Asi Torun Büyüklerini Ziyaret Etti!
ABD Başkanı Bush'un Fransa ve diğer Avrupa liderleriyle yaptığı görüşmelerii, bir ara sıklıkla yayınlanan Kent şekerlemelerinin reklamlarına benzetmek çok da hatalı olmaz
Liberation Gazetesi'nin yazdığına göre; Başkan Bush bu defa Atlantik'i aşıp, eski kıtaya gelirken, Almanları yok farz edip, Rusları hoş görüp, Fransızları cezalandırmak niyetiyle değil, Almanların kafasını okşamak, Fransızların nazını dinlemek Ruslara mümkün olduğu kadar nazikçe homurdanmak üzere geldi. Ondan hemen önce Paris'te, "Amerika'nın gülen yüzü" diye gazetelere kapak olan Condelezza Rice, ellerini öpmek üzere gelmediyse de; kibarca "ihtiyar Avrupa"nın hatırını sordu, uzlaşma niyeti taşıdığını aktardı. Mütevazı bir dille "Size ihtiyacımız var" dedi. Ailenin en büyükleri sadece Rice ve Bush'u değil, eski kıtada onlarla aynı hizaya giren gençlere de bağırıp çağırmışlardı ama Irak'taki seçim sonuçlarından bu yana seslerini pek çıkaramaz olmuşlardı. Hatta Fransa Dışişleri Bakanı Barnier Ortadoğu gezisinden döndüğü gün; Rice'la senli benli konuşup, gördüklerinden çok mütehassıs olmuş olmalı ki, aynı akşam televizyondaki bir programda, (üstelik ilk kez bir konuda) bu kadar heyecanlı ve duygusal konuştu, Amerikan yönetimine sempatik bakan açıklamalar yaptı. Europe-Express adlı programda, sosyalistlerin içinde en Amerikancı isimlerden biri diye bilinen Moskovici, "Fransız kaldı", diğeri "Amerikancı" oluverdi! Bir hafta sonra; gerçi Bush'la 2.5 saat süren akşam yemeğinin ardından, Chirac da heyecanlı açıklamalar yapmadı. Ama Chirac da, iki yakanın da iki asırdır aynı değerlere inandıklarını vurguladı. İki tarafta da, ayrılık konuları baki kalsa da, "Suriye ve Lübnan" konusunda anlaştıklarını duyurdular. Avrupa'nın Çin'e uyguladığı silah ambargosunun kaldırılmasını istemeyen Bush'a karşılık, geçen yıl Eiffel'i Çin bayrağının renklerine boyayarak onun devlet başkanını ağırlayan Chirac muhalefet etti. Ertesi gün Bush, bu defa "Avrupalılar" la bir araya geldi. Uzmanların ifadesiyle ilk kez, Amerika Avrupa'yı bir kurum, bir varlık olarak muhatap aldı. Hatta Schröder; "Atlantik'in iki yakasındaki ilişkiler için merkezin artık NATO değil, Avrupa olabileceğinden" söz etti. Hiç heyecanlanmayın! Türkiye'den bakınca görülen Avrupa, Avrupa'dan bakınca görülmüyor. Avrupa diye, dış politikası olduğu sanılan bir yer yahut bazılarının zamanı tersinden işletip, isimlendirdikleri gibi bir "blok" yok. Duvar gittiğinden beri, blok da yok! Avrupa'da "prematüre" diye görülen, belki bir gün gerçekleşebileceği hayal edilen ve Schröder'in de bir nevi temenni gibi sunduğu bir beyan bu. Dış politik mevzularda, 25 ülkenin geçmişi ve öncelikleriyle tamamen ayrı telden çaldıkları bir yer Avrupa. Şimdilik çok uzaklarda duran şey, varlıklara ve askeri harcamalara ve NATO'daki dengelere bakıldığında, rahatlıkla denilebilir ki; Türkiye'nin birliğe tam üye olması ihtimaline kıyasla daha uzakta. Tam aynı olmasa da hatalı bir benzetme olmayacak. Türkiye'de, bir ara sıklıkla oynayan Kent şekerlemenin reklamındaki gibiydi bu ziyaret. Hani yaşlı karı-koca torunlarının ziyaret etmesini bekliyordu. Sonra onlar gelince de gözleri doluyordu yaşlı çiftin. Yok, hayır! Şeker ikram etmediler ama nihayet torunların onlara ihtiyaç duyduklarını söylemelerinden sahiden hislendiler.
|