|
|
Her erkek mutlaka karısını aldatır
Melekler Erkek Olur ve Çiçeklerin Tanrısı ile geniş bir okur kitlesine ulaşan Hamdi Koç'un, yeni kitabı İyi Dilekler Ülkesi kısa bir süre önce yayınlandı. Bu kez sokağa çıkıp canını sıkan herkesi vuran bir kahramanın hayatını kaleme alan Koç, aldatma hakkındaki düşünceleriyle de çok konuşulacak: "Kim olursa olsun bir süre sonra gider karısını aldatır."
Artık iyice kudurdum
Hamdi Koç, her zaman şaşırtmayı sevdiği okuru bu kez 'İyi Dilekler Ülkesi'nde konuk ediyor.
Arka arkaya çıkardığı Melekler Erkek Olur ve Çiçeklerin Tanrısı kitapları ile geniş bir okur kitlesi kazanan ve her iki eseriyle de onları şaşırtmayı başaran Hamdi Koç, bu kez bambaşka bir diyardan "İyi Dilekler Ülkesi"nden sesleniyor okuyucuya... Bir sabah kalkıp artık işe gitmek istemeyen, günlerce haberleri izleyip aslında yeni hiçbir şey olmadığını fark eden, sokakta canını sıkan adamları kendi adalet anlayışına göre cezalandıran ve öldüren bir adamın, Can Fedai Gümüş'ün hikayesini anlatıyor bu kez... İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan kitabında Koç, "solcu ve şair" babanın, örselenmiş bir çocukluk geçiren oğlunu son 30 yılın panoramasında okuyucuyla buluşturuyor. Beşiktaş'taki evinde eşi Esin Hanım'ın ikram ettiği çayları yudumlarken Koç ile hem yeni kitabı ve kahramanı hem de önceki eserleri hakkında konuştuk... Yazmaya Çocuk Ölümü Şarkıları ile başlayan Koç, aldatma hakkındaki düşüncelerini dile getirirken, Esin Hanım'ın kaşı kalkmadı da değil hani...
* Can karakteri nasıl oluştu? 'Melekler Erkek Olur'u yazarken aklıma bir görüntü ve fikir geldi. Sokakta birilerine kızan bir adam, kızdığını o an çekip vursa ve vura vura dolaşsa nasıl olur ve niye olmasın? Her şey buradan başladı. Kitabın ikinci dönüm noktası, Can'ın babasının ortaya çıkması oldu. O baba ortaya çıkınca, Can'ın kaderinin bir kısmı da zaten çizilmiş oldu... Anne ve baba işlerine, sanat yapmaya ve şöhret olmaya o kadar kaptırmışlar ki kendilerini, büyüyen, sevgiye ihtiyaç duyan çocukları olduğunu unutuvermişler...
* Peki 'İyi Dilekler Ülkesi' nasıl bir yer? Değerlerin çok çabuk değiştiği, her şeyin çok hızlı bir şekilde kurban edilebildiği bir yer, sürprizlerle dolu bir ülke İyi Dilekler Ülkesi. En büyük problemi nereye gittiği konusunda kararsız olmak, yolun sonunu görmeden, yola çıkmış ve yürüyor. Çok da serbest bir ülke. Bilgisayar mühendisi adam, sıkı bir asker olmuş, terörist eyleme maruz kalmış, akıl sağlığının bir kısmı patlamada gitmiş; bakıyorsunuz muteber bir politikacı olmuş...
* Bireysel tarihin anlatılması neden bu kadar önemli? Bizi biz yapan şey geçmişimiz. Romanın ana endişesi her zaman bireydir, kişisel tarihtir. Bunun içinde toplumsal tarih ortaya çıkacağı varsa çıkar. Ben tek adamların maceralarını seviyorum.
* Sanki Can'a bir yakınlık hissediyorsunuz. Hiç kınadınız mı onu? Can'ı çok sevdim, çok tatlı bir çocuk. Her zaman arkasında oldum. "Devam et oğlum, kendine güvenini kaybetme" dedim. Ki o macera sürecinde kendine güvenini kaybetmemek yazarın da hayati endişelerinden biridir. Kahramanına, kurguna inancını kaybedersen bitersin. Ne olursa olsun sezgilerine güveneceksin, asılacaksın. Can'a destek verirken, kendime de destek oldum.
* Bu kitapla okuyucularınızı da şaşırttınız. Daha farklı bir konu, daha farklı bir karakter... Benim öyle bir özelliğim var. Çiçeklerin Tanrısı çıktığında da okurlar şaşırdı. Melekler Erkek Olur'dan farklıydı. Bu da farklı. Değişikliği seviyorum. Ama bütün kitaplarımın bir ortak özelliği var. Sonuçta aynı adamın maceraları.
