|
|
Aşk gemisi Paris'te
Paris Moda Haftası tam bir şenlikti. Dice Kayek'in Aşk Gemisi dizisinden esinlendiği 2005 Yaz Koleksiyonu ise görülmeye değerdi. Bu geminin seksi mürettebatı kaptan, garson, hemşire gibi neşeli figürlerden oluşuyor. Hikayenin içinde tayyörler, dolgu topuklar ve aksesuarlar dikkat çekiyor.
*** Moda haftası kullanma kılavuzu
Paris Moda Haftası her zamanki gibi tam bir şenlikti. Dice Kayek'in 2005 yaz koleksiyonunu izlemek ise kocaman bir gemiyle Atantik Okyanusu'nu geçmek gibiydi.
Paris, Milano ya da New York'ta, adına ''Fashion Week'' denilen dönemlerde, şık semtlerde alışveriş canlanır, metrekareye en az beş manken düşer, hararetli bir trafik yaşanır. Eğer siz de benim gibi, moda dünyasının bir parçası değilseniz, ama şu ya da bu nedenle her yıl bir iki defileye davet ediliyorsanız, işte o zaman kendinizi bu acayip gezegene ışınlanmış bulur ve müthiş eğlenirsiniz. Önce, bir kaç gün öncesinden Fashion TV seyretmeye başlayarak havaya girmeye karar verir, ancak müthiş bir hayal kırıklığına uğrarsınız. Daha geçen ay 15 günlük maaşınızı saçtığınız mor deri etek son derece demode kalmıştır. Uzun uzun ne giyeceğinizi düşünür, kararınızı verirsiniz... Ne kadar sade giyinirseniz, hata yapma riskiniz de o kadar azalacaktır. İlk hatayı, salona defile saatinden on dakika önce gelerek yaparsınız. Çünkü moda dünyasında herkes bilir ki hiç bir defile vaktinde başlamaz. Bu arada elindeki listeyle heyecanlı heyecanlı koşuşturan birilerine gözünüz ilişir. Normalde metroda görseniz çıkarıp 10 sent vereceğiniz kadar tuhaf giyinmiş bu zatlar, defilenin PR ekibidir. İlk görevleri, (herkes kendisini VIP zannettiği için) gelenlerden az VIP olanlarla çok VIP olanları keskin gözleriyle birbirlerinden ayırmaktır. İkinci görevleriyse, Kofi Annan'a yakışacak bir diplomasi yeteneği ile basın mensuplarıyla ilgilenmektir çünkü koleksiyonun kaderi açısından gazetecileri küstürmek kesinlikle mümkün değildir.
DEDİKODU BİTMEZ Kendilerini önem sırasına göre yerleştirmek, bir yandan da birbiriyle kavgalı gazetecilerin yanyana gelmemesine dikkat etmek, tahmin edebileceğiniz gibi başlı başına bir meslektir. Basın mensupları ikiye ayrılırlar; moda yazarları ve diğerleri. Moda yazarları, modacının daha önce hangi renkle hangi kumaşı bir arada kullandığını ezbere bilirler ve diğer basın mensuplarını küçümserler. Köşe yazarlarıysa genelde modadan daha önemli konularda ahkam kestiklerinden dolayı moda yazarlarını küçümserler. Basın mensupları birbirlerini küçümseyedursunlar, birden bire salonda bir elektriklenme yaşanır. Kafalar kapı yönüne döner, fısıltılar yükselir, bilirsiniz ki Nicole Kidman ya da Catherine Deneuve en yakın gay arkadaşıyla şakalaşarak salona girmiştir. Star kapıda karşılanır ve gazetecilerin kendisini en iyi fotoğraflayacağı noktaya götürülür. İşte bu fotoğraflar 24 saat içinde sedef. dünya turu atacak ve koleksiyonun değerini arttıracaktır. Tüm bu VIP şahsiyetleri koltuklarına oturtma balesi devam ederken, salon dolmaya devam eder. Servetlerini iki kere giyecekleri elbiselere saçmak konusunda uzmanlaşmış baronesler, moda müzeleri küratörleri, satın alma müdürleri, televizyon yıldızları, "my dog" marka parfümlü köpekleri eşliğinde uygun köşelere yerleştirilirler. Bu arada tasarımcının muhasebecisi, makyözün halasının kızı, kürk kullanımını protesto için gelmiş iki çevreci, yazdığı tez için araştırma yapan sosyolog gibi moda dünyasıyla hiç bir alakası olmayan davetliler arka sıralardan çekingen bakışlarla salonu süzerler. Birden bire ışıklar değişir, müzik başlar, fotoğrafçılar ordusu inanılmaz uzunluktaki objektiflerini cephedeki askerlerin bazukaları gibi podyuma yöneltirler. Aylarca süren bir çalışmayla hazırlanmış, kimisi gerçekten muhteşem, kimisi de Mahmutpaşa'dan alınmış izlenimi veren giysiler ışığa çıkarlar. Mecmualarda gördüğünüz, 120 santim bacaklı 45 kiloluk şahane kızlar, podyumda zikler ve zaklar çizerek gidip gidip gelirler. Defilenin sonunda, mankenlerin yarı beline gelen tasarımcı sahneye çıkarak "topların topu" modelle elele tutuşur, utangaç bir iki adım atar, ilk sıradaki starlara öpücük yollar, ışıklar söner ve sahne arkasında röportajlarla şampanyalı iltifatlar başlar. Kısacası yapay ama rengarenk bir şenliktir Paris Moda Haftası. Ve en hoş taraflarından biri de, her yıl Ece'nin yaratıcılığı ve Ayşe'nin enerjisiyle ortaya çıkan Dice Kayek defileleriyle coşmak ve gurur duymaktır.
Sedef
Ecer
|