Birkaç saatliğine patron olmalı!
Arkadaşlarımla birlikte Konya'ya gitmek için Sabah'ın özel uçağına biniyoruz. Sevgili Fatih ve Vahap'a, "Bu özel uçak alışkanlık yaparsa biz ne yaparız?.." dediler. "Bakın" dedim... "Ben kendim iki saatliğine patron oldum. "Baktım gülüyorlar? Kaşlarımı çattım, dedim ki: "Bundan sonraki seyahate hızlandırılmış trenle gideceğiz." Uçağa bindik... Tek kelime ile söylüyorum, büyülendik. Kaptan pilot Metin Kırancı "Ben de Beşiktaşlıyım" dedi. Kaptan Pilot Serdar Söyler "Seninle komşuyuz haberin var mı" dedi. İki dosttan sevgi dolu sözler ve teknisyen Ömer Bertan'ın inanılmaz sıcak sevgisi ile havalandık. Oh be!.. Bizim Sevgili Selçuk Manav yanıma geldi (Bilmeyenlere söyleyeyim. 6,5 dil bilir. Buçuk Portekizce'dir. Dünyanın iki büyük saygın gazetesi, Fransız France futbol ile İtalyan Della Sport'un Türkiye temsilcisidir). "Kazım ağabey... Bu uçak özel ama bizim patronun uçağı. Bu yüzden ayıp olur diye tuvalete bile gidemem" dedi!.. Selçuk yüzüme mahcup mahcup bakarken hep birlikte gülüyorduk. Çünkü mutluyduk. Konya'ya indik, arabalara bindik. Önümüzde motosikletli bir polis var. Kendi kendime söylendim. Herhalde bizi ileride çevirir ve ceza yazar. Konya'da Mevlana'nın önüne gelince polis "Sizi takip etmekle görevliyim" demez mi! "Aman!" dedik. "Koruma istemeyiz. Amirlerine bizi yolda kaybettiğini söyle..." İşte böylesine olağanüstü bir Konya gidişi, bana yıllar önceki Konya dönüşünü hatırlattı. Bakın dinleyin... Hürriyet'teyim. Müdürüm, ustam ve çok şey borçlu olduğum Doğan Koloğlu talimatını verdi: "Bu uçak bileti benim adıma. Sen kullan. Ankara'ya git. Seni araba alacak ve Konyaspor-Göztepe maçına götürecek. Yeni Asır'a kritik yazacaksın. Maçı 15 dakika seyret. Sonra maçı bırak filmlerini Ankara- İzmir uçağına yetiştir..." (Tanrım... Şimdi maça özel uçakla gidiyoruz. Bilgisayarlarla fotoğraf ve yazılar geçiyor. Şimdiki gazeteciler o kadar şanslı ki). Konya'ya gittim. Ama dönüşte filmi yetiştirme uğruna bindiğim -o dönemlerin "Mercedes" i- Murat 124 su kaynattı. Motordan dumanlar çıktı. Yapılacak tek şey otostop yapmak! Efendim, dünyayı bir dönemler (68 genciyim ya) otostopla gezmiş biri olarak başladım el sallamaya. Bir Anadol araba durdu. Genç bir adam. Durumu anlattım, "Bin" dedi. Ama araba 80'i geçmiyor. "Hız yap" diyorum. "Konya'da nişanlıma söz verdim, yapmam" diyor. Çaktırmadan sol ayağımla gaza basıyorum ama hemen yakalanıyorum. Aslında ben de hız yapmaktan korkarım ama filmleri yetiştirme uğruna hayatımızı tehlikeye atıyoruz. Yalvar yakar arada sırada 100'ü geçerek Ankara'ya geldik. Ankara dışına çıkınca ilk bulduğum taksiye bindim ve "Kırmızıda geç. Hiç durmadan beni havalanına götür, cezalar benden" dedim. Öyle bir sürat ki... İzmir uçağının son yolcusuna elden maçın filmlerini verdim. "Oh be" dedim... Biliyorum ki "Maç ne oldu, senin 15 dakikada yazdırdığın yorum ne oldu" diyeceksiniz. Ben o gün Göztepe'yi övdüm. Sanki galipmiş gibi yazdım. Bu bir kumardı... Ama şans benden yanaydı. Yanlış hatırlamıyorsam Göztepe Konyaspor'u 7-1 yenmişti. Efendim... Konya'dan dönüşümüz gidişimizden muhteşem oldu. Biraz kıskanç çokça saygılı bakışlar altında uçağa bindik. Koltuğuma şöyle bir uzandım, o anın keyfini çıkarmaya başladım. Kendimi patron sanıyorum ya... Bir viski ver dedim. Bir dublede çarpıldım. Ya oturduğum patronun koltuğu çarptı ya da bir duble içki... Uçaktan inerken sallanıyordum! Ama aklımdan çıkmayan sevgili patronum Turgay Ciner'in sözleriydi... "Biz istersek yelkenleri atlastan, halatları ibrişimden yaparız." İşte benim sarhoşluğumun nedeni buydu. Yani Sabah'ın çalışanına duyduğu güven ve sevgi!
|