|
|
|
|
'Masonluk özgür bir kurumdur'
İlhami Soysal, Masonluğu evrensel değişim sürecinin bir evresi sayıyordu. Çetin Altan ise Masonluğun özgür bir kurum olduğunun altını çiziyordu.
İlhami Soysal Masonluk konusunu kendi siyasi görüşleri çerçevesinde değerlendirmekten kaçınmamıştır: "İdeolojik bir saptama yapmak gerekirse, başlangıcında bir ara Masonluğun totalitarizme karşı özgürlükçü ve liberal bir görüşü temsil etmesine karşın, giderek sosyalizm ve işçi sınıfı karşısında kapitalizmin savunuculuğunu üstlenmiş bir örgüt olduğunu söylemek gerekir. (...) Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de emeğinden başka değerlendirilecek şeyi olmayan birinin, Masonluğa alınması söz konusu değildir. (...) Büyük Üstatlardan Enver Necdet Egeran kitabında, Masonluğun kurulu düzeni koruyan bir inanış sistemi olduğunu şöyle dile getirir:
PARAYI VEREN... 'Masonluğun eseri, her türlü bedeni ve ahlaki cebir ve şiddetin zıddı ve muhalifi bulunan toleransta meydana gelir. Faaliyeti tamamıyla itidal ve sükun dairesinde cereyan eder, mücadelenin ifrata vardığı karışık devrelerde bu faaliyet durur, localar kendiliğinden kapanır. (...) Fukaralığa ve muhtaç duruma düşen bir birader, locanın himayesine alınır. Ancak bu durum süresince fikir ve oy bağımsızlığını kaybettiği düşüncesiyle o birader loca çalışmalarına alınmaz.' Yani Masonluk, parayı verenin düdük çaldığı ve gereğince korunduğu bir inanış düzenidir... Üst tarafı laftır." Masonluğu insanlığa aykırı bir akım saymayan, aksine solcu görüşle evrensel değişim sürecinin bir aşaması sayan Soysal, Atatürk'ün kapatma kararını şöyle değerlendiriyor: "Atatürk devletin ve devleti yöneten tek partinin denetim ve yönetiminde olmayan, kökünün dışarıda olduğu ileri sürülen, ilişkilerinin derinliği bilinmeyen ve İttihat ve Terakki'den arta kalan hemen herşey gibi, zamanının geldiği inancıyla, Mason localarının da kapatılmasına karar vermiştir."
ÇETİN ALTAN'IN BAKIŞ AÇISI Atatürk'ün ilkeli bir davranış içinde bulunduğu belirttikten sonra, başka bir yayına rastlanmayan bir tahlille, Masonların herşeyi kendilerinin yönlendirdikleri tezini de şöyle eleştiriyor: "Atatürk'e pek sempati duymayan Masonluk düşmanı bazı çevreler, onun Mason localarını kapattırma yolundaki buyruğunu kendi duygularıyla çelişir gördüklerinden olacak, sonraları 'Masonlar, halin icabı olarak bir müddet uyumayı uygun bulmuşlar, fakat kendi kendilerini kapatmanın mensupları arasında uyandıracağı aleyhte tesirlerden kurtulmak için kapatılma kararını temin etmişlerdi' diye yazmaktan ve bir noktada Mustafa Kemal'in bile Masonlar'ın istekleri yönünde hareket ettiğini hiç değilse akla getirme çabasından geri kalmamışlardır." Solun içinde Atatürk'ün ve Kemalizmin yoğun tartışıldığı ve artık aşılması gerektiğinin savunulduğu bir dönemde, böylece Atatürk- Masonluk ilişkisinin yeniden değerlendirilmesi konusunun gündeme gelmesinde Soysal ilk planda rol oynamıştır. O yıllarda Çetin Altan, solun kuruma bir farklı bakışı bulunduğunu kanıtlıyordu: "Bir ülkedeki yasal dernekler arasında egemen sınıfın kontrolü açısından fark yoktur. Burjuvazinin egemen olduğu bir toplumda burjuvaziye karşı olan biri bile onun örgütlerine girmeden edemez. İşyeri, evi,çocuğunun okulu, o kontrolün altındadır. Kaldı ki Masonluk daha da özgür bir kurumdur. İttihatçılar, Namık Kemal, Yunus Kazım Efendi Mason'du. Abdülhamid, İttihatçılar'a Mason oldukları için kızıyordu. 