| |
Yeni yıla eski tas
Türkler'in adaptasyon kabiliyeti mi yüksek, yoksa refleksleri mi hızlı bilmiyorum ama yeni bir durum, özellikle extraordinary bir hal çıktığında, olaya çok hızlı ve birlikte girişebiliyoruz. Tsunami faciasında bölgeye en erken uçak gönderip, kendi yurttaşlarına koşturan ülke Türkiye oldu. Gerçi koca uçak nedense 13 kişiyle dönebildi, başka Türk yok ise de orada bekleşen yabancıları doldurup İstanbul'a getiremez miydik, diye insan düşünmüyor değil ama bu ayrı bir konu.. Bu refleksimizin belki mantığı şudur: Normal şartlarda birbirimizi ne kadar fazla hırpalıyorsak, olağanüstü hallerde de o kadar kenetleniyoruz. Bu adaptasyon yeteneğimize güvenerek henüz 3'üncü gününü idrak ettiğimiz yeni yılı eskitmeye başlamamız ve rutine dönmemiz gerektiğini düşünmekteyim. Efendim. Eğit-Sen, 2004'ün son günlerinde bir araştırmayı tamamlamıştı fakat hem tsunami hem de yılbaşı arasında gürültüye gitti. Yaklaşık 1 milyon ilköğretim öğrencisi velisi arasında yapılan araştırmaya göre, öğrencilerin (yani çocukların) yüzde 38'i öğretmenlerinden, yüzde 28'i de idarecilerden dayak yiyor. Kardeşim, biz bu halde mi AB'ye gireceğiz, demeyeceğim, boşuna beklemeyin. Lütfen biraz bilimsel takılalım: Şimdi, çocuklarımızın yüzde 38'i öğretmenlerinden dayak yiyorsa, öğretmenlik de "kutsal bir meslek" olduğuna göre, bu dayak kutsal bir dayak mı olmuş oluyor? Lisedeki askerlik hocamız piyade albay da sınıfta sık sık, "İnsanlar askere eşek olarak gelirler, insan olarak çıkarlar" falan şeklinde vecizeler yumurtlamasından anlaşıldığı üzere, askerdeki dayağın da insanı eşekten dönüştürdüğüne inanırdı. Yoksa öğretmenlerimizde de buna benzer bir inanç mı var? Yani, öğretmen dayağı kutsal mıdır, değil midir? Bu dayak ritüeli, herhalde azalarak devam ettiğine, geçmişte bizim millet öğretmenlerinden çok daha fazla dayak yemiş olacağına göre, o zaman bizler kutsal bir millet mi olmuş oluyoruz? İkinci bilimsel sorum şu: Çocukların yüzde 28'ini idareciler dövdüğüne göre, bu hadise, öğretmenlerin dayak atmaktan yorulmuş olmasından mı kaynaklanmaktadır; yoksa idarecilerin, kutsallaşmamızda bizim de tuzumuz olsun anlayışından mı ilham almaktadır? Ve üçüncü olarak: Öğretmenlerimizi yetiştiren okullarda, branş derslerinin yanı sıra, iç kanamaya yol açmayacak yumruk ve tekme seminerleri ile kişiliği örselemeden pataklama teknikleri öğretilmekte midir? Öğretmenlerimizin böyle bir kariyeri var mıdır yoksa zavallı çocuklarımızı babadan kalma yöntemlerle mi dövmektedirler? Ve son olarak, hususiyetle şu sorunun cevaplanmasını talep etmekteyim: Çocukların yüzde 76'sı, evde dayak yemeyip ıslah edilmedikleri ve bu yüzden de yaramazlık yaptıkları cihetle mi, dövülmektedir? Yoksa bunlar zaten evde de eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyip, bir türlü islah olmadıklarından dolayı mı ayrıca okulda pataklanmaktadırlar? Tersinden sorarsak, okulda dayak yemeyen yüzde 24'lük bölüm, evde dayak yediği için mi, okulda uslu oturmaktadır? Buradan da şu çıkar ki, yüzde 76'lık kısım okulda, yüzde 24'lük bölüm de evde olmak suretiyle, evlatlarımızın tamamı dövülerek adam edilmeye çalışılmaktadır. Kendimizle ne kadar övünsek azdır.
|