|
|
Onat Kutlar'ı eşi Filiz anlattı
Ölümünün üzerinden 10 yıl geçen Onat Kutlar'ı anmak için dostları "Bahar Hâlâ İsyancıdır" adıyla bir gece düzenledi. Evlilik yıldönümlerinde eşini kaybetmenin acısını ilk günkü gibi yaşayan Filiz Kutlar sanki hissetmiş gibi "Bir süre kafeye gitme demiştim, yine de gitmiş" diyor.
Evlilik hediyesini öldükten sonra aldım
Ölümünün üzerinden 10 yıl geçen Onat Kutlar için dostları bir anma gecesi düzenledi. Onu 5. evlilik yıldönümlerinde kaybeden eşi Filiz Kutlar'la konuştuk.
Az şekerli kahvesi, elinden düşürmediği Maltepe sigarası, yaz kış başından çıkarmadığı kasketi, ağız dolusu kahkahası ve aydınlık yüzü geliyor ilk anda akla... Şair, yazar, sinemacı ve tabii 'insan insan' Onat Kutlar'ın aramızdan ayrılışının üzerinden 10 yıl geçti. Belki de 'geçmiş' demek daha doğru... Akşam haberlerinde duyduğumuz "The Marmara Oteli'nin kafesinde bomba patladı. Yaralılar arasında yazar Onat Kutlar da var" haberi sanki dün gibi... Tarih 30 Aralık 1994... Dostlarıyla bir kahve içip biraz sohbet etmek için uğramıştı kafeye. Ceketinin cebinde eşi Filiz Kutlar'a evlilik yıldönümleri için aldığı gümüş kolye, birazdan kalkıp Mis Sokak'taki evlerinin yolunu tutacak, eşine sevgiyle sarılacaktı. Olmadı. Yaralı olarak kaldırıldığı hastanede 11 Ocak 1995'te öldü. Yazılarında barışı, eşitliği, adaleti, umudu, insanca yaşamayı, sevgiyi hatırlatan Onat Kutlar'ı anmak için dostları 11 Ocak Salı akşamı Yeni Melek Gösteri Merkezi'nde bir gece düzenleyecek. "Bahar Hâlâ İsyancıdır'' adlı gece öncesinde eşi Filiz Kutlar'la Beyoğlu Mis Sokak'taki evinde sohbet ederken kahvemizi Onat Kutlar için içtik...
* 'Zaman en iyi ilaç' denir... Öyle diyorlar... 5-6 sene ağır bir depresyon geçirdim, farkında olmadan. Birkaç ay doktora gittim bir arkadaşımın tavsiyesiyle... Sonra da 'Doktor ne yapacak, ne faydası olur, acımı mı azaltacak' diye bıraktım. Halbuki yanlış düşünmüşüm. Doktor yardımcı olabilir, ilaçla yardımcı olabilir. Çok ağır geçirdim. Hatta 'Zaman iyi gelir diyorlar ama ben daha kötüyüm' diyordum. Korkunç ağlama nöbetlerim tutuyordu. Zaman şöyle ilaç; bu acıyı yaşamayı öğreniyor insan galiba, yoksa acı azalmıyor.
* Tiyatro ve fotoğraf çalışmalarınızın da faydası olmuştur herhalde... Kendimi bırakmadım. Şehir Tiyatrosu'nun dışında da çalışmalarım oldu. İtalyan Kültür'de iki proje ortaya koydum, oynadım. Yoksa insan çıldırabilir inanın, bıçak sırtı bir şey... Onunla beraberken o kadar mutluydum ki işimde olan sorunları üzüntüleri hep geçiştiriyordum. Özel hayatım daha önplana çıkmıştı herhalde. Ama onun yokluğunda öyle olmadı. İyi ki işim varmış ki dört elle sarıldım.
EVİMİZİ SATMAYA KIYAMADIM * Onunla paylaştığınız evde yaşıyorsunuz hâlâ... Birlikte bir yıl 2 ay oturabildik bu evde. Olaydan sonra 3 ay eve gelemedim. Ablamda ya da arkadaşım Serra Yılmaz'da kaldım. Hatta Serra günlerce bende kaldı, alışmama yardımcı oldu. Sonra değiştirmek, satmak istedim ama kıyamadım. Sanki Onat'ı bırakıp gitmek gibi ama çok da zor. Zaman zaman satıp değiştireyim, başka bir hayat kurayım diye düşünüyorum. Evin rengini, koltukların yerini değiştirdim. Çünkü şurada oturuyordu diye düşününce çıldırabilir insan. Hep içinde olan bir acı...