'Türkiye bunların egemenliği altında olamaz' diyordu. Ülke tek başına egemenliği altında olsun istiyordu. Öte yandan Troçki, Allende, Mitterand Mason'dur. Türkiye'de Masonluğun ne olduğu bilinmiyor." Zaman içinde, CHP'nin kimliğini kaybetmesine, solun dağınık ve etkisiz durumuna tanık olan İlhami Soysal'ın, Masonluk konusunda daha radikal yargılara yöneldiğine tanık oluyoruz: "Meşrutiyetten bu yana Türkiye'de üç büyük şehrin emniyet müdürlerinin yüzde 99'u, MİT'in başındakilerin dörtte üçü Mason. İsim isim tespitlerim var. Bu rastlantı değildir. Aynı şekilde İzmir, Ankara ve İstanbul'un vali ve belediye başkanlarının yüzde 80'i Mason. Bu örgütün çapı hakkında bir fikir verir sanırım. Masonların el atmadığı bir alan olduğunu sanmıyorum. Bunlara karanlık işler de dahil olabilir. Niye olmasın? Yüzde yüz de var demiyorum. Çünkü elimde belge yok. 'Vardır' dersem, ispat edemem. Söylediğim o ki Masonlar her yere belli adamlarını yerleştirip çok geniş bir şekilde kendi güvenlikleri için istihbarat örgütlerinin bir organı gibi çalışıyorlar. Güçleri de buradan geliyor zaten. (...) Özel Harp Dairesi ile MİT'in Mason locaları ile ilişkisi tabii olabilir. Olmaz, diyemem. Ziverbey Köşkü'nden ben de geçtim. Kontrgerillayı bu yüzden iyi tanıyorum."
DAMGA VURMA TUTKUSU Masonluk kurumunun Masonlar'a rağmen aşırı şekilde siyasetle özdeşleştirilmesi, her fırsatta rakip aşağılamak için araç olarak kullanılması sonucunu doğurmuştur. Avrupa ve ABD'de olağan sayılan bu üyelik bizde hep siyasi bağlantıyla değerlendiriliyordu. 1984'den itibaren devlet yönetiminde tek sözcü durumuna gelen Turgut Özal da aynı damgadan payını almakta gecikmedi. Refah'ın sözcüsü Milli Gazete 1 Ekim 1987 tarihli sayısında "ANAP'ta Mason diktatörlüğü" başlığı altında şöyle yazıyordu: "Özal, Masonlar'ı ve biracıları mahkum eden Dinçerler'i bu seçimde kadro dışı bıraktı. Engin Cansızoğlu'nu liste dışı bıraktı. Demek ki Özal'ın muhafazakârlığı yalnızca lafta kalıyor. ANAP, Lions kulüplerini bakanlar kurulu kararıyla resmi dernekler şekline getirerek, Mason diktatörlüğüne, Yahudi ve Rotary, Lions kulüplerinin egemenliğine resmiyet kazandırmıştır. Muhafazakârlarla yola çıkılarak kurulan, muhafazakârların oylarıyla iktidar olan ANAP çirkin bir şekilde Mason diktatoryasını kuruyor. Dıştan icazetli Özal, dıştan aldığı direktiflerle listelerini Mason, Rotaryen ve Lionslar'la doldurdu. Dindar kimliğinin reklamı yapılan Özal, bu sahte kimlik altında Demirel'den çok daha tehlikeli bir şekilde Mason diktatörlüğüne ve Yahudi nüfusuna meşruiyet kazandırdı."
YARIN: *Erol Simavi Mason olduğunu Hürriyet'in manşetinden açıkladı. *Mesut Yılmaz'a yapılan Mason yakıştırması büyük yankı doğurdu.
Hazırlayan:Orhan KOLOĞLU
|
|
|
|
|
|
|
|
|