|
Haklarını arıyorlar
|
|
Türk kadınına oy kullanma ve seçilme hakkının verilmesini kutluyoruz. Ancak hayatın her alanında ezilenler yine onlar.
Kadınlarımızın "seçme ve seçilme hakkı" nı, yeni haklarını bugün kutluyoruz. Ancak kadınlarımızın bu hakkı kullandıkları tartışılır. Meclisten belediyelere kadar uzanan seçilmişlerin sayısı, nüfus dikkate alındığında son derece düşük. Seçenlere baktığımızda ise gördüğümüz manzara iç karartıyor. Eğitimden sosyal haklara kadar her alanda ezilen onlar... Kadınlarımız bu savaşı 1923'ten beri veriyor. 1923 yılında Büyük Millet Meclisi'nin 17. oturumu yapılıyordu. Seçim Kanunu görüşmeleri sırasında, tansiyon hayli yüksekti. Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey diyordu ki: "Seçmek ve seçilmek hakkını vermiyorsunuz. Demek ki kadınları saymıyorsunuz da..." (Gürültüler) Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey şu ilaveyi yapıyordu: "Efendiler, kadınları saymamak annesine hürmetsizlik etmek demektir. Haşa, biz annemizi babamızdan daha çok severiz." 1924 Anayasası, Büyük Millet Meclisi'nde görüşülürken, "30 yaşını bitiren her Türk'ün milletvekili seçilme hakkına sahip olduğu" belirtiliyordu. Ama "Türk" kelimesi kadınları da kapsıyor muydu? Kütahya Milletvekili Recep Bey, "Kadınlar Türk değil mi beyefendi?" sorusunu yöneltiyordu. Raportörün "Türk'tür" demesi üzerine Recep Bey, "Madem ki Türk dediniz, maddenin şümulü içinde Türk kadını da vardır" diyecekti. Mecliste tartışmalar sürerken, Süreyya Hulusi Hanım 1926'da Trabzon Türk Ocağı'nda şöyle demişti: "Türk kadını tarihte siyasi rol oynamıştır. Kadın benliğini idrak eder, iktisadi sahada etki sahibi olursa, neden memleket işlerinde geri kalsın? Herkes ondan vatan dersi alır da, niçin o vatan idaresi ve mukadderatı söz konusu olduğu zaman ihmal edilmiş bir durumda bırakılır?" 1927 yılında ise Kadınlar Birliği, tüzüğündeki amaç maddesine, "siyasal hakları elde etmek" ifadesini eklemişti. Başkan Nezihe Muhittin "Her seçimde taleplerimizi öne sürmeye devam edeceğiz. Sonunda vatandaş olarak oy verme hakkını kazanacağız" diyordu. 20.3.1930 tarihinde Büyük Millet Meclisi'nde yeni Belediye Kanunu Tasarısı görüşülmeye başlanmıştı. Türk kadınına ilk siyasal hakları tanıyan bu kanun, kadın hakları bakımından büyük bir adımdı. Şükrü Kaya şöyle diyordu: "Muhterem efendiler, bu tasarının açık niteliklerinden ve inkılapçı hükümlerinden biri de Türk kadınının Türk erkeği ile zaten eşit olan şerefli hakkını belediye işlerinde de tamamı ile tayin etmesidir. Türk tarihinin her safhasında ve her alanında erkeği ile yan yana, her fedakarlığı yapan, millet ve vatan işlerinde büyük feragat ile her mahrumiyete, her cefaya ve her acıya katlanan milletin, vatanın felaket ve saadetlerine aynı duyguyla katılan Türk kadını, müşterek eseri olan bu Cumhuriyet'e elbette ve elbette evinin işlerinde olduğu gibi belediye işlerinde de temiz ve ciddi mevkiini alacaktır." Kadınların belediye seçimlerine katılma hakkının verildiği gün Ankara Türk Ocağı'nda Afet İnan da konferans vermiş ve sözlerini "Kadın seçim hakkını almalıdır, çünkü demokrasinin mantığı bunu gerektirir" diyerek tamamlamıştı. Bu gelişmeler sonucunda 5 Aralık 1934 tarihine gelinmiş ve Anayasa'da yapılan değişiklikle, "22 yaşını bitiren her Türk, milletvekili seçme ve 30 yaşını bitiren kadın, erkek her Türk, milletvekili seçilebilme hakkına sahiptir" hükmü verilmişti. Türk kadınını erkekle eşit olarak oy sandığına götüren ve seçilme hakkı da verilen tarih 5 Aralık 1934'tür.
MEBUS HANIMLAR Meclise giren 18 kadın mebusumuzdan biriydi Türkan Başbuğ. Antalya'yı temsil eden Türkan Hanım, soyadı değiştirilen mebuslardan biri olmuştu. Atatürk, "Başbuğ benim. Senin soyadın Baştuğ olsun" demişti. İstanbul Kız Lisesi'nin ilk mezunlarından olan Baştuğ, başta Boğaziçi Lisesi olmak üzere, çeşitli okullarda felsefe hocalığı yapmıştı. Baştuğ, o günleri şöyle anlatacaktı: "Kadınların mebus olacağını duyduğum zaman, ben de müracaat ettim. Önce Afyonkarahisar Mebusu olacaktım. Ama sosyoloji hocası olduğum için, 'Sen iyi çene yaparsın' diyerek beni İtalyan hakimiyeti altındaki Antalya'ya temsilci yaptılar." Kadın mebuslar Meclis'e her gün gidip geliyorlardı. Erkeklere oranla devamsızlıkları yok denecek kadar azdı. 1935 yılının Yedigün Dergisi'nin 142. sayısında Satı Kadın'a (Ankara Milletvekili Satı Çırpan), Meclis'te söz alıp almadığı sorulmuştu. Yanıtı şöyleydi: "Kadınlardan henüz söz söyleyenimiz yok. İlk müdafaa edeceğim konu boşanmadır. Boşanma olmasın. Çocukların sefil olduğunu görüyorum, yüreğim sızlıyor."
|