* Onat Kutlar'ın Beyoğlu tutkusunu bilmeyen yoktur. Onun fikri miydi burada yaşamak? Onat çok istediği için almıştık bu evi. Ben o kadar çok istememiştim doğrusu, ürkmüştüm Beyoğlu diye. Taşındıktan sonra da o kadar hoş geldi ki... Evden çıkınca sinemalar, tiyatrolar, bütün kültürel hayat burada... Çiçek Bar'ı çok severdik, dostlarımızla, arkadaşlarımızla buluşmak için... Onat'ın çok sevdiği bir şeydi, akşam işten çıkınca eve gelmeden önce bir yerde bir şey içsin, buluşalım... O çok mutluydu. Evden çıktıktan sonra pencereden el sallıyordum ona.. Bazen el sallayıp sallamayacağımı bilmeden çıkıyordu. Giderken bir bakayım şuradan diyordum, onun da köşede dönmeden önce durup baktığını, beni görünce el salladığını görüyordum. Bir süre pencerenin önüne çiçekler koydum ki oradan dışarıyı görmeyeyim diye...
* Hep el ele görürdük sizi... Çok sevdik birbirimizi gerçekten. Tanıştıktan çok kısa sürede gelişen bir ilişki oldu. Aslında çok mesafeli duran bir insandı. O kadar içten, samimi ve candan olmasına rağmen çok çabuk açmazdı içini... Aşk o zaten, kendi kontrolün dışında gelişir bir şeyler, bir bakarsın çok yakın olursun. Biz de kısa sürede birbirimiz için vazgeçilmez olduğumuzu gördük.
* Evlilik kimin fikriydi... Evlilikten nefret ediyordu. 'Bir daha öyle bir şey yaşamak istemem' diyordu. Bu ilk eşinin kötülüğünden falan değil tabii ki... Çok severek evlenmişler, iki çocukları olmuş, ama zamanla ilişkiler bozulabiliyor. Ondan sonra da insan evlilikten nefret edebilir. Özgürlüğüne çok düşkündü. Ama evlendik. Hepsi 7 yıl sürdü. O gün de 5. evlilik yıldönümüzdü. Dopdolu, inanılmaz 5 yıl oldu. Eskiden hafta sonları arkadaşlarıyla buluşmak, yazısını yazmak ya da çeşitli nedenlerden ötürü evde durmazmış. Biz evlendikten sonra cumartesi bazen evde oluyordu bazen dışarda, ama pazar günleri kesin evde olurdu. Onunla espresso içişlerimizi hatırlıyorum. Sabahları erten kalkıp kahve yapardı. Mis gibi kahve kokusu kaplardı evi... 'Ya ben eskiden hiç evde durmazdım, ne hoşmuş evde olmak' derdi.
* Aranızdaki yaş farkı olabilir mi buna neden? Siz ondan çok gençtiniz... O da olgun yaşlarında... Hiç ilgisi yok. Bu onun kişiliğiyle ilgili bir şey. Bakın, o yaştaki erkekler sevgililerine ya da eşlerine öyle mi davranıyor? Bence onunla ilgisi yok da içindeki zenginlikle ilgisi var. Herkese gönlünü açar, yazılarını okuturdu. Bunun ne yaşla ne kültürle ilişkisi var, bu kişilikle ilgili... Konservatuvardan hocam Yıldız Kenter bana, Onat'ı kaybettikten kısa bir süre sonra 'O aşk senin içinde' demişti. Garip bir enerjisi vardı. Olağanüstü zeki ve bilgiliydi. Ama o kadar da mutevazıydı.
* Önceden bir şeyler olacağını hissettiniz mi? Bir hafta on gün önce çok korkunç bir rüya gördüm. Rüyamda Onat'a işkence ediyorlardı. Kollarını, bacaklarını kopartıyorlar, tek bir gövde kalıyor. Gece uyandım, baktım yanımdaydı, rahatladım, uyandırdım 'Çok kötü bir rüya gördüm ne olur uyan' dedim. Bana sarıldı, sakinleştirdi. O olaydan sonra bu rüyayı da hatırladım.
Figen Yanık
|