* Melekler Erkek Olur'da konu tamamen farklıydı... Orada kendini kurtarmaya çalışan bir adamcağız vardı. Hayatı boyunca eşek gibi çalışmış, kendine zaman ayırmamış, gencecik yaşta evlenmiş ve karısı da "O mutlu mu, mutsuz mu?" diye düşünmemiş. Adamı tepe tepe kullanmışlar... O da bir sabah kalkıyor, "Bu artık böyle gitmez" diyor.
* Peki aldatılan taraf bunu hak eder mi? Aldatmak kişisel bir şey değil. Kim olursa olsun, bir süre sonra gider karını aldatırsın. Eğer aldatmıyorsan ya cesaret edemiyorsundur ya imkan olmuyordur. Ama adam karısını, karısının yüzünden aldatmaz. Bu erkeklerin içinde olan bir şeydir.
* Aynı şey kadınlar için de geçerli değil mi? Bilemiyorum onun da cevabını kadınlar verecek. (Eşine bakarak, gülüyor.) Umarım öyle değildir.
* Aldatmanın cezbedici bir tarafı olduğunu düşünüyor musunuz? Üff hem de nasıl... Yenilik bir kere, değişiklik, heyecan, macera... (Kahkahalar nedeniyle cümleyi tamamlayamıyor.) Gençlik heyecanları vardır ya, bir kadını tavlamanın duygusu hiçbir şeye benzemez.
* Sizce aldatan taraf karşı tarafa bunu söylemeli mi? Ahlaki açıdan elbette aldatmak hoş değil. Halbuki öyle ahlaka bulaştırmadan, erkek fantezisi şeklinde yaşamak çok daha eğlenceli. Erkekler bundan keyif alır. Kadınlar kızıyor ama erkeklerin hele evli erkeklerin...
* Kadınların da böyle hissedebileceği düşüncesi sizi rahatsız etmiyor mu? Etmeli mi bilmiyorum. Düşünmüyorum bunu. (Eşine dönerek) Vururum ulan!
* Okuyucu ile nasıl bir bağ kurmak istiyorsunuz? Kitapta anlatılan hikayeyi okur kendinin ya da bir yakınının hikayesiymiş gibi hissederek okusun istiyorum. O yüzden de metinle okur arasında yakınlık kuracak küçük teknikleri kullanıyorum. Bunlardan biri normal zaman kahramanının samimi olması, diğeri de okura hitap edip "Beni utandırma sevgili okuyucu" demektir. Kitabımı satın alın! Kitap başarı kazanacaksa, seninle başarı kazanacak.
* Niye alsın okuyucu bu kitabı? Hayatının en güzel haftalarından birini geçirmek için alsın, bir. Günlük hayata başka gözle de bakılabildiğini görmek ve rahatlamak için alsın, iki. Beni zengin etmek için alsın, üç.
* İddialı bir yapıya sahipsiniz. Bu hep mi böyleydi, yazar olunca arttı mı? İyice kudurdum yazar olunca.
* Nereden geliyor bu? Sınıfın en çalışkanı mıydınız, her soruya ilk parmak kaldıran siz miydiniz? İlk ve ortaokulda öyleydim. Var bir yamukluk içimde. Genden gelen bir şey midir, burçtan gelen bir şey midir, delilikten gelen bir şey midir? Bilmiyorum.
* Burcunuz ne? Yay.
* Konularınızı seçerken ısrarla kaçındığınız şeyler neler? Tabularım var. Sert cinsel durumlar bunlardan bir tanesi. Katı bir taşra ahlakı içinde büyümüş bir adamım. Eşcinsellik benim için bir anlatı konusu olamaz kolay kolay. Meselenin beni ilgilendiren bir tarafı yok. Anlatmam için ihtiyaç duymam lazım. İhtiyaç duymam için bir sebep yok. (Gülüyor) Bir de onu hissetmem lazım anlatmam için, Allah muhafaza yani...
* Bir şeyi anlatmak için illa yaşamak mı gerekiyor? Şaka yapıyorum ama aklı başında konuşmaya çalışırsam yarın, bugün görmediğim bir şeyi görebilirim. O da bana anlamlı gelebilir, sempatimi kazanabilir ama bugün uzak. Öyle şeyleri okumayı da sevmiyorum. Üstelik şimdi iyice Batılılar eşcinsel edebiyatı şişiriyorlar.
* Edebiyatta eşcinsellik lobisi tartışmaları yapılıyor sık sık. Siz ne düşünüyorsunuz? Edebiyat piyasası küçük olduğu halde öyle katmanlı bir yapı içerisindeki. Biraz da bizim ruhumuzdan gelen bir şey. Kendimize gruplar kurmayı severiz. Sevdiğimiz adamları kalite ne olursa olsun kollama eğilimindeyizdir. Kıyak yapmayı severiz.
Halime Sürek Kahveci
|