınız başlıyor.
TAŞAN DUYGULAR
* Romanınızda ayrılan, ayrılamayan, evlenen, evlenmeyen kadın karakterler var. Kitaptaki Tera'nın geçirdiği depresyonu bir hastalık olarak değerlendiriyor musunuz? Adı üstünde; depresyon... Ve tabii ki hastalık. Ama aşk zaten başlı başına depresyon. Aşkta her zaman bir korku ve gerginlik vardır: Kazanacak mıyım, kaybedecek miyim korkusu. Bu gerginlik hali de insanı hasta eder. Zaten aşk, o ilk anının dışında hastalıklı bir süreç. Çevrenize bakın, herkesin aşktan yana bir sorunu olduğunu görürsünüz. Tera belki fazla duygusal, zaman zaman yaşadıklarını taşıyamayacak hale geliyor ama zaten kim bunu taşıyabiliyor ki? En azından benim çevremde gördüklerim böyle değil.
* Romanı bir kadının ağzından yazmışsınız. Edebiyatımızda kadının yeri ne size göre? Hayat kadınların çevresinde döner. Ve her şeyi kadın belirler. Her şeyi derinlemesine kadınlar yaşar. Kötülük onlardadır, şeytanlık onlardadır, doğurganlık onlardadır, iyilik ve anaçlık da... Dolayısıyla hayatı anlamak için kadını anlamak gerekir.
* Yıllardır magazin basını içindesiniz ama romanınızda magazin dünyasına ait bir ipucu bulamadık. Magazinden uzak bir roman yazmayı nasıl başardınız? Aslında en başında beklenti buydu; mesleği ve yaşadıklarıyla ilgili neleri yazacak, neleri deşifre edecek, gibi... Kitap yazdığımı duyduklarında 'Benimle ilgili ne yazdın' diyen pek çok ünlü oldu... Magazincilik benim işim ama hayatım değil. İşimle çok fazla yaşıyorum ama onun ve o dünyadaki alanların beni ele geçirmesine de izin vermiyorum. Orası çok başka bir dünya... Kendinizi kaybedebilirsiniz ve sonra da hiç bulamayabilirsiniz. Ayrıca yazılacak her şeyi yazıyoruz. Yazılmayanlar da var tabii. Ama onlar özeldir ve özel anlarda size güvenildiği için paylaşılmıştır.
* Türkiye'de magazin gazetecilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Kendinizi magazinel bir karakter olarak görüyor musunuz? Pek çok magazinci arkadaşım, bu işin çok kolay yapılabileceğine inanıyor. Oysa dünyanın en zor işi. Çünkü malzemeniz insan ve özel hayatların sınırlarında dolaşıyorsunuz. Bir yazıda, bir haberde insanlar her şeyi, tüm bir hayatlarını size emanet ediyorlar. Dolayısıyla çok hassas, çok özenli olmak gerek. Bu olamadığı için de magazinciler ile ünlülerin ilişkisi her zaman çok gergin oluyor. Ya da tam tersi; çok yakın, bütün sınırlar ihlal edilmiş konumuna geliniyor. Çok önemli bir iş yapıyoruz. Bu önem fark edildiğinde ve bunun sorumluluğu taşındığında sanırım karşı tarafla daha güzel bir ilişki kurabileceğiz. Bana gelince... Magazinel bir karakter değilim. Bu benim işim. Evde başka bir dünya var.
YAŞAMAK GÜZEL
* Kitapta hayattan bağını hiç koparmayan, mücadele eden karakterler var. Bence en çok acı çeken, her şeyden bıkan, en dibe vurmuş insan bile mücadele eder. Çünkü yaşamak güzel. Hepimiz bunu yaşamaz mıyız? Her gününün, her yaşının, her yılının aynı olduğunu söyleyebilir misin bana? Hayat böyle bir şey. İniş ve çıkışlarla dolu.
* Tera'nın hayattaki duruşuna, tükenişine bakarken ikili ilişkilerdeki açmazları dile getiriyorsunuz? Sizi, bunları yazmaya iten ne oldu? Adı üstünde ikili ilişkiler... İletişimsizlik... Çok kalabalık, çok gürültülü yaşıyoruz. Hep 'niçin olmuyor, niçin bir şeyler yolunda gitmiyor' diyoruz. Ama bize ulaşmaya çalışan sesleri, sözleri de hep ıskalıyoruz. Belki kendi sesimizi bile duyamıyoruz. Tera, biraz hastalıklı bir karakter. Ama belki o hastalıklı ruh hali hepimizde var. Kitabı okuyanlar en çok Tera'dan etkileniyor. Herkesin sorunu bu aslında; ilişkiler... Az önce 'ama magazinel bir şey yazmadınız' dediniz ya, belki de Tera, o çok tanıdığımız insanlardan biridir. Bugün Türkiye'nin gündemindeki insanların hayatlarından, ruh hallerinden mutlaka izler var burada.
* Roman yazmak düşüncesi ne zaman oluştu, neden başka bir tür değil de romanla attınız ilk adımı? Yıllardır magazinin en ateşli ortamında çalışıyoruz, Şamdan gibi bir dergiyi yapıyoruz. Şamdan'ın, Şamdan Plus'a dönüşmeden önceki yıllarında, tam 400 hafta oradaki köşemde hayatı ve insanları anlattım. Orası benim vahamdı. Nefesimi orada aldım. O yazılar farklıydı... Magazindi ama magazin değildi. İnsanı yazdım, hayatı yazdım. Aynı tarz şimdi Kumsal ve Şamdan Plus'ta devam ediyor. Yayınevinden teklif geldiğinde ilk söylediğim şuydu: Ben asla meslek anıları yazmam. Epsilon'un sahibi Ömer Bey, 'Sizden bunu istemiyoruz. Biz sizin köşe yazılarınızdaki tavrınızı beğeniyoruz' dedi. İyi bir motivasyondu ve böyle çıktı kitap ortaya. Balıksırtı'nın yeni romanı Seni Ben Uzaklarda Sevdim ikinci baskısını yaptı.
Sayım Çınar
|
|
|
|
|
|
|
|